Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın gazete ve gazetecileri hedef göstererek linç kampanyalarını körüklemesi 'Yeni Türkiye'nin içler acısı durumunu göstermeye yeterli argüman.
Meydanlarda gazetecilerin yuhalatıldığı, gazete patronlarını telefonla ağlatmanın, muhalif kalemleri gözaltına alarak haklarında hapis cezaları istenmesi dünyanın hiç bir yerinde yaşanmamış olaylardandır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan tutuklu gazetecileri, sansürlenen basını görmezden gelmeye devam ederek Türkiye'de basının dünyanın hiç bir yerinde olmadığı kadar özgür olduğunu söylemesi ‘dünya standartlarından’ haberdar olmadığının göstergesi.
Ceyda Karan, Erdoğan'ın medyaya ısrarlı baskılarına Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde yer verdi.
İşte Ceyda Karan'ın Cumhuriyet gazetesindeki o yazısı;
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ‘dünya standartlarından’ ne denli bihaber olduğu dün yaptığı konuşmayla bir kez daha tescillendi.
Erdoğan, tıpkı dünyanın saygın medya kuruluşları gibi ‘terör’ ve ‘terörizm’ kavramlarını kullanmaktan ‘kaçınma’ ilkesini benimsemiş gazetemizi hedef seçerken, “Batı ülkelerinde böyle bir duruma asla şahit olamazsınız” iddiasında bulundu.
20 yılı aşkın süredir dünya medyasını izleyen bir dış haberci olarak söyleyebileceğim, dünyaya mal olmuş medya kuruluşları ve çalışanlarının bu sözlere sadece gülebilecekleri. Zira tam aksi söz konusu...
Terörizmin onlarca tanımı var ama en geneli “dini, siyasi yahut ideolojik hedeflere ulaşmak için korku yaratmayı amaçlayan ve kasti olarak savaşçı olmayanları hedef alan yahut onların güvenliklerini dikkate almayan şiddet eylemleri”.
Bu tanım uluslararası planda kabul görse de bağlayıcılığı yok. BM, ABD ve AB’nin ve pek çok devletin kendi ‘teröristleri’ ve ‘terör grupları’ var.
MANDELA, IRA, FKÖ...
Konjonktürel olduklarından durum değişir durur. Güney Afrika’nın efsane lideri Nelson Mandela’ya ırkçı Apartheid rejimi yıkılıncaya dek ‘terörist’ diyenler çıkmıştır. Britanya’nın ‘terörist’ dediği IRA, ABD’nin listesine hiç girmemiştir. AB’nin listesinde bugün IRA’da FKÖ de yer almaz.
Lakin saygın medya kuruluşları, resmi yapıların emrinde olmadığı gibi onların bagajlarını taşımamaya özen gösterir. Bu tanımları sadece birilerine ‘atfen’ vermek genel kuraldır.
“Terör” ve “terörizm” kavramları, 11 Eylül’de bile tartışma konusu oldu. Saygın medya kuruluşlarının ezici bir kısmı, terimin barındırdığı konjonktürellik, yerellik ve duygusallıktan ötürü çalışanlarına tek bir şeyi salık verdi:
“Başka birinin ‘terörist’ sözünü aktarmak dışında bu terimi kullanmaktan kaçınınız.”
BBC’NİN EL KİTABI
BBC’nin çalışanları için ‘rehberinin’ ‘Savaş, Terör ve Olağanüstü Hal’ başlıklı bölümünde ‘Dilin Kullanımı’ yer alır.
Şöyle denilir:
“Terörizm önemli siyasi arka anlamları olan çok zorlu ve duygusal bir meseledir ve değer yargıları taşıyan bir dil kullanımına karşı özen göstermek gerekir. Başka birinin ‘terörist’ sözünü aktarmak dışında bu terimi kullanmaktan kaçınmaya çalışınız.”
BBC ‘terörist’ kelimesinin bir durumu anlamaya yardımcı olmaktan ziyade engel teşkil edeceğine işaret edip ekler: “Dinleyicilerimize bu eylemin tüm sonuçlarını, nelerin yaşandığını tam manasıyla aktarmalıyız.
Spesifik olarak faili yaptığıyla, yani ‘bombacı’, ‘sadırgan’, ‘silahlı adam’, ‘suikastçı’, ‘rehin alan’, ‘isyancı’ gibi kelimelerle tanımlamalıyız. Başka insanların dilini kendi dilimiz olarak yansıtmamalıyız.
Sorumluluğumuz izleyicilerimizin kimin ne yaptığına dair kendi hükümlerine varabilmesini sağlayacak şekilde objektif kalmaktır.”
BBC 7 Temmuz 2005 Londra saldırılarında bile ‘bagajı daha az yüklü’ kelimeleri salık verirken “Faillerini ‘terörist’ diye nitelendirmeksizin terör eylemlerini tümüyle dehşetengiz ve insani sonuçlarıyla aktarmanın yolları vardır” demiştir.
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ...