Havuz Medyası’ndan 13 yazar bugün hem
Elif Çakır'a hem de Kabataş yalanına sahip çıktı!
Yazarların Kabataş yalanını görmezden gelerek tekrar mağduriyet üretmeye çalışması "
Hükümet Kabataş yalanı için düğmeye bastı" yorumlarını akla getirdi.
Sabah gazetesinden Mahmut Övür, Yeni Şafak'tan Abdülkadir Selvi, Kemal Öztürk, Yasin Aktay, Merve Şebnem Oruç, Star'dan Ahmet Kekeç, Ardan Zentürk, Halime Kökçe, Saadet Oruç, Murat Çiçek, Türkiye'den Fuat Uğur, Yeni Akit'ten Ersoy Dede ve Kenan Alpay bugünkü köşe yazılarında "Diliniz KABA vicdanınız TAŞ" başlığını kullandı.
Köşelerini Kabataş olayına ayıran yazarlar
Elif Çakır, Halime Kökçe, Nihal Bengüsu Karaca, Hilal Kaplan gibi 'başörtülü yazarların' linç edildiklerini ileri sürdüler ve
Zehra Develioğlu'na destek verdiler.
Peki kocaman bir yalan olan Kabataş olayını neden hala savunuyor bu insanlar?
Acaba hepsini yargılanma korkusu mu sardı?
Pekiş Kabataş olayı neydi?
Gelin biraz geçmişi hatırlayalım…
İstanbul
Kabataş İskelesi’nde başörtülü bir kadının Gezi eylemcisi 80–100 kişilik bir grup tarafından ağır bir şekilde darp ve taciz edildiği iddiası, Başbakan’ın Gezi direnişlerini itibarsızlaştırmak için kullandığı temel argümanlardan biriydi.
Türkiye yakın tarihinin belki de en utanç verici yalanlarından biriydi Kabataş olayı uydurması…
Gezi Direnişleriyle birlikte ortaya atıldı…
AKP’li belediye başkanının gelininin gezi eylemcisi olduğu iddia edilen bir grubun saldırısına uğradığı başta dönemin başbakanı E
rdoğan tarafından defalarca dile getirildi…
Star Gazetesi yazarı Elif Çakır’da mağdur olduğunu iddia eden o kişiyle konuşup haberleştirdi.
Yalanı ilk çürüten ise Kanal D haberin olayın tüm görüntülerini yayınlaması oldu. Bugün Çakır’ın avukatının itirafları ise artık hala o yalana sığınanların som umutlarını tüketti…
GÖRÜNTÜLER BİR TÜRLÜ ORTAYA ÇIKMADI
Erdoğan
“Bunlar benim başörtülü kızımı ve evladını yerlerde sürüklediler, taciz ettiler, yetinmeyip üzerine idrarını yaptılar” söylemini aylarca sürdürmüş, ancak bu ağır iddiayı kanıtlayacak görüntüler
nedense ortaya çıkmamıştı.
Kabataş İskelesi’nde böyle bir olayın yaşanmadığını kanıtlayan görüntüler ortaya çıkınca, Başbakan’ın Gezi’yi değersizleştirme politikasının arkasında hizalanan kalemler, bu yeni duruma uyma becerilerinin ne kadar yüksek olduğunu bir kere daha ispatlayarak, şu zamana kadar umurlarında olmayan,
“ama kadının beyanı esas alınmalıdır” ilkesini öne sürmeye başladılar.
KADIN BEYANI ESASTIR...
Kabataş olayıyla ilgili “rezil” durumun, iktidarın ve dahi yalakalarının halkı kin ve nefrete sürüklemekten yargılanmalarının talep edilmesinden ziyade, “kadının beyanı esastır” ilkesinin tartışılmasına neden olması…
“Ben o görüntüleri izledim” deyip, gerçek görüntüler ortaya çıkınca suspus olan gazetecinin “kadının beyanı esastır” ilkesinin arkasına sığınması…
"BEN ANLATTIĞINA İNANDIM..."
“Ben kadının anlattığına inandım” diyerek yaptığı röportajlar ile kara propagandanın başrolünü oynayan bir başka gazetecinin hesap isteyenlere
“izan” tavsiye etmesi…
Bütün bunlar ancak bizimki gibi yönetilen ülkelerde olabilecek şeylerdi herhalde!
Manipülasyonu ve kara propagandayı değil, içini boşalttığı bir etik kuralı tartışmak… Çok acayipti!
ERDOĞAN DEFALARCA ÇIKIP TEKRAR TEKRAR SÖYLEDİ
Peki Kabataş yalanı uydurulduğunda kimler neler söyledi..Kimler bu yalanın peşine takılıp başta gezi eylemcileri ve muhalefet partileri olmak üzere muhalif kesimlere saldırdı, kimler aklın, vicdanın yanında durmaya çalıştı.. O yalanın hemen ardından kimler, neler söylemişti...
