Geçen perşembe günü HDP İmralı Heyeti’nin müzakere sürecine ilişkin düzenlediği basın toplantısı gündemdeki yerini “Süreç an itibari ile hükmünü yitirmiştir” başlığı ile aldı.
- Heyet olarak yaptığınız açıklamada, “masa” metaforu çok kullanıldı. O soruyla başlayalım. Müzakere masası devrildi mi, neredesiniz?
Masa tabii ki bir sembol, ama fiziksel olarak da böyle bir masa var. Daha önce dört beş kişilik bir masada görev yapıyorduk. İzleme hayetinin kimlerden oluşacağı konusunda hükümetle bir mutabakata vardıktan sonra daha büyük bir masa yapıldı.
- Ne zaman yapıldı bu yeni masa?
Yaklaşık üç ay önce. 15-20 kişinin etrafında oturabileceği bir masa yapıldı. Tarihi Dolmabahçe Mutabakatı’na bu masada karara varıldı.
- Gözümüzde nasıl canlanmalı, nasıl bir oturma düzeni oluyor bu masada? Bir protokol oluyor mu mesela?
Bir protokol yok. Öcalan ile biz baş başa görüşürken, kendisi masanın başında otururdu. Biz de sağına ve soluna otururduk, böyle bir düzenimiz vardı. Fakat büyük yeni masaya geçtikten sonra Öcalan’ın bir tarafına biz, bir tarafına devlet görevlileri oturuyordu. Yani heyetler karşı karşıya oturuyordu.
EL ELE DEVİRDİLER
- Masayı kim devirdi?
Aslında masayı el ele vererek devirdiler. Masayı itibarsızlaştırmak, masanın olmadığını söyleme fiili sayın Cumhurbaşkanı’ndan geldi. Buna itiraz edip gerçeği söylememek de bu masaya tekme atmaktan farksız bir şeydir. Dolayısıyla iktidar bloku, yani Cumhurbaşkanı sözleri ile, hükümet de susarak el birliği ile devirdiler masayı.
- Kamuoyundaki “Saraycılar”, “Davutoğlucular” algısı doğru mu; siz neler yaşıyorsunuz?
Böyle bir tarif gerçeği karşılamaz. Çünkü iktidar bloğundaki çelişkiler egemenlik temellidir. Bunlar uzlaşmaz değil konjönktüreldir. Zaman zaman çatışırlar ve zamanın şartlarına göre de yeni bir denge kurulur.
- Şimdi ne dengesi kuruluyor?
Hükümet ve AKP büyük bir çaresizlik içinde. Çünkü meydanlara gidip en fazla şunu söyleyebiliyorlar. “Bize oy verin, abimiz sizi yönetecek.” Bu, siyasetin bütün anlamını yıkan bir durum. Bunun sıkıntısını gözlemliyoruz. İzlenimim şöyle, Cumhurbaşkanı’nın bu taleplerine kendileri açıktan bir karşı çıkış geliştiremiyorlar. Çünkü bu karşı çıkışı geliştirenler, Sayın Arınç örneğinde olduğu gibi, bombardımana tabi tutuluyor.
İNSİYATİF KULLANDIK
- Efkan Ala, Bülent Arınç, Ahmet Davutoğlu, Yalçın Akdoğan, Tayyip Erdoğan, bu isimlerden çözüm sürecini en iyi anlayan hangisidir sizce?
Böyle bir karne vermem doğru olmaz. Fakat bu saydığınız muhatapların hepsi bu meselenin tarihi, dönüşümü, sosyolojisi, başlıkları hakkında yeterince fikir sahibidir.
- O halde sizin deyiminizle tekrar soralım: Bu masa neden devrildi?
AKP, kamuoyu araştırmaları, anketler ile verili siyaset yapıyor. Bu anketler bugün, mutlak iktidarı kaybedecekleri gerçeğini ortaya çıkarıyor. Çünkü 38 ile maksimum 42 bandında bir aralıkta gidip geliyorlar. Bizim barajı geçmemiz de AKP açısından tek başına hükümet kuramayacağı anlamına geliyor.
Benim izlenimim şu ki, iki kişilik bir koalisyon desteği bile alsa AKP çılgına dönecek durumda. Çünkü mutlak iktidara alışmışlar. Bu gerçeği gördüler. Fakat bunun doğru analizini seslendirmeye hiçbirinin gücü yetmiyor. Oy kaybının sebebi nedir: Kanunsuzluklar, yolsuzluklardır.
Böyle bir gerçeklik var. Onun yerine “Biz olsa olsa barış sürecinden oy kaybediyoruz” noktasındalar. Masanın devrilmesi, böyle bir tespitten yola çıkılarak yapıldı. Bunun yol olmadığını biliyorlarsa neden böyle yapıyorlar? Bu da şundan kaynaklanıyor.
