19 Ocak 2016 - 06:30
Şairin döktüğü misal “bende hiç tükenmez bir hayat vardı/ kırlara yayılan ilkbahar gibi.” Bu tükenmezlik bazen nereye sığdıracağımı bilemediğim sevdayla, bazen kendimi bile ikna edemediğim yargısızlıkla, bazısındaysa insanın yalnızca insan olduğu için değerli doğduğuna olan inancımla vücut buluyordu.
Ne zamandır ümitvar beklentilerimin erozyona uğradığını hissediyorum. Bir yanda bitmek bilmeyen kanlı savaşlar, öte yanda savaşmadan da ölüme yürüyen bebekler, sonu gelmesin diye özen sarf edilen açlık, zekâ faşizmine kurban edilen milyonlar...
Toprağımın ve dünyanın geleceğine baktığımda umut besleyeceğim şeylerin birer birer tükendiğini gördükçe korku beslediğimi itiraf etmeliyim.
Ne var ki artık yeni şeyler söyleme vakti!
Yalnızca algıya oynayarak dünya yönetmekten uzaklaşacağımız bir yüzyıl inşa edebileceksek, umuttan ve insan sevebilmekten vazgeçmeden yapabiliriz. Geleceği, üstünlük duygumuzu ayaklar altına alıp aynaya çıplak bakarak “yalnızca birer insan” olduğumuzu anımsayarak değiştirebiliriz. Belki dünyayı değiştirmeye yetmez; ama kendimizi değiştirebilir, kirlerimizden arınabilirsek hiç değilse yeni söylemler üretebiliriz.
Memlekette biri çalıyor, beriki oynuyor. Geçtiğimiz yüzyıldan kalan paradigmaların içine hapsolmuş şekilde yorumlamaya çalışıp öngörülerde bulunmaya debeleniyoruz. Oysa değerler dizimizi gözden geçirmenin vakti çoktan gelmedi mi?