IŞİD tarafından 101 gün boyunca esir tutulan
Türkiye'nin eski Musul Başkonsolosu Öztürk Yılmaz, yaşadığı o zor günlerden
CHP'den milletvekili adaylığı kararına kadar planlarını anlattı.
Habertürk'ten Kübra Par'a konuşan Öztürk çarpıcı açıklamalarda bulundu.
İşte o röportaj...
CHP’den milletvekilliği için başvurma fikri nasıl doğdu?
Bürokraside olduğum için siyasetle aktif bir bağım yoktu ama mesleğimden dolayı siyasi gelişmeleri yakından takip ediyordum. 7 Haziran seçimlerinde aday olmak gibi bir düşüncem yoktu. Bu yaz her zamanki gibi çocuklarımla birlikte Ardahan’a tatile gittim. Ardahan’da HDP kazanınca çok büyük bir huzursuzluk başlamış. Terör olayları meydana gelmiş. Orada olduğum süre boyunca hemen hemen her kesimden insanlar geldi. Bir çıkış arıyorlardı. “Sen Türkiye’de bir kahramansın, buranın halinden anlarsın. Görevden kaçma” dediler. Ardahanlılar bıkmış durumda. Yeni bir dil ve siyaset arıyorlar.
“Madem öyle, aday olayım” mı dediniz?
Ailem sol kökenlidir, CHP’lidir. Atatürk’ü çok severler ve Cumhuriyet’e sonuna kadar bağlıdırlar. Fikir altyapımı annem ve babam belirledi. Musul’a giderken annem “Korkacaksan gitme, sana sütümü helal etmem” demişti. Babam TOLEYIS sendikasından emekli bir işçi. Aday olmam için o cesaretlendirdi. “Çok sıkıntılar çektin, önünde 21 yıllık büyükelçilik kariyerin var, maaşın var, çocuk okutuyorsun. Ama gel, bu işe gir. Seçilemezsen, aç kalsan bile ekmeğimizi seninle bölüşürüz” dedi. Onun bu sözleri beni çok etkiledi. Annem ve eşim de bu fikre destek verdi. Genel başkanımızla görüşmeye gittim, müracaatımı yapmış oldum...
Kurtarıldığınızda Başbakan Davutoğlu sizi alnınızdan öpmüştü. AK Partililer CHP’den aday olmanıza şaşırdı mı?
Ben alnımdan öpülecek bir şey yaptım. Başka ne yapılırdı, bilmiyorum. CHP’ye millet için giriyorum, birini suçlamak için değil. Türkiye’nin bütün renkleri aynıdır. Sadece kaptanlar ve takımlar değişiyor ama gemi aynı.
'IŞİD'LİLERİN NAMAZ SAATLERİNİ KOLLUYORDUK'
IŞİD’in konsolosluğu basıp sizi rehin almasından önceki günlerde neler yaşandı?
Bu, kâğıttan okunarak, televizyondan izlenerek anlaşılacak bir şey değil. IŞİD dünyanın en katil örgütü. Şehre bir anda saldırıyor, işgal ediyor. İnsanları keserek, doğrayarak çıkıyor. İşgal başlayınca neye uğradığımızı şaşırdık. Bir kenti, valisi, askeri, polisi savunur ama Musul’da devlet bir anda geri çekildi. Hatta öğrendik ki nüfusun bir kısmı meğer IŞİD yanlısıymış.
101 gün esir hayatı yaşadınız. Şartlar nasıldı?
Çok ağırdı. 70 gün telefonumun şarjını nasıl idare ettiğimi soruyorlar. Bunu ilk kez açıklıyorum. Tepeden tırnağa 50 bin defa aramadan geçtik. IŞİD telefon sakladığımızı bilseydi, o ekipteki herkesi infaz ederdi. Bizi saklamak için her şeyi yaptılar ama ben her bilgiyi merkeze verebildim.
Nasıl başardınız bunu?
IŞİD elemanlarının da rehavet saatleri oluyor. Dışarıda ve içeride korumalar vardı ama namaz ve uyku saatlerini kolluyorduk. Polis arkadaşımla gözle anlaşıp telefonu tuvalette şarj ediyorduk. Devletle toplam 555 telefon görüşmesi yaptım. Kolay bir süreç değildi. Sim kart bile bulsalar bizi infaz ederlerdi. IŞİD Türkiye’ye yerimiz hakkında yalan bilgi veriyordu.
Telefonu parçalara ayırıp ekipteki insanlara mı dağıttınız?
Telefon bendeydi. Nasıl sakladığımı açıklamayacağım. Hâlâ evde duruyor. Bu olay tamamen oradaki arkadaşımla ölümü göze alıp yaptığım bir şeydir. 46 kişiydik. Kaşla gözle anlaşarak bahaneler bulup tuvalete gidiyorduk. Bayanlar için daha kolay oluyordu. Bazen onlardan yardım istiyorduk. Zerresini bile fark etmediler. Ekiptekilerin hepsi telefonumuz olduğunu bilmiyordu. Böylesi daha güvenliydi.
‘BİR IŞİD'LİYLE KARŞILAŞIRSANIZ 10 GÜN UYUYAMAZSINIZ, BİZ 101 GÜN KALDIK'
Sizi nasıl kaçırdılar? Sonraki günlerde neler yaşadınız?
