Heinrich Böll Derneği'nin hazırladığı Toprak Atlası adlı rapor, toprağı yok ettiğimizi söylüyor.
Bir beyaz eşya aldığınızda sadece plastik ve metal tükettiğinizi sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Aldığınız her ürün toprak ve su gibi doğal varlıklar sayesinde üretiliyor. Sadece gıda üretimi değil, tüm endüstriyel ihtiyaçlarınızın temel hammaddeleri arasında su ve toprak gibi doğal varlıklar yer alıyor.
Bir Avrupa vatandaşı yıl boyunca tükettiği ürünlerin üretilmesi için her yıl iki futbol sahası büyüklüğünde bir alana ihtiyaç duyuyor. Buna rağmen, özellikle de kentli bir insanın günlük yaşamında ‘toprak’ kelimesi neredeyse hiç yok. Halbuki toprak yoksa hayat da yok!
Heinrich Böll Stiftung Derneği tarafından hazırlanan Toprak Atlası adlı rapor, toprağı sadece üretim için kullanmayıp aynı zamanda yok ettiğimizi söylüyor. Dünyada her yıl 24 milyar ton verimli toprak yanlış kullanım nedeniyle yok oluyor. Kentler genişliyor, yollar çoğalıyor.
Asfalt ve beton kapladığımız her metrekare verimli toprak geri dönüşü olmayan bir hasarla karşı karşıya. Yağmur yağdığında çamur olmasın diye toprağın üstünü betonla örtenler, suyun toprağa kavuşmaması nedeniyle sellere ve ölümlere neden ölüyor.
Toprağın yağmur suyunu süzüp bize temiz su sağladığını da, gıda üretiminin temeli olduğunu da unutmuşa benziyoruz. İklimi düzenlediğini, dünyadaki tüm canlıların üçte ikisine ev sahipliğini yaptığını…
TOPRAĞI BEKLEYEN TEHLİKELER
Dünyada toprakların kentleşmeye açılması, sanayi ve insan etkisine maruz kalmasıyla yapısının değişmesi başta gıda olmak üzere tüm üretim süreçlerini ve yaşamı etkiliyor.
Toprak Atlası’na göre dünyadaki toprakların yüzde 20-25’inin yapısının olumsuz yönde değiştiği tahmin ediliyor. Sanılanın aksine toprağı ekip-biçmek o toprağın zarar gördüğü anlamına da gelmiyor. Mezopotamya’da 7 bin yıldır tarım yapılıyor ve bu topraklar hâlâ verimli. Tarımın kendisi değil ama nasıl yapıldığı önemli.
Rapordaki çarpıcı önermelerden biri de bu konuda. Yüksek verimli tohumlar, gübreler, pestisitler, monokültür ve modern sulama yöntemlerin tarımsal verimi arttırdığını ama aynı zamanda toprağın değerini kaybetmesine neden olduğu belirtiliyor.
Nadasa bırakmanın azalması, artan gübre kullanımı kısa vadede daha çok ürün vaat etse de uzun vadede başka sorunlara yol açıyor.
Rapora göre dünyada yapay gübre tüketimi son 50 yılda beş kat artmış. Yapay gübrelerin yüzde 74’ü azot içeriyor. Azot toprağı asitlendiriyor, fosforu azaltıyor ve humusun çözünmesini sağlayarak topraktaki organizmaları besinsiz bırakıyor.
Gübre kullanımının artmasını sadece talebe bağlamak yanlış. Tarım eskiden bulunduğu yerleri beslerken şimdi büyük şirketlerin elinde, alınıp satılan bir ürün. Dünyanın bir ucundan diğerine taşınabiliyor.
Bu da denetimin az olduğu yerlerde, toprağı kirletme pahasına üretimin önünü açıyor. Yapay gübre üreticisi şirketleri tekelleştiriyor. Pahalılaşan üretim yöntemleri küçük çiftçilerin işlerini de zorlaştırıyor. Tarım, halihazırda dünya çapında 500 milyondan fazla küçük çiftçi, çoban ve kırsalda yaşayan insanın geçim kaynağı.
ARAZİLER SANAYİYE KURBAN EDİLİYOR
Türkiye’de ise 2001-2010 yılları arasında tarım dışına çıkarılan arazi miktarı resmi rakamlara göre 827 bin hektar. Bu, Yırca köyündeki zeytinlik alanı büyüklüğünde bir araziden 9 yıl boyunca her gün 5 tane kaybettiğimiz anlamına geliyor. Bu alanlar başlıca iki sektöre aktarılıyor: Sanayi ve inşaat.
Türkiye’deki tarımsal arazi kayıplarının nedenleri bölgelere göre değişiyor. Ege’de ülke ortalamasının üzerinde tarımsal ilaç kullanılıyor. Akdeniz’de turizm yüzünden tarımsal alan kaybı yaşanıyor. Marmara’da bahçe bitkilerine, sebze yetiştirmeye uygun alanlar kentleşmeye kurban ediliyor.
İç Anadolu’da yeraltı sularının aşırı kullanımı ve yine gübre sorunu öne çıkıyor. Güneydoğu’da aşırı su kullanımı toprağın tuzlanmasına yol açıyor. Yapay gübreler nedeniyle azot kirliliği de görülüyor.
Doğu Anadolu’da aşırı otlatma erozyon riskini beraberinde getiriyor. Karadeniz’de ise tek ürün yoğunluğu, asitli topraklardaki besin eksikliği göze çarpıyor.
Toprak Atlası adlı rapor, gökdelenleri gelişmişlik göstergesi kabul ederek humuslu toprağı unutan bizleri Aşık Veysel’in yaptığı gibi bir kez daha uyarıyor. Aç kaldığımızda o binalara bakarak karnımızı doyuramayacağımızı bize hatırlatıyor.
***
VERİMLİ TOPRAK 2 BİN YILDA OLUŞUR
Verimli toprak hayati önem taşır. Dünyanın yüzeyinde çok ince bir tabaka oluşturur ve toplamda 10 santimetrelik bu tabakanın oluşumu için 2 bin yıl gerekir.
Türkiye’de kırsal kesimde yaşayanların yüzde 86’sının tek işi var ve tarımla ilgili.
2013 sonunda çıkarılan Büyükşehir Yasası’ndan sonra Türkiye’de nüfusun sadece yüzde 8,25’i belde ve köylerde yaşar oldu.
Türkiye’de çiftçilerin yüzde 65’i geçinemiyor.
Avrupa Birliği yedi yıllık bütçesinin yüzde 40’ını tarımsal desteğe ayırıyor. Türkiye’de ise bu oran yüzde 2.
Kaynak: Özgür Gürbüz / BirGün