"1 mülteci alın, 1 mülteci verin" ne demek?

Atatürk’e Milletler Cemiyeti’ne üye olmayı düşünüyor musunuz?" diye sorulur, ‘’şartlarımızı koyarız, kabullerine bağlı. Üye olmak için biz müracaat etmeyiz. Davet gelirse düşünürüz’’ der.
KARŞI GAZETE | ANALİZ

Milletler Cemiyeti yasasını değiştirir ve 1932 yılında ilk davet edilen ülke Türkiye olur.

1945 yılında  uluslararası barış ve güvenliği korumak amacıyla BM kurulur.  Türkiye dünya güvenliğinde vazgeçilmezdir. Davet edilir. İsmet İnönü kabul eder. BM’nin kurucu antlaşması niteliğindeki BM Şartı, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 50 ülke tarafından imzalanır.

İkinci Dünya Savaşı bitmesini müteakip dünya iki kutuba ayrılır. Ülkeler, iki kutuptan birisine katılmak zorunda kalmıştır. Kutuplardan biri  Amerikan Demokrasi ve özgürlük anlayışı, diğeri ise  SSCB komünist ideolojisidir. Soğuk Savaş dönemi artık başlamıştır. SSCB’nin uyguladığı yayılmacı politikalardan tedirgin olan Batı Avrupa ülkeleri Amerika önderliğinde; 1949’da “Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü”  NATO’yu  kurarlar.

İsmet İnönü’nün İkinci Dünya Savaşı esnasında uyguladığı muhteşem denge siyaseti sayesinde Türkiye bu savaştan hafif yaralar alarak sıyrılır. 1940’lı yıllarda Hitler tehlikesinin yerini artık SSCB tehlikesi almıştır. Türkiye de bütün ülkeler gibi iki kutuptan birisine katılmak zorundadır.
Atatürk ilkelerinin  komünist bir ideoloji altında yaşaması imkansızdır. İşte bu sebepten dolayı Türkiye’ye pek de seçim şansı kalmaz. Tek şansı ve güvenlik garantisi  NATO’ya katılmaktır.

NATO: "İLERİDE BELKİ ALIRIZ, DAHA ALMAYA HAZIR DEĞİLİZ"

Menderes NATO’ya katılmak ister. Ancak Türkiye’nin başvurusu  reddedilir. Red gerekçesi ‘’Türkiye müslüman ülke olmaz, ileride belki alırız, daha almaya hazır değiliz, bunları da yap kesin alırız, alamıyoruz çünkü kültürümüz farklı’’ vb. oyalayıcı mazeretlerdir.

BEDEL ÖDEME DÖNEMİ MENDERES İLE BAŞLAR...

1950 yılında Soğuk Savaş’ın ilk sıcak teması olan Kore Savaşı başlar. Kore’ye asker göndermek gerekmektedir. Batı dünyası Türkiye’ye muhtaçtır. Menderes bunu bir iç politika meselesi haline getirir ve Türkiye 4500 kişiden oluşan bir  tugayını Kore de kurulan Birleşmiş Milletler Ordusu emrine verir. Buna karşılık NATO’ya kabul edilecektir.

Beklenilen olur. Kore Savaşı Türkiye’nin NATO’ya giriş yolundaki engelleri birer birer kaldırır. Ve 1952 yılında Türkiye bu örgüte kabul edilir. Türkiye’nin ödediği bedel toplamda 1000 kadar şehit ve kayıp ile 2000 kadar yaralı olmuştur.  Kazanımları ise NATO’ya kabulü ve KORE ile ebedi dostluk olur. Bu olay Türkiye’nin bedel ödeme döneminin de bir başlangıcını oluşturur.

AB: "İLERİDE BELKİ ALIRIZ, DAHA ALMAYA HAZIR DEĞİLİZ"

1992 yılında AB kurulur. Türkiye katılmak ister. Ancak başvurusu reddedilir. Red gerekçesi ‘’Türkiye müslüman ülke olmaz, ileride belki alırız, daha almaya hazır değiliz, bunları da yap kesin alırız, alamıyoruz çünkü kültürümüz farklı’’ vb. oyalayıcı mazeretlerdir.

