Kim bu 'kozmik oda' köstebeği

Dışişleri toplantısından basına sızan ses kayıdı'nın üzerinden 5 ay geçti. Bu dinlemeyi kimin yaptığı ve kimler tarafından basına sızdırıldığına yönelik tek bir adım atılmadı. Peki bu kayıtları kim basına sızdırdı?
Emre ERCİŞ | KARŞI GAZETE ÖZEL

Türkiye Cumhuriyeti, yargısı, yasaması, yürütmesi, medyası, sivil toplum kuruluşları gibi birçok mecrada kutuplaşma yaşıyor, 30 Mart 2014 yerel seçimleri yaklaştıkça seçime katılacak siyasi partiler ve seçmenleri arasında ipler iyice geriliyordu.

17-25 Aralık büyük yolsuzluk ve rüşvet soruşturması kapsamında yapılan telefon dinlemeleri tek tek ortaya çıkıyor, her yeni ses kaydı beraberinde bir hukuksuzluğu, bir skandalı daha, ortaya çıkarıyordu. Deyim yerindeyse millet, dizi izler gibi tape izliyordu.

23 Mart 2014 tarihinde gözler, Hatay’ın Yayladağı ilçesinin karşısında bulunan ve hemen hemen hergün bir çatışma haberinin geldiği Keseb kasabası yakınlarına çevrildi. 

Suriye'de rejim güçleri ve muhalifler arasında yaşanan çatışmalar sürerken, sınırın Suriye tarafında bir savaş  uçağının düştüğü haberi ajanslarda yankılandı. Çok geçmeden düşen Suriye uçağı ile ilgili ayrıntılı haberler de gelmeye başladı.

GENELKURMAY'DAN FLASH AÇIKLAMA

Türkiye 17-25 Aralık büyük yolsuzluk ve rüşvet soruşturması kapsamında ortaya çıkan tapeleri konuşurken bir anda gündemi alt üst eden bu gelişmenin ardından Genelkurmay Başkanlığı flash bir açıklama yaparak yaşanan bu olayın iç yüzünü kamuoyu ile paylaştı.

Açıklama şu şekilde yapıldı:

“Suriye’ye ait iki adet MIG-23  uçağının, Suriye hava sahasında kuzeye doğru uçuşu, 23 Mart 2014  saat 13:01’den itibaren Diyarbakır’daki BİKİM tarafından, 80 deniz mili mesafeden izlenmeye başlanmış ve Türk hududuna on deniz mili mesafeden itibaren Türk hava sahasına yaklaştıklarına ilişkin dört kez ikaz edilmiştir.

Yapılan ikazlar üzerine, Suriye uçaklarından birisi hava sahamıza girmeden bölgeden uzaklaşmış, ancak ikinci Suriye uçağı, uyarılara rağmen saat 13:13  sularında Hatay Yayladağı’na bağlı Çamlı Tepe Hudut Karakolu bölgesinde Türk hava sahasına girmiştir.

Yaklaşık bir kilometre kadar hava sahamızı ihlal etmiş, daha sonra batıya doğru yönelerek 1.5 kilometre kadar hava sahamızda uçmaya devam etmiştir. 

Bu esnada bölgede hava devriye görevinde bulunan iki adet F-16 uçağımızdan birisi, angajman kuralları gereğince saat 13:14’de  Suriye uçağına füze atmış ve isabet alan Suriye uçağı, Suriye topraklarında yer alan Kesep bölgesine düşmüştür. 

SAVAŞ TAMTAMLARI YENİDEN ÇALINIYOR

Türk hava sahasını ihlal ettiği gerekçesiyle düşürülen Suriye Uçağı iki ülke arasındaki gerilimi yeniden zirveye taşımış, Suriye'ye yönelik savaş tamtamları yeniden çalınmaya başlanmıştı. Tarih 27 Mart 2014'ü gösterdiğinde, insanın kanını donduracak bir ses kaydı daha ortaya çıktı.

Fakat bu sefer yayınlanan ne bir yolsuzluk kaydıydı, ne de dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, “Alo Fatih”ini özlemişti...

Basına ve kamuoyuna sızan ses kaydı, Dışişleri Bakanlığı'nda gerçekleşen bir kozmik toplantıya aitti ve başrollerde dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan,  Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar  Güler ve Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu vardı.

Bu 4 kişiden oluşan lobi, ne faiz lobisine, ne de vaiz lobisine benziyordu. O dönem henüz yayın hayatı bitmemiş olan Karşı gazetesi, bu lobiyi manşetine “Kan Lobisi Toplantısı” olarak taşımıştı.



Kamuoyunda ve sosyal medyada bir anda yayılan bu ses kaydı, Erdoğan’ı da  harekete geçirdi. Seçim çalışması için Diyarbakır’da bulunan Erdoğan, Dışişleri’nde yapılan ve basına sızdırılan bu ses kaydı için, şu ifadeleri kullandı :

“Bunları anlatalım. Bakın bugün Dışişleri Bakanlığı’nda ulusal güvenliğimiz ile ilgili, Suriye’de Süleyman Şah Türbesi'yle ilgili bir görüşme yapılıyor ve bu görüşmeyi bile Youtube'a düşürüyor. Bu ahlaksızlıktır, bu adiliktir, bu alçaklıktır, bu namussuzluktur!

Diyorum ya, bunların inine gireceğiz, inine! Daha ne olacak?  Şu hale bak ya... Bu kadar önemli bir görüşmeyi ortam dinlemesi yaparak sen kime servis yapıyorsun? ” 

Erdoğan, ses kaydının daha kimin tarafından sızdırıldığı ve dinlendiği ortaya çıkmadan, 17-25 Aralık büyük yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasında olduğu gibi Cemaat'i hedef alıyor ve bu ses kaydının sızdırılması olayında da Cemaat'i birinci dereceden zanlı tayin ediyordu.

"KAN LOBİSİ TOPLANTISI" NELER KONUŞULDU? 

İnsanın kanını donduran bu toplantıya yönelik ortaya çıkan ses kaydı için yayın yasağı olduğundan, konuşma metninin tamamını elbette paylaşamayacağım fakat, önemli ayrıntıların altını çizmek ile yetineceğim.

İşte o toplantının önemli detayları:

Türkiye Cumhuriyeti’nin Genelkurmay 2. Başkanı, “Biz başından beri savaşalım diyoruz.”  diyor, Dışişleri Müsteşarı “Sağlam bir gerekçe olması gerekiyor.” diyor ve MİT Müsteşarı da “Öbür tarafa 4 adam yollar, Türkiye’ye  8 füze attırır, gerekçe yaratırım. Hatta olmadı Süleyman Şah Türbesi'ne biz saldırır, onlar saldırmış gibi gösterir, gerekçe  üretiriz.” diyordu.

Erdoğan’a göre bu şahıslar vatansever insanlar ve hepsi de ulusal güvenlik adına milletine hizmet ediyor, bu kozmik toplantıyı 
sızdıran ve haber yapanlar ise vatan haini oluyordu.

PEKİ AMA BU KOZMİK ODA KÖSTEBEĞİ KİM?

Aslına bakılırsa Erdoğan’a göre hain belliydi. Bu işin müsebbibi Cemaat olunca, havuz medyası da boş durmadı. Dinlemenin hangi aletle ve nasıl yapıldığı bile tam olarak tespit edilememişken, havuz medyası olayı çözmüş ve TV’lerinden ardarda haberleri sıraladı. 

Makamın sık sık dinleme amaçlı kullanılan böceklere karşı tarandığı ve toplantı öncesinde de rutin güvenlik protokolü uygulanarak arama 
yapıldığı belirtilince, havuz medyası hemen komplo teorilerini üretmeye başladı.

“Odadaki sabit telefon ya da cep telefonlarından birisi uzaktan  müdahale ile dinleme cihazına dönüştürülmüştür.” denildi fakat, frekans kesici cihazların da devrede olduğu unutuldu.

