Rupp, Ankara’daki Erdoğan ekibinin muhtemelen ABD’de Cumhuriyetçilere, Demokratlar bünyesindeki liberal savaş kışkırtıcısı bir gruba ve Pentagon içinde bir ekibe dayandığına da dikkat çekti.
Gelişmeleri Almanya’nın önde gelen sosyalist günlük gazetesi Junge Welt’te yorumlayan Rainer Rupp, Rusya ile Türkiye arasında son yıllarda tanık olunan yakınlaşmanın Su-24 uçağının düşürülmesiyle sıfırlandığını, bu arada zaten Washington yönetiminin de Ankara’ya “yarım ağızla” bir destek vererek adeta yasak savdığını, böylece Erdoğan’ın saldırganlığıyla arasına bir mesafe koyduğunu savundu.
Rupp, Reuters’in 24 Kasım akşamı üst düzey bir Amerikalı hükümet üyesine dayanarak geçtiği habere işaret ederken, söz konusu kaynağa göre Rus uçağının Suriye hava sahası üzerinde vurulduğunun “ısı imzasıyla” ortaya çıkarıldığını söylediğini, bunun ABD’nin casus uyduları üzerinden saptanmış olabileceğini kaydetti. NATO’da Doğu Berlin için 1970’ler ve 1980’lerde yaptığı casusluğun bedelini 1990’larda 7 yıl hapis yatarak ödeyen “Topas”, söz konusu kaynakla ilgili olarak, “Bu ifadeler ‘whistelblower’ denebilecek ve dünyanın bir Üçüncü Dünya Savaşı’na doğru sürüklendiğini daha fazla sessizce izlemek istemeyen bir anonim kaynaktan geliyor olabilir. Ya da bu Suriye çatışmasında bir Amerikan eli artık diğer Amerikan elinin ne yaptığını bilemez durumda” görüşünü dile getirdi. Rainer Rupp şu saptamalarda da bulundu:
ANKARA VE "ŞAHİNLER" İŞBİRLİĞİ
“Ankara’nın Rusya’ya ait Su-24 uçağını vurma kararını ABD’deki güçlü çevrelerin desteği olmaksızın almadığı, bu konuda elde sağlam kanıtlar bulunmasa bile, bir gerçek olarak geniş biçimde kabul görmüş durumda. Ama bu delirmiş gibi saldıranların destekçileri kesinlikle Beyaz Saray’da ve Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nda bulunamaz. Çünkü Viyana’daki Suriye Konferansı ve G-20 Toplantısı sırasında ABD Başkanı Barack Obama ile Rus Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında yapılan görüşme, gerek Dışişleri Bakanı John Kerry gerekse Beyaz Saray’ın Rusya ve Avrupalılarla birlikte Suriye çatışmasına diplomatik bir çözüm bulma konusunda kararlı göründükleri gösterdi. Ancak bu, Cumhuriyetçiler içindeki neomuhafazakâr ‘Şahinler’ ile Obama’nın kendi partisi Demokratlar içindeki liberal savaş kışkırtıcılarının planlarını engelleyecekti.”
Bu saldırgan çevrelerin projesinde, Beşar Esad’ın şiddet kullanılarak iktidardan uzaklaştırılması, böylece Rusya’yı Suriye’den kovma yolunun açılması hesaplarının öne çıktığını belirten Rupp’a göre, asıl önemli mesele, Katar ile Ankara’nın İran Körfezi’nden çıkıp Ürdün, Suriye ve Türkiye üzerinden geçecek olağanüstü büyük doğalgaz hattını hayata geçirme hesaplarında yatıyor. “Topas”, analizinde, bu projenin adı geçen taraflara sadece milyarlarca dolarlık bir kâr vaadinde bulunmakla kalmayacağını, ayrıca Rusya karşısında jeostratejik ve politik-ekonomik avantajlar çerçevesinde bir paradigma değişiminin de gerçekleşmiş olacağını belirtti. Rupp, “Böyle bir durumda, ABD’nin Avrupa’da ve Ortadoğu’daki öncelikli gücü önümüzdeki on yıllar boyunca da garantiye alınmış olurdu” görüşünü dile getirdi. Rupp, şöyle devam etti:
“Amerikan Kongresi’ndeki, Pentagon’daki ve CIA ile DIA gizli servislerindeki ‘Şahinler’, sığınmacılar krizi ve Paris’teki terör saldırılarının sonucu olarak Avrupalıların tekrar güçlenerek Rusya’yla daha yakın bir işbirliği için çaba harcamasını yakından izlemektedir. Bir Rus savaş uçağının düşürülmesi bunun için uygun görülmüştür ve Erdoğan da burada kendisini tetikçi olarak sunmuştur.”
RUS DOĞALGAZI DA BOMBALANMIŞ OLDU
Uçağın vurulmasının son dönemde epey bir yakınlaşma gösteren Rusya ile Türkiye arasına sadece bir kama gibi girmekle kalmadığını, ayrıca ABD tarafından da sert biçimde eleştirilen, Türkiye üzerinden Güney Avrupa’ya çıkacak Rus doğalgaz hattı planlarına yönelik tüm düşünceleri de olanaksızlaştırdığını belirten Rainer Rupp’a göre, bir yan ürün olarak da Avrupalı NATO üyeleriyle Moskova arasındaki ılıyan havaya son verilmesi hesaplanıyordu. Rupp, şöyle devam etti:
“Gerçekten de NATO askeri ittifakının Avrupalı üyelerinin çoğu az ya da çok tersleyici bir biçimde bu çok riskli Türk oyununa uzak durdular. Bunu Ankara siyasetinin ‘hesaba gelmez’ olduğunu belirten Almanya Başbakan Yardımcısı Sigmar Gabriel’den daha açık kimse söyleyemezdi. Erdoğan’ın bu konuda ABD Başkanı’na güvenemeyeceğini de, Reuters’in haberinin dayandığı Beyaz Saray’ın anlamlı gizliliği ortaya koymuş oluyor.”
ABD, IŞİD FİNANSMANINDAKİ TÜRK ROLÜNÜ BİLİYOR
Ankara’nın bütün bu göstergelerden sonra “ayılabileceği” konusunu kuşkuyla karşılayan Rupp, Erdoğan’ın uzun süredir Türkmen bölgesini işgal etmek istediğini bilindiğine de dikkat çekti. Analizinde, Erdoğan ekibinin çalınan Irak petrolünden kârlı çıktığı yolundaki bilgileri de özetleyen Rainer Rupp, Amerikan Savaş Okulu “US Army War College’e bağlı “Strategic Stuides Institute”a bağlı “Parameter” dergisinin 2014/2015 kış sayısındaki bir analize dikkat çekti. Rupp, IŞİD (İD) tarafından satılan petrolün büyük bölümünün doğrudan veya Irak’ın Kürt bölgesindeki aracıların elinden geçerek Türkiye’ye gittiğinin, burada rafineden geçirildiğinin ve benzin ya da diğer ürünlere dönüştürülerek işlenip satıldığının, söz konusu dergide açıkça yazıldığını hatırlattı. “Topas”, terör örgütlerinin finansmanını önlemekle görevli ABD Maliye Bakanlığı Müsteşarı David S. Cohen’in 2014 ekim ayında Türkiye’nin bu kirli işteki rolüne “Son aydaki duruma göre IŞİD petrolü satışını çok düşük fiyatlarla Türkiye’den birçok aracıya veriyor, bunlarda bu petrolü taşıyor ve tekrar elden çıkarıyor” gibi diplomatik bir dille dikkat çektiğinin altını çizdi.
Kaynak: haber.sol.org