2002 yılında Erdoğan Hükümeti göreve başlar. AB’ye katılmayı bir iç politika unsuru olarak kullanır. 2004 yılında AB’nin aldığı bir karar üzerine  Erdoğan Kızılay’da konuşma yapar ve gündüz vakti havai fişekler atılır. Türkiye artık AB’ye üye oldu sanırsınız. Çok geçmeden gerçek olmadığı ortaya çıkar.

2010 yılında Ortadoğu karışır. Adı konulmayan 3. Dünya Savaşı başlamıştır. Türkiye takip ettiği muhteşem dengeli politikası! sayesinde savaşın tam da merkezinde kalır. Komşuları ile sıfır sorun politikası yürüten Türkiye, bütün komşuları ile sorunludur. Hatta ‘’Savaşı başlatan, teröriste destek veren ülke’’ yakıştırmalarına maruz kalır. Milyonlarca göçmen Türkiye’ye sığınır. Türkiye’den umduğunu bulamayan bu göçmenler Avrupa’ya kaçmaya çalışır.

Cumhurbaşkanı açıklama yapar. ‘’ Onları biz göndermiyoruz. Kendileri gidiyor’’ der.
AB çaresizdir. AB başkanları Türkiye’ye yalvarır. Türkiye bu fırsatı iyi kullanır! Ve AB’den tam 3 Milyar EURO ister.

Cumhurbaşkanı 8 Mart Kadınlar Günü münasebetiyle yaptığı konuşmada AB’ye çok kızar.
‘’Umarım Başbakan bu parayı alır gelir’’ der. Herkes ayakta alkışlar.

"1 MÜLTECİ VERİN, BİR MÜLTECİ ALIN" HESABI=?

Görüşmelerden bir sonuç alınmaz. Davutoğlu 3 yetmez 6 verin der. Türkiye bu paraya kilitlenir. Üzerinde anlaşma sağlanan tek madde ‘’Yunan adalarından geri gönderilen her göçmen için Türkiye AB’ye bir göçmen verecektir.’’ Yani bir göçmene bir göçmen takası. Kimse ne olduğunu anlamaz. Anlamaya da gerek yoktur zaten. Önemli olan alınacak paradır.

VİZE SERBESTİSİ KANDIRMACASI...

Görüşmeler tekrar başlar.  Alınan kararlar büyük sevinçle karşılanır.  Çünkü AB vizeyi kaldırmıştır. (!) Herkes çok sevinir. Başbakan havaalanında bir kahraman gibi karşılanır. Havai fişekler atılır. Basın bu başarıyı büyük puntolarla duyurur. Bir süre sonra vize serbestisinin uygulanamayacağı ortaya çıkar. Ve ülkenin güvenliği paraya tercih edilmiştir.

ÖNGÖRÜ...

Suriyeli göçmenlerin sayısı 3 milyondan 4 milyona doğru hızla yükselir. Türkiye’nin demografik yapısı değişir. AB ülkeleri rahat bir nefes alır. Türkiye paraları harcar ve para biter! Suriyelilerle başbaşa kalır...

ALTERNATİF "GELECEK"

Menderes'le  başlayan ödün verme politikası bırakılır... Türkiye AB'ye "sen bize 3 milyar vereceğine biz sana 6 milyar verelim, mülteciler sende kalsın, bizim için Türkiye'nin güvenliği her şeyin üzerindedir. Parayla satın alınamaz!" der. AB köşeye sıkışır, mülteci sorununu her ülke eşit sorumluluk alarak, çözmek zorunda kalır.

Burcu Oral Evren | Karsigazete.com.tr

    :

    :

    :

    :

    ""1 mülteci alın, 1 mülteci verin" ne demek?" hakkında Tweetler

    DİĞER GÜNDEM HABERLERİ

    KARŞI VİDEO
    https://twitter.com/KarsiGazete