Cihaz sorununu Akşam  gazetesi çözmüştü ama bu, oldukça çabuk sönen bir balondu. “Dışişleri’ne hava saldırısı” haberinde şöyle diyordu Akşam gazetesi:

“Akşam, hiçbir istihbarat biriminin envanterinde görünmeyen ‘casus cihazın’ paralel yapının eline geçtiğini öğrendi. Dinlemelerin bu cihazla havadan yapıldığı öne sürüldü.” 

Genelkurmay Başkanlığı, Akşam Gazetesi'ni yalanlayarak, cihazların Başbakanlık’ın talimatı doğrultusunda MİT’e devredildiğini açıkladı. Güzelim senaryo, basit bir gerçekle berbat edilmişti. 

Havadan dinleme senaryosu tutmayınca, böcek seçeneğine ister istemez geri dönmek zorunda kalındı. Doğal olarak bir de yeni bir fail lazımdı. 
Havuz medyasından Takvim, bir koruma polisinin yakalandığını ileri sürdü: 

“Milli İstihbarat Teşkilatı ve diğer istihbarat birimlerinin ortak çalışması sonucunda, ortam dinlemesini sızdıran köstebek yakalandı. Koruma polis memuru olan köstebeğin paralel örgüte çalıştığı da kesinleşti.” 

Takvim Gazetesi'nde çıkan bu haberden bir hafta sonra, 17-25 Aralık büyük yolsuzluk ve rüşvet soruşturması kapsamında hazırlanan Turkuvaz Medya Fezlekesi'nde bizzat Erdoğan’ın emri doğrultusunda oluşturulan havuz paralarıyla satın alındığı iddia edilen Sabah Gazetesi’nde yeni bir köstebek haberi çıktı.

Havuz Medyası'nın büyük abisi Sabah Gazetesi, haberi şu şekilde gördü:

“Yüzyılın casusluk faaliyeti olarak değerlendirilen olayda, dinlemenin nasıl yapıldığı ortaya çıkarken, dinlemeyi yapan kişi de tespit edildi. Böceği koyan casusun ise alt düzey bir Dışişleri personeli olduğu öğrenildi.” 

Türkiye dinleme skandalının arkasında kimin olduğu sorusuna cevap ararken, bomba gibi bir iddia ortaya atıldı. Dışişleri Bakanlığı'nda yapılan o toplantıyı dışarıya sızdıran hatta servis eden kişi bizzat MİT Müsteşarı Hakan Fidan'dı.

ÖRGÜT ÜYELERİ HABERİ EMİN'DEN ALIYOR

Kamuoyunda fazla dillendirilmeyen bu bomba iddianın sahiplerine göre bu olay, Hakan Fidan’ın ilk vukuatı da değildi. Daha önce de İran gizli servisine, MOSSAD ajanlarını ve ABD  ile ilgili çok önemli bilgileri de Fidan servis etmişti.

Peki bir anda okların MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a yönelmesini sağlayan gerekçe neydi? 

O gerekçe yine 2011/762  nolu Selam Tevhid Kudüs Ordusu örgütü soruşturması kapsamında gerçekleşen telefon dinlemelerinde gizliydi.

Taksim Gezi Parkı olayları esnasında Bakanlar Kurulu'nda yaşananları Fidan, İran Devrim Muhafızları Kudüs Ordusu Generali Mir Vekili’ye anlattı. 

Emniyet güçleri tarafından tespit edilen ve Mir Vekili ile Hakkı Selçuk Şanlı arasında geçtiği iddia edilen görüşmede, gizli tutulması gereken Bakanlar Kurulu toplantısı bilgilerini, örgüt içinde “Emin” kod adını kullandığı iddia edilen Hakan Fidan tarafından sızdırılmıştı.

10 Haziran 2013  tarihinde gerçekleştirilen Bakanlar Kurulu toplantısı’nda, Bülent Arınç ve Erdoğan  arasında geçen tartışmaları Fidan, bizzat Mir Vekili’ye aktarmıştı. Toplantıda yaşanan olaylar, sonraki süreçte kamuoyuna yansıdı ve dönemin AB Bakanı Egemen Bağış tarafından toplantı bilgilerinin sızdırılmasının yasak olduğu açıklandı.

18 Haziran 2013'de, Selam Tevhid Kudüs Ordusu soruşturması kapsamında mahkeme kararı ile yapılan ortam dinlemesinde, İran Devrim Muhafızları Kudüs Ordusu Generali Mir Vekili ile örgütün Türkiye’de yapılanmasını sağladığı iddia edilen Hakkı Selçuk Şanlı arasında geçen konuşma, şu şekilde kayıt altına alındı:

MİR VEKİLİ: İşler iyi gitmiyor, Ağa [Erdoğan] çıldırmış.
H.SELÇUK ŞANLI: Hee, sen kimle görüştün?
MİR VEKİLİ: Emin’le. [iddialara göre Fidan’ın kod adlarından birisi.]
H.SELÇUK ŞANLI: Ne haber? 
MİR VEKİLİ: Bir haber yok. Ağa herkese kızıyor, şeyi toplantıdan dışarı atmış, Sayın Bülent Arınç’ı.
H.SELÇUK ŞANLI: Eee?
MİR VEKİLİ: Fırçalamış. Bakanlar Kurulu'na gelmiş demiş ki 'Şöyle yapacağız, böyle yapacağız.', Bülent Bey de demiş ki 'Ya Sayın Başbakan’ım biraz sakin…', 'Ne sakini ya, ben ceketimi çıkarmışım, savaşa girmişim, sen de sakin, sakin...', o da demiş ki;'Vallahi ben de yaşlandım, benim bundan sonra fırçalanmaya halim yok.' demiş, toplantıyı terk etmiş. Demiş bize de kızıyor...
H.SELÇUK ŞANLI: Ha ne suçu var bunla?
MİR VEKİLİ: Kimin?
H.SELÇUK ŞANLI: Yani ne Bülent’in, ne şeyin suçu değil ki bu, yani ortada bir karşı oyun var.
MİR VEKİLİ: Yok şimdi herkes Ağa’nın [Başbakan] tavrına karşı ya, Ağa’nın susmasını istiyorlar. Doğrusu da o, akıl mantık kardeşim, 
sen başta  tepede  otur, bırak da İçişleri Bakanı konuşsun, bırak da polisin konuşsun...

Bakanlar Kurulu toplantısında dönemin Başbakanı Erdoğan ile Arınç arasında yaşandığı iddia edilen bu gerginlik, Mir Vekili ile Hakkı Selçuk Şanlı arasında gerçekleşen bu konuşmadan 2 gün sonra kamuoyuna yansıdı. 20 Haziran 2013'de Taraf gazetesi, “Arınç’ı istifadan Gül döndürdü” sürmanşetiyle okuyucularının karşısına çıktı.

ÖRGÜT ÜYELERİ ONDAN EMİN... YA DEVLET ?

“Emin” kod adlı kişinin MİT Müsteşarı Hakan Fidan olduğu, aynı Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu'nun ölü olarak ele geçirildiği Beykoz operasyonu'nda ele geçen belgelerde yer alan Metin Fidan’ın da Hakan Fidan olduğu iddiası niteliğinde.

Fakat, tüm bu yaşananlar ve belgeler gösteriyor ki; devletin içinde derin bir kulak, bir köstebek mevcuttu.

Bu köstebek her kimse, Bakanlar Kurulu toplantısına giriyor, Dışişleri Bakanlığı’nın “sağır oda”  olarak bilinen ve dışarıdan dinlenmesi 
imkansız denilen toplantılarına kadar her yere girip çıkabiliyor.

Girip çıkmakla kalmıyor, dinlemeler sayesinde elde ettiği bilgileri de İran Gizli Servisi ve Devrim Muhafızları Ordusu üyesi olduğu iddia edilen kişilerle paylaşıyordu.

İnsan ister istemez bu köstebeği merak ediyor. Sahi kim bu köstebek?


Emre ERCİŞ | KARŞIGAZETE.COM

 

    :

    :

    :

    :

    "Kim bu 'kozmik oda' köstebeği" hakkında Tweetler

    DİĞER ÖZEL HABER HABERLERİ