Oda tv'den Mahmut Alınak 'Öcalan Ak Saray’da mı ağırlanıyor' sorusunu sordu.
Öcalan'dan aylardır haber alınamadığını ifa eden Mahmut Alınak ilginç tespitlerde bulundu.
İşte Alınak'ın o yazısı...
Hatırlamakta fayda var, PKK neredeyse üç yıl önce Abdullah Öcalan'ın çağrısı üzerine silahları susturdu. Devlet de operasyonları durdurunca kanlı çatışmalar sona erdi. Yoksa iki taraftan da gençler yüzler, binler halinde ölmeye devam edeceklerdi. Hep olduğu gibi yine yoksulların evleri yıldırımlarla sarsılacaktı.
***
Sadece devletlerin değil, elde silah dağda dolaşan eşkıyaların da kendi kanunları vardır. Eşkıyalar namusa dokunmaz, yoksulun malına el sürmez, arkadaşına ihanet etmez ve mazluma el kaldırmazlar. Yazılı kanunlardan daha da sıkı olan bu kanunları çiğneyenler artık eşkıya değil çapulcu sınıfına girerler. O çapulcular eşkıya müsveddesi bile olamazlar.
Aynı şekilde bir devlet de kendi kanunlarını çiğniyorsa o artık çapulcu devlettir.
Türk devlet kanunlarına göre Abdullah Öcalan'ın da her mahpus gibi avukatları ile haftanın beş günü görüşme hakkı vardır. Akrabaları ile ayda bir görüşmek ve onlarla haftada bir defa telefonla konuşmak da onun kanuni hakları arasındadır. Bu haklar bir lütuf değildir, onları teslim etmekse devletin görevidir. Ne var ki devlet, kendi kanunlarını fütursuzca çiğneyerek Öcalan'ın bu haklarını askıya almış durumda. Bu bir hak cinayetidir. Öcalan dört yıldır avukatları ile görüştürülmüyor, dört aydır yakınlarının onu ziyaret etmelerine izin verilmiyor ve on beş yıldır telefon hakkından yararlandırılmıyor.
Devlet bir eşkıya kadar bile olamıyor, kendi kanunlarını çiğneyerek çapulculaşıyor.
Öcalan yakın zamana kadar medyanın, AKP, CHP ve HDP'nin parlayan yıldızıydı. Parti sözcüleri ve köşe yazarları onu öve öve göklere çıkarıyorlardı. Peki ya şimdi? Şimdi, Öcalan sanki İmralı çarmıhında tutulmuyor da, Ak Saray'da ağırlanıyormuş gibi, hepsinin diline ve bilgisayar tuşlarına kilit vurulmuş, üstlerine mezar toprağı serpilmiş.
İster Öcalan olur, ister Abu Jamal… İster seversiniz, ister sevmezsiniz… Bir yerde bir hak çiğneniyorsa o zorbalığa en başta kendimiz için karşı çıkmalıyız. Çünkü keyfiliğin tırpanı yarın kimin ensesinde ışıldar hiç bilinmez. Din, mezhep ve millet ayrımı gözetmeden yapmalıyız bunu. İnsan olmak yeter. Nerede ve kime yapılırsa yapılsın her hak ihlali insanlığa yönelmiş ağır bir saldırıdır. Bu nedenle Öcalan'ın hakları herkesin, senin, benim, hepimizin haklarıdır.
Peki, karanlık bir plânın parçası olan bu zorba tecrit bize neyi anlatıyor?
Bir, Öcalan statü olarak artık bir hükümlü değil, devlet tarafından alıkonulmuş bir rehinedir. Rehinelik meselesinin yorumlanması ayrı bir yazının konusudur.
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