Bu ülkenin yakın siyasi tarihine güveniyorlar. Ne zaman Kürde saldırgan bir dil kullanılmışsa, çatışma söylemi yoğun olmuşsa, taban konsolide olmuş. Bu veriden hareket ediyorlar. Buna güveniyorlar. Ama değişen bir şey var. Barış süreci artık halkın günlük yaşamına yansıyan bir durum. Dolayısıyla savaş-saldırganlık politikası bunlara beklediği çareyi getirmeyecek.
- Erdoğan’ın Kuveyt dönüşü yaptığı açıklamaları olmasaydı, “müzakereler hükmünü yitirmiştir” açıklamasını yapmayacak mıydınız?
Hayır, yapmayacaktık.
- Heyetin son açıklaması, bizzat Öcalan’la görüşülerek mi yapıldı?
Doğrudur.
- Öcalan ne dedi? Anlatır mısınız?
Tabii ki. İzleme komisyonundan geri adım atılınca, Öcalan buna büyük tepki gösterdi. Muhataplarını ciddiyet ve tutarlılığa davet etti. Biliyorsunuz, biz olmadan da Öcalan’ın devlet heyeti ile görüşmeleri sürüyor. Öcalan buradaki yalpalamayı ve bunu seçim süreci boyunca yayma eğilimini hissedince bizi uyardı.
“Hükümetin bu konuda ciddiyetsizliği sözkonusu, bu tutum kabul edilemez. İzleme heyeti söz verdikleri gibi gelip burada oturmazsa, benimle yapacakları görüşmelerin, sohbetten öte bir bağlayıcılığı olmayacaktır. Benden öneri ya da çağrıda bulunmamı kimse beklemesin. Hükümetin sözünü tutmama tutumu kronikleştiğinde siz bunu kamuoyuyla paylaşmalısınız” dedi. Tüm bunları YSK’ye milletvekili listeleri verilmeden birkaç önce yaptığımız son görüşmemizde söyledi.
BİR SIFATA HEVESLİ DEĞİL
- Dolayısıyla “Süreç hükmünü yitirmiştir” açıklamasını inisiyatif alarak mı yaptınız?
Evet, ama bu Öcalan’ın çerçevelediği bir inisiyatifti. Hükümet kamuoyuna, Sayın Arınç’ın deyimiyle, “Bu komisyonu gerçekleştireceğiz” demişti. Fakat aradan geçen süreçte, hem İzleme Komisyonu gerçekleşmedi hem de Sayın Cumhurbaşkanı’nın sözlerine hükümet sessiz kaldı. Biz de müzakere heyeti olarak, tam bir mutabakatla, bu açıklamayı yaptık. Açıklamamızdan önce Selahattin Bey’den bile görüş almadık. Kendisi ile sadece kararımızı paylaştık.
- Yakın gelecekte Öcalan’dan heyetinize “Çok aşırı bir açıklama. Böyle bir açıklama yapılmamalıydı” gibi bir eleştiri gelmesi endişeniz var mı?
Bir saç teli kadar endişe taşımıyorum. Sayın Öcalan’dan bir eleştiri gelecekse, “Bunu daha önce daha kapsamlı yapsaydınız” gibi bir eleştiri gelir.
- Öcalan tam olarak nasıl bir statü talep etti?
“Bu konuda benimle resmi bir muhataplık yürütüyorsunuz ama yasada bunu tarif etmiyorsunuz. Çözüm çerçeve yasasından önce, ben burada neyim, bunu tarif etmelisiniz. Birçok talepte bulunuyorsunuz ama statümü ve adımı zikretmiyorsunuz, bu durum sürecin ruhuna uygun değildir” dedi.
- Yasayla çerçevelenmiş konumda Öcalan’ın statüsü ne olacaktı?
Müzakereci Abdullah Öcalan.
- İstediği bu kelimelendirme mi?
En azından bu.
- Devlet şu anda bir kelimeye mi takılıyor?
Hayır. Öyle demek durumu ortaya açıkça sermez. Sayın Öcalan müzakereci sıfatının heveslisi değil. Müzakereci diye tanımlanması demek onunla neyin müzakere edildiğinin kayıt altına alınması demek.
- Hem sizin açıklamanızı, hem hükümetin frene basan tutumunu, “seçim süreci hali” diyerek açıklamak yeterli mi?
Üç seçimi geride bıraktık. Bizden daha evvel böyle bir açıklama gördünüz mü? Demek ki ciddi bir durum var. Biz seçimi asla bir gündem olarak kullanmadık. Bu konuda pürüpakız. Onlar, seçim anketlerini yanlış yorumluyorlar. “Gerilimi tırmandırırsam, oyumu muhafaza ederim” saptamasından kaynaklanan bir tutum var ortada. İktidar blokundaki ayrışma bundan da kaynaklanıyor. Biz ne talep ediliyorsa, her şıkkı uyguladık.
- Burada size yöneltilen soru belli: Silahsızlanma kararı alınacak KCK kongresi neden yapılmadı?
Öcalan “Ben bu çağrıyı İzleme Heyeti’nin huzurunda yapacağım” dedi. Bu kadar net ve kısa bunun yanıtını. Bunu da devlet biliyor.