İşte unutanlar için bir kez daha hatırlatalım
"BENİM BAŞÖRTÜLÜ BACILARIMA SALDIRDILAR"
Dönemin Başbakan'ı Recep Tayyip Erdoğan: “Son günlerde medyada en müptezel linç girişimi yapılıyor. Son günlerde medya tarihinin en alçakça linç girişimi yapılıyor. Bir kadıncağız, açık söyleyeceğim.
Bizim Bahçelievler Belediye Başkanımızın gelini bu. Kabataş’ta linç girişimine maruz kalıyor. Bunu ifade vererek izah ediyor.
Yetmedi adli tıp raporuyla, kendisinin ve bebeğin vücudundaki darp izlerini belgeliyor. Haziran’daki linç girişimi yetmezmiş gibi 8 ay sonra medya yeniden linç girişimine başlıyor.
Malum gazeteler, televizyonlar, aynı yerden emir ve talimat alarak, genç bir kadın üzerinden linç kampanyası başlatıyor.
Sizin insanlığınız öldü mü be? Sizin vicdanınız bu kadar mı karardı? Çocuklarınızın, eşinizin yüzüne nasıl bakabiliyorsunuz be? Sizin çocuklarınızın başına gelseydi böyle mi davranırdınız?
Vicdan… Vicdan… Vicdan…
Bundan sonra her tecavüze uğrayan kadın, bunları ikna etmek için görüntü kaydıyla mı dolaşacak.. Kocasından şiddet gören kadın, iddiasını ispat etmek için elinde kayıtla mı gelecek?
Sokakta kurşunlanarak öldürülmüş kadın, cesedinin yanına görüntü kaydı mı koyacak? Ortada ifade tutunağı, adli tıp raporu, linç edilmiş bir kadın, darp edilmiş bir bebek var. Bunlar çıkmışlar, olayın nasıl olmadığını ispat etmeye çalışıyorlar.
Vicdan, vicdan, vicdan… Eğer o kadıncağız başörtülü olmasaydı, bu linç olur muydu? Dün başörtüsüne ‘Füruat’ diyenler, bugün başörtülü bir kadın üzerinden başörtüsü düşmanlığını sürdürüyorlar…
Hürriyet yazarı İsmet Berkan (Twitter’dan): Çok ama çok acı bir öykü… Maalesef gerçek. Mobese görüntüleri dahil pek çok şey var. Savunulur tarafı olmayan bir olay… (Siz izlediniz mi, sorusu üzerine) Evet.
"BANA GÖRE OLAY ORTADA"
Ayşenur İslam: (Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı ): Hanımefendinin beyanları ortada. Biz de onları gazetelerden görüyoruz. Kendisi olayın hemen akabinde adli tıp raporu almış durumda. Darp edildiğine dair. Yeni ve eski savcının açıklamaları yine basında bugün yer alıyor.
Dolayısıyla bizim bunun üzerine yapabileceğimiz çok fazla bir açıklama yok. Bana göre olay ortada, açık. Ortada derken ne olup bittiği gayet anlaşılır bir şekilde ortada demek istiyorum.
"ORTADA BİR MAĞDUR VAR"
Başbakan’ın başdanışmanı Yalçın Akdoğan: Kabataş konusu başörtülü bir bayana saldırı oldu iddiası vardı. Şimdi birtakım fotoğraf kesitleri üzerinden yorum yapmak doğru değildir.
Onun öncesi nedir, sonrası nedir? Yani o filmin tamamını görmeden bir fotoğraf karesi üzerinden yorum yapılamaz. Ortada bir mağdur var, bu mağdurun yaşadıkları var, anlattıkları var, adli tabiplikten aldığı raporlar var.
"O OLAY GERÇEKLEŞMİŞTİR"
İçişleri Bakanı Efkan Alâ: Hiçbir olay, olayın bir kısmıyla izah edilemez. O zaman kişilerin kendileri de açıklamalarını yaptılar. Devlet elindeki bilgiler de o yöndeydi. O gün neler yaşandığını bütün Türkiye gördü.
Şimdi neyi, kim, niçin araştırıyor? Araştırdığında ne kadarını bulmuş oluyor da çıkıp bu hükümleri verebiliyor. Bunları kamuoyunun takdirine bırakıyorum.
O olay gerçekleşmiştir, ilgililer ve işin sahibi, o olaya maruz kalan çıkmış bunu söylemiştir.
Haber7.com yazarı Esra Elönü: Ben sütüne acı karışan Zehra’nın yanındayım!
