5 Ocak 2016 - 06:30
Her yazarın bazı aralıklarla kalem tuttuğu ilk günü hatırlayıp o günden beri yazdıklarını, andıklarını, kimi zaman geleceğe dair öngörüleri ya da kiminde geçmişe atfettiği yakınmaları gözden geçirdiğine inanıyorum.
Yazdıklarımı yayımlamasam da üretmeye devam ettiğim, arada nadasa çekildiğim dönemi de dâhil ederek bir hesap defteri tutuyorum. 2016 ile birlikte defterin on dört sayfasını bitirmiş, bir yenisini açmış oldum.
Yazı yaşamımın 15. yılına girerken geçtiğim yolları kısaca hatırlayıverdim. Bundan tam on sene önce, AKP iktidarı henüz ilk dönemini yaşarken su yüzüne çıkarılan korkulara verdiğim yanıtları taradım:
“Kimsenin ananım, bacımın saç teliyle derdi olacağından korkmuyorum. (...) Bu memleketi bekleyen yegâne tehlike İslam perdesinin ardına sığınarak oynanacak oyunlardan bihaber kalmamız olur. (...) Yoksa (...) şeriat gelecek olsa, bu topraklar böylesine parsellenip satılabilir mi?”
Geçen yıllar, zaman zaman perdenin rengi değişse de asıl çekincenin sahne arkasında olup bitenlere dair beslenmesi gerektiği savımı yanlışlayamadı. Aksine, teyit ederek kuvvetlendirmiş oldu. Hani bir dönem moda olan o muhtıra kaçkını ifadeye benzetirsek, “sözde değil, özde" İslamcılar tarafından yönetiliyor olsaydık belki çok daha mert, çok daha tutarlı bir gelecek tasavvur edebilirdik. “Yetmez ama evet” diyen pek-aydınlarımızın düştüğü tuzak da sanırım bu oldu...
Yeni yılı, aynı dönemlerde yazdığım başka bir makaleyi pekiştiren bir hissiyatla selamladım: “Korkarım (...) kendi toprağımızda azınlık olmakla, başka bir toprakta azınlık olmak arasında seçim yapmak zorunda kalacağız.”
O günlerde seçim yapabileceğimizi düşünerek kaleme aldığım bu satırları bugün güncelleyerek tazelemem gerek. “Kendi toprağımızda azınlık olmakla, başka bir toprakta azınlık olmak arasında tercihsiz bırakılacağımız” günler gelmemesini temenni ediyorum. Bilen bilir, bu topraklarda ne giydiğin, neye inandığın, ne iş yaptığın, hatta kimi sevdiğin bile azınlık kılmak için yeter de artar bile.
Her birimizin mensubu hissettirildiği bir azınlık yok mu, çoktandır?