Bu konuya fazla girmek istemiyorum. Ben bu görevi yaparken başıma ne gelirse gelsin, devletim dışında kimseden yardım beklemedim. Kimseyi de suçlamıyorum. Ama bazı spekülasyonları yalanlamak zorundayım. Ama şu iki noktanın bilinmesini isterim. Musul Valisi’nin şehri terk ederken, güya bana haber verip “Birlikte kaçalım” dediği, benim geri çevirdiğim iddiası tamamen yalan. Ayrıca Barzani’nin beni kurtarmak için girişimde bulunduğu da doğru değil.
IŞİD militanları arasında daha ılımlı olanlar var mıydı?
Bu mümkün mü? IŞİD’den olumlu bir şey çıkar mı? Bir IŞİD elemanıyla karşı karşıya gelseniz 10 gün uyuyamazsınız. Oradaki insanları süründürüyorlar ve en ufak bir şeyde infaz ediyorlar. Hem sizi esir olarak beş yıldızlı bir otele götürseler, kapıyı üstünüze kilitleseler, duş ve klima çalışmasa 5 saat sonra cinnet getirirsiniz. Biz 101 gün esir kaldık...
Bebeklere mama verildiği, giyecek yardımı yapıldığı doğru mu? Ne maması?
O 2 çocuk orada perişan oldu. Çocuklara yemek getirmeleri için defalarca yalvardık. O çocuklar hâlâ kendilerine gelemediler.
Sizi nasıl bıraktılar? Ailenizin 2-3 gün önceden Ankara’ya getirildiği doğru mu?
Bu konuyla ilgili çok spekülasyon çıktı ama haber almayı bırakın, ailem buraya gelmeme bile yetişemedi. Daha fazla detaya girmek istemiyorum.
Tahliye kararının size bırakıldığı ama zamanında tahliye etmediğiniz doğru mu?
Bu konular devletin mahremiyetini ilgilendiren konular ve artık geride kaldı. Açıkçası fazla konuşmak istemiyorum.
‘AKP’Yİ SUÇLAMAK NEZAKETSİZLİK OLUR’
Şimdi CHP’den aday olacaksınız ama başınıza gelenlerden dolayı AK Parti’yi suçlamıyorsunuz...
Bu nezaketsizlik olur, karakterime yakışmaz. Ben bir vefa insanıyım. Bana o nezaketi gösteren bir insana saygıda kusur etmem. Birlikte çalıştığım, insanlara asla nezaketsiz bir davranışta bulunmam. 101 gün boyunca esaret altındaydım ve ülkemi satmadım. Gözüm karadır. Hiçbir zaman geri adım atmadım.
ÖZAY YILMAZ: 'ÇOK ZOR ZAMANLARDI’
Öztürk Yılmaz'ın eşi
Özay Yılmaz ise o günleri şu sözlerle anlattı:
Eşiniz esir tutulurken siz neler yaşadınız?
Unutulmayacak günlerdi. Ateş düştüğü yeri yakıyor. Tek başınaydım. Beni ayakta tutan tek şey umudumdu. Belki Allah’ın verdiği bir inançtı. Eşimin sağ salim geleceğine emindim. Çocuklarımın sevgisi de beni ayakta tuttu. Çok zor zamanlardı...
‘KARIM ÖZAY OKUL AŞKIM’
Eşim Özay ilk aşkımdı. Orta 1’den lise sona kadar aynı sınıftaydık. Lise 2’deyken eşime “Ben gidersem de aramızdaki bağ devam edecek” dedim. Birbirimize söz verdik. 1995 yılında, üniversiteyi bitirmeden evlendik. 3 kızımız var. Sude Sena 16 yaşında, Özgü Ceren 7 yaşında, Aslı 4 yaşında.”
'ÇOCUKLUĞUM BİR KIRIK EKMEKLE GEÇTİ'
Ardahan’da mı büyüdünüz?
1970 yılında harman zamanında Ardahan’da Alabala Köyü’nde doğmuşum. 6 kardeşiz. Zor günlerdi. Çocukluğumuz bir kırık ekmekle geçti. İyi bir günümüzün olduğunu hatırlamıyorum. Babam yazları tırpan biçmeye giderdi. Ben de dağlarda çobanlık yapardım. Köyümüz merkeze 8.5 kilometreydi. 12 yaşından liseyi bitirene kadar yatılı okudum. Ortaokul’da Ardahan merkeze geldim. İlk zamanlar çok zorlandım. Çok büyük bir şehre gelmiş gibi hissettim. Babam elimden tutar, kaybolursam gidebileceğim kahvehaneleri gösterirdi. Başarılı bir öğrencilik dönemi geçirdim. O sene Ardahan’da ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü kazanan tek kişi bendim. Ben Ankara’ya gelmeden 1 yıl önce ailem oradaki yoksulluğa katlanamayıp Bursa’ya taşındı.
'PSİKOLOJİM BOZULMADI'
Rehin günleri sonrası psikolojik travma yaşadınız mı?
Bu ağır bir trajedi ama benim psikolojim sağlamdır, çok etkilenmedim. Bunu kutsal görevimin bir parçası olarak gördüm.
Kaynak: Kübra Par / haberturk.com