Habertürk yazarı Nihal Bengisu Karaca: Z.D.’ye yapıldığına inandığım şeyler konusunda yanıltıldıysam başkalarının yanılmasına istemeden alet olduğum için özür dilemem gerekir, biliyorum, emin olun ikna olursam bunu yaparım. Ama o noktada değilim. Bu ülkede bir kadının genel eğilimi şiddet gördüğü halde görmedim, tacize uğradığı halde uğramadım demektir çünkü, tersi değil. Bir kadının ciddi bir şiddete maruz kalmadan polise gidip ifade vereceğini, savcılık başvurusu yapacağını düşünmüyorum.
Yenişafak Gazetesi yazarı Hilal Kaplan: Olayın medyaya yansıdığı ilk günden itibaren Z.D.’nin beyanını esas almak şöyle dursun, içlerinde kadın hakları savunucusu olduğunu iddia eden kişiler de dahil
‘göster bakalım kamera kaydını’ pornografik talimatını vermekten öte hiçbir şey yapmadı.’
"GENÇ ANNEYİ TEKMELİYORLAR"
Yeni Şafak yazarı Abdülkadir Selvi: ”Kabataş İskelesi’nin karşısına geçerken bir grup eylemciyi görüyor. Bunların Gezi eylemcileri olduğunu fark ediyor, hatta çevre ve ağaç eylemi yaptıkları için de en ufak bir rahatsızlık hissetmiyor.
Ama ne oluyorsa o sırada oluyor. Grubun içinden birkaç kadın, ‘Tayyip’in…’ diyerek önce sataşmaya daha sonra saldırmaya başlıyorlar.
‘Ne geldiyse bundan geldi’ diyerek başörtüsünü çekiyorlar, genç anneyi tekmeleye başlıyorlar.
Bu sırada grubun içinden bazı erkekler de vurmaya başlıyor. Olay yerindeki bir adam müdahale edip, genç anneyi kurtarmaya çalışıyor. Onu da dövüyorlar.
Bebek arabasını parçalıyorlar, genç anneyi tekmeliyorlar. Bu arada, ‘Bu sefer devrim yapıyoruz, sen de gideceksin Tayyip de gidecek’ diye bağıranlar,
‘Tayyip’i asacağız’ diye öfke nöbetine tutulanlar var.”
"MORLUKLARI DA GÖRDÜM"
Habertürk yazarı Balçiçek İlter: “Kalabalık bir grup tarafından darp edilen, tacize uğrayan, bebeği ve kendisi için ölümüne korkan, olur da şikayette bulunursa sokakta tekrar başına bir şey gelir mi kabusu gören…
Morluklarını da gördüm, ille de meraklıysanız, ama benim tanıklığıma ihtiyaç yok ki, raporu var zaten. Yaşadığı travmaya tanık oldum, konuşmasına, bana bakamayışına, olayı konuşurken bebeğini odada istemeyişine…
Ellerini hiç bir yere koyamayışına… Geç gelen ama sonrasında hiç bitmeyen gözyaşlarına…"
"BAŞBAKAN BAŞÖRTÜLÜ BİR ANNEYİ SAVUNDU"
Radikal gazetesi genel yayın yönetmeni Eyüp Can: “Başbakan, Kabataş’ta iğrenç bir saldırıya maruz kalan genç anneyi başörtülü olduğu için miting meydanlarında daha bir hararetle savundu…
Kemal Kılıçdaroğlu ise başörtüsünden dolayı adeta bu mağdur anneyi ispata çağırdı! Bir kadını sırf başörtülü olduğu için uğradığı tacizden dolayı ispata çağırmak ne demek?
Başı açık olsa… Yine de “İspat et” der miydi Kemal Bey? Vicdanı olan herkes, o genç anneye yapılanları açıkça lanetliyor. O annenin yaşadıklarını anlamak için başörtülü olmak gerekmiyor. Azıcık insan, azıcık vicdan…”
"ELİMDE O GÖRÜNTÜLERİ İZLİYORUM..."
Star yazarı Elif Çakır: ”Elimde 25 yaşında bakmaya kıyamayacağınız kadar masum, gencecik bir anne ve altı aylık bebeğinin fotoğrafıyla izliyorum olan biteni.
Ve geceleri bir albasması gibi çöküyor üzerime, bağırıyorum bağırıyorum ama kimsecikler duymuyor, sonra sesimin çıkmadığını, çıkamadığını fark ediyorum.
Yüreğimdeki o sıkışmışlık hissiyle, çaresizlik hissiyle günlerdir elimdeki o fotoğraf karesini, o annenin ve bebeğinin yaşadıklarını herkesin hepinizin gözünün içine sokup ‘Bu mu masumluğunuz? diyerek avazım çıktığı kadar bağırmak istedim… Ama sustum. Hepimiz sustuk. Ben ve olayı bilen bütün arkadaşlarımız tek kelime etmeden sustuk.”