Güçlü Olanın Dinden Aldığı Güç ve Dindarlığının Gücü

8 Aralık 2015 - 11:03
Prof. Dr. Öner Samanlı
karsigazete.com.tr
Siyaset Bilimi Uzmanı 
Yazar Gazeteci



Emperyalizmin, silahlanarak ve yeni-sömürge ülkelere silah satarak ortaya çıkardığı tabloda görünenler:  

Zulüm ve esaret, sömürü, soygun ve talan; açlık, işsizlik, hastalıklar ve yoksulluk, kuraklık, ozon tabakasının delinmesi ve kirlenen nehirler, azalan içme suları, canlı türlerinin azalması ve oksijen kaynağı ormanların yok edilmesidir.

Özüyle bozulan ekolojik dengedir.

Dünyanın, dünyada ülkenin ekolojik dengesinin yok edilmesidir.

Bütün bu olumsuzlukların tek kaynağı emperyalizmdir.

Ekolojik dengenin bozulmasıyla emperyalizmin ilgisi nasıl bir alakadır (?) diyenleriniz olabilir.

Bu ilişki devlet düzeninin, hükumetlerce gasp ve talan edilmesiyle birebir örtüşür, dediğimizde ise, hayda bu nasıl iştir(?)
diyenlerinizde olabilir.


Sessizliğin olduğu yerde cansızlık vardır. Uyuşukluk vardır. Sindirilmişlik vardır.

Bunların olduğu yerde baskın kurallar, hükmedici güçler ve şiddet ile terör vardır.

Oralarda demokrasiden uzaklaşılmıştır, özgürlükler ötelenmiştir, hakim bir sansürcü zihniyetin propagandası ve hukuktaki satın alınmış güçlülükler vardır.

Despotizmden söz edilir, işte bunlar emperyalizmin yaşam alanıdır, daha doğru anlatımla yazılanlar emperyalizmin çemberindeki model uygulamalardır. Bu uygulamaların gücü ise kapitalden gelir.

Kapital (sermaye) güçlünün elinde portföyünde olduğu için kapitalist siyasal yönetime ve örgütlü baskın güce sahiptir.

Dünya burjuvazisinin, vahşi şekilde uyguladığı kapitalist/emperyalist düzene karşı çıkmak, tüm dünya insanlığının “insan olma hakkı”nın vazgeçilmez bir zorunluluğu olması gerekirken bunun gerçekleşememesinde ki en etken sebep de yönetsel siyasal yapılanma bozukluklarıdır.

Kapitalizmin-Emperyalizmin işbirliğindeki yetkilenmelerdir.

Kapitalizmin-Emperyalizmin etkin hâkimiyeti altında olan devletlerde sözde siyasal hâkimiyetler ve sözde muhalefetler var gibi gözükür.

Devletlere hükmeden siyasal hükumetlerin yönetimlerinde kapitalist- emperyalist hakim kişiler siyaseten söz sahibi olanlardır.

Günümüzde; Dünya nüfusu 7 milyarı aşmış durumdadır. Ölümlere göre doğumlar iki misli fazladır.

Şu sıralarda artış hızı yılda % 1,7 kadar olduğuna göre, bu hız sürdürülürse, dünya nüfusunun 2027 yılında 10 milyara, 2060 yılında ise, 20 milyara ulaşması beklenmektedir.

FAO tarafından yayımlanan 2010 yılına ait yıllık rapora göre dünya nüfusunun yedide biri büyük boyutlarda açlık çekmekte olup, Dünyada 1.200 milyon insanın açlık çektiği ve yetersiz beslenmeden kaynaklanan hastalıklara yakalandığı bildirilmiştir.

FAO raporunda, dünyadaki gıda üretiminin 6 milyar insan için yeterli olduğunun, ancak çeşitli nedenlerden ötürü insanlara yiyecek ulaştırılamadığı ya da üretim yapılamadığı belirtilmiştir.

Oysa bilindiği üzere, Montaigne:  “Kral da, dilenci de aynı iştahla acıkırlar.” Demiştir.

Ancak hiçbir toplumda, kral ile dilenci hiçbir zaman açlıklarının giderilmesinde aynı şansa sahip olmamışlardır..

Açlık, Dünyada her yıl yüz binlerce kişinin ölümüne yol açan korkunç bir felâkettir. Bugün dünyamızda her üç kişiden ikisi doyasıya yemek yiyememektedir.

Silahların öldürücü gücünün etkisi altında savaşan dünya insanlığının bir tarafında galipler diğer tarafında ise mağluplar yer almaktadır.

Galiplerin tüm yetenekleri sermayedir. Sermaye onların büyük olmalarında büyük düşünmelerinde, büyük felaketleri veya büyük mutlulukları yaratmalarında ilahi bir güçtür.

Onlar için din ve dinlerin ritüelleri olmadan, dinlerin hakkaniyet kurallarına bağlanmadan yaşam tarzı oluşturmak esas olsa da, dinlerin gölgesinde bulunmak, dini gösterge olarak kullanmak  her zaman yeğledikleri bir yaşam modelleri olmuştur..

Karl Marx hakkında hiç bir şey okumamış olanlar bile duymuşlardır. Marx’a göre din; ezilenler için bir anestezi, bir tür “ideoloji” olmuştur, Baudelaire’in girişteki metninde anlattığı gibi dindarlık itiraz etmeden katlanılan, alışılmış bir köleliktir.

Karl Marx’a göre; “Din Toplumun Afyonudur”

Vatikan’ın da dâhil edilmesiyle Dünya üzerindeki toplam ülke sayısı ise
194'e ulaşmaktadır.

Dünya üzerinde ise, 25 kadar büyük din bulunmaktadır.

Buradan çıkartılan sonuçla, 194 ülkenin 25 kadar din arasındaki seçmiş oldukları dinsel inançları o insanlar arasında bir dayanak olmaktadır.

Kapitalizmin-Emperyalizm kardeşliğinde ülkelerini yönetenler yani suyun başında olanlar,  dinin kullarının emrettiklerini,  en iyi aktörler yahut aktrisler olarak başarıyla oynarlar.

Onların dinleri, imanları, inançları zenginlik üzerinedir.

Onların zenginlikleri dünyanın maddi kaynakları ile tanımlanır, şekillenir.

Onların hükmettiklerinde ise din bir itaat, bir yasaklayıcı, bir tedirginlik, onlara biatdır.

Tıpkı günümüzdeki büyük güçlü ülkelerin yönetimindekiler gibi.

İngiliz Atasözünde olduğu üzere; “Biz aldıklarımızla yaşamımızı idame ettiririz, fakat verdiklerimizle bir yaşam yaratırız.”

Tıpkı ülkemizde gördüklerimiz gibi.

“Atı alan Üsküdar’ı aşar”

“Zenginin malı züğürdün çenesini yorar”

Zenginin kağnısı dağdan aşar, fakirin eşeği düz yolda şaşar.”

Sonunu da şöyle özetlerler; “At binenin kılıç kuşananın”

Hiç yabancılık çekmiyorsunuz öyle değil mi?

    :

    :

    :

    :

    "Güçlü Olanın Dinden Aldığı Güç ve Dindarlığının Gücü" hakkında Tweetler
    YAZARIN DİĞER YAZILARI
    https://twitter.com/KarsiGazete