- Heyetinize yönelik eleştiri şuradan: “Masayı devirdiler diyorlar. Masadan bu açıklamayla onlar kalktı.” Biz masadan kalkmadık.
Bizim yapacaklarımız an itibari ile tükenmiş durumda. Biz hükümetle bir mutabakat oluşturduk. Hükümet bunun gereğini yapmadığında biz ne yapacağız? Tarihsel bir sorumluluğumuz var. Bunu kamuoyuyla, hükümet bunu toparlayabilir umuduyla da, paylaştık.
- Masa nasıl toparlanabilir tekrar?
Fantezi talepler söylemiyoruz. Mutabık kaldığımız şartları hükümetin deklare etmesi şartıyla masa elbette toparlanır. Biz masayı devirmiş değiliz. Masayı devirdiler biz onlara bu durumun adını koyduk. Ve masayı toparlama yöntemlerini gösterdik.
ADA'YA GİTMEYE DEVAM
- Çözüm süreci özelinde AK Parti içinden size “Bu tutum, frene basma, gidiş doğru değil. Parti böyle davranmamalı” diyenler oluyor mu?
Birçok AKP’li vekilin bize “yeni hükümet bir şeyler yapmaya çalışıyor ama Cumhurbaşkanı’nın anket sonuçlarından yola çıkarak yaptığı değerlendirmeler buna engel oluyor” şeklinde özel iletileri oluyor.
- Size gelen bu tip değerlendirmeleri, hiç Yalçın Akdoğan’la bizzat konuşma fırsatınız oldu mu?
Sayın Akdoğan’la yaptığımız görüşmeler böyle bir minval üzerine yürümüyor.
- Yalçın Akdoğan’ın “HDP’nin barajı aşması sıkıntılıdır” sözleri görüşmelerinize konu oldu mu?
Şunu söyleyeyim. Sayın Akdoğan da Ankara adayı, ben de. Seçim üzerine tahminlerimizi konuşabiliyoruz. Ben biliyorum ki bizim Ankara kampanyamızı dikkatle takip ediyorlar. Keza bizde onlarınkini takip ediyoruz aynı şekilde. Mesela “Dün Haymana’daymışsınız” diyor Sayın Akdoğan. Biz de “Siz de Şereflikoçhisar’daymışsınız, gördük” diyerek cevap veriyoruz.
- İmralı’ya gitmeye devam edecek misiniz?
Elbette, heyet olarak binlerce kez yine İmralı’ya gideriz. Ama bunun bir sohbet toplantısından öte bir işlev görmesi için hükümetin yapması gerekeni tarif ettik. Mesela hasta tutuklular meselemiz var. Bu insanlar için artık uluslarası kurumlar devreye girmeli.
SÜRECİ BAŞLATAN MGK
- “2005’te ‘Kürt sorunu vardır’ diyerek çözüm sürecini başlatan da, son sözlerinde ‘Kürt sorunu yoktur’ diyen de Erdoğan” bakışını, Cumhurbaşkanı’nın sözlerini nasıl yorumluyor Öcalan?
Bu süreç nasıl başladı? Bunu bilmeliyiz. Bu savaş bu ülkede 11 hükümeti yedi. AKP bundan bir ders çıkardı. Gerçekleşen önemli bir konudan bahsediyorum şimdi size. Bir MGK toplantısında o dönemki Başbakan Sayın Erdoğan, askerlere sordu: “Sizin bu konuda yapabileceğiniz bir şey var mı? Eksiğiniz var mı?” Askerler bunun silahla çözülemeyeceğini söyledi. O zaman “Siyasetle çözeceğiz” dedi.
- Bu MGK ne zaman oluyor?
Bunu konuştuklarında, Öcalan tecritte tutuluyordu. Cezaevlerinde 60 günü aşan ölüm oruçları başlamıştı. Ölüm sınırında olan yüzlerce insan vardı. Ve biz vekiller de açlık grevine iştirak etmiştik. 12’inci günümüzdeydik. Böyle bir ölüm tablosunu dünyaya izah edemeyeceklerinden MGK’deki bu konuşma gerçekleşti. Ve siyasi çözüm süreci başladı.
- Öcalan son görüşmenizde Erdoğan’daki değişiklik için ne dedi?
Erdoğan’a ilişkin değerlendirmesi de şu. “Gezi süreci, yolsuzluk olayları, buradan, Sayın Erdoğan ancak radikal demokrasi ile çıkabilir. Kendini ve günü kurtarmak için günlük yöntemlere saptıkça kendi ipini çeken konumuna düşer” dedi. Bizden ve devlet heyetinden bu değerlendirmeyi Erdoğan’a sürekli iletmemizi istedi hatta. “Erdoğan radikal demokrasi yerine hangi yola girer ise bu hegemonik alan oluşturmadır. Biz böyle bir süreçte bunu kabul edemeyiz” dedi.
Kaynak: Cumhuriyet / Selin Ongun