"Erdoğan da Davutoğlu da LGBT'i bireyleri hedef gösteriyor. AKP iktidarı sadece heteroseksüel kadınları koruduğunu iddia ediyor. LGBT'ler Mars'tan gelmiyor... Ve HDP bir tık önde... " İşte KaosGL editörünün dikkat çeken tespitleri...
Burcu ORAL EVREN | RÖPORTAJ | KARŞI GAZETE
Sandık için geri sayımın sürdüğü son günlerde lezbiyen, gey, biseksüel ve trans (LGBT ) bireyler açısından bu seçim sürecinde neler öne çıktı, hangi partiler onların sorunlarına yer verdi merak ettik...
AKP'nin 'Nefret suçlarının cezalandırılması'na yönelik verdiği sözler tutuldu mu? Siyasilerin söylemi ayrımcılıktan uzaklaştı mı?
KaosGL.org editörü ve gazeteci- yazar Yıldız Tar'a sorduk... İşte o söyleşi...
LGBT bireyler AKP, CHP, MHP, HDP içinden hangisini kendisine daha yakın buluyor?
"LGBT'LER MARS'TAN GELMİYOR!"
Lezbiyen, gey, biseksüel ve translar gökyüzündeki yıldızlar kadar çeşitli. Nasıl ki bizim durduğumuz yerden bütün yıldızlar bir örnek gibi görünse de, aslında birbirinden çok farklılar; aynı şekilde LGBT’ler de inanç, etnik kimlik, siyasi görüş, yaşam tarzı açısından birbirinden o kadar farklı.
Sonuçta Mars’tan gelmiyor, bu toplumun yok sayması ve ötekileştirmesine rağmen bu toplumun içinde yetişiyoruz. Haliyle, Türkiye toplumu bu partilerden hangisini kendisine en yakın buluyor sorusunun yanıtı nasıl yoksa, LGBT’ler için de böylesi bir yanıt söz konusu değil.
Aynı şekilde söz konusu LGBT’ler olduğunda bu tarz istatistiki verilerden bahsetmek de çok doğru ve isabetli değil. Kişilerin cinsel yönelim ve cinsiyet kimlikleri alınlarında yazmaz.
Kişi beyan etmediği sürece onun ne cinsel yönelimini ne de cinsiyet kimliğini bilemeyiz. Ülkemizde de açılmak yani kimliğini açık bir şekilde, gizlemeden yaşamak o kadar kolay olmayabiliyor. Bu da “LGBT’lerin herhangi bir konudaki görüşleri şudur” diye bir ifadeyi her daim geçersiz kılıyor.
"LGBT'LİLERİ BİRLEŞTİREN ŞEY AYRIMCILIK"
Son yıllarda Kaos GL’nin yürüttüğü 'Homofobiye Karşı Yerel Buluşmalar' etkinliklerinin meyve vermesi ve yine aynı şekilde bir bütün olarak homofobi ve transfobi karşıtı hareketin görünürleşmesi ile birlikte Türkiye’nin dört bir yanında, Edirne’den Kars’a LGBT örgütlenmelerinin arttığını; birçok şehirdeki LGBT’lerin ayrımcılığa karşı örgütlendiğini görüyoruz.
Bu birbirinden çok farklı oluşumu incelediğimizde dahi farklılıkları çok daha net görebiliyoruz. LGBT’leri birleştiren şey maalesef ki yaşadığımız ayrımcılık. Ortak bir şeyden bahsedeceksek bu homofobi ve transfobinin yarattığı ayrımcılık ve nefret.
”BİZE ORADAN BİR LGBT YOLLAR MISINIZ" YAKLAŞIMINDAN RAHATSIZIZ!
Bu partilerden size gelen siyasi teklifler, adaylık önerileri oldu mu?
Kişisel olarak böyle bir teklif olmadığı gibi, bu tarz teklifleri de doğru bulmuyorum. “Bize oradan bir LGBT yollar mısınız” diye karikatürize edebileceğimiz yaklaşım en özet haliyle manavdan elma almak gibi bir durum.
Her ne kadar 20 yıldır LGBTİ hareketi politika yapsa da, üst politika ya da parlamenter siyaset diyebileceğimiz alan üzerinden ilerlersek; her alanda olduğu gibi siyasette de konuşmamız gereken temsilî duruşlar değil bir bütün olarak siyasete katılım meselesi.
"PARTİLER HOMOFOBİ VE TRANSFOBİYE KARŞI MÜCADELE ETMELİ"
Burada belki konuşmamız gereken birçok siyasi parti içerisinde yer alan eşcinsel ve transların nasıl görünmezleştirildiği ya da siyasetin dışına itildiği meselesi. Siyasete katılım salt adaylıklar üzerinden olmaz.
Kendi siyasi görüşüne uygun bir şekilde herhangi bir siyasi parti içerisinde her kademede LGBT’lerin ayrımcılığa uğramadan var olabilmesini sağlamak gerekiyor.
Siz eğer parti içinde homofobi ve transfobiye karşı mücadele ederseniz zaten taşıma suyla değirmen döndürür gibi insan hakları kurumları olan LGBTİ derneklerinden isim istemek yerine, kendi parti tabanınızdaki eşcinsel ve translar açıldığını ve hem kendi haklarını hem de başkalarının haklarını koruduğunu görürsünüz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Iğdır mitinginde kendisine arkasını dönerek protesto eden kadınlara yönelik sözlerini nasıl yorumluyorsunuz? Özellikle 'tehdit' ve 'ahlak' kavramları üzerinden yaptığı eleştiri doğru mu sizce?
"ERDOĞAN'IN CİNSİYETÇİLİĞİ VE KADINLARI HEDEF GÖSTERDİĞİ ÇOK AÇIK"
Bu tutumun bir eleştiri olduğu konusunda ciddi kuşkularım var. Çok açık bir cinsiyetçilikle kadınların hedef gösterildiği bir zihniyet var ortada. Bu konu hakkında çokça konuşuldu, kadınlar sosyal medya üzerinden eylemler yaptı. Ancak bir diğer nokta ise, Cumhurbaşkanı’nın ve aslında AKP’nin protestolara bakış açısındaki sorun. Demokrasi dediğimiz şey insanların iktidarı ve devleti alkışlamasıyla değil; protesto etmesiyle yeşerir. Protesto en doğal haktır ve evet o alan da bunun yeridir. Sürekli sandığı işaret edip, “Ben oy aldım istediğimi yaparım” demek demokratik bir tutum değildir.
Yine Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın “Biz Diyarbakır’da müftü, Eskişehir’de eşcinsel aday göstermiyoruz” sözlerini ve Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun “Eşcinseller Lut kavminin helakına sebep oldu, HDP aday gösteriyor” ifadelerini kullanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu sözler sizi yaralamıyor mu?
"DAVUTOĞLU LGBT BİREYLERİ HEDEF GÖSTERİYOR"
Bu sözlerin bizi yaralaması bir yana ortada apaçık nefret söylemi var. Özellikle Davutoğlu’nun ve aslında şu anda bilinçli bir seçim kampanyası haline getirildiği için AKP’li diğer isimlerin Lut kavmi imaları, “helak edileceksiniz” mesajları hedef göstermedir. LGBT aktivisti Milletvekili Adayı Barış Sulu’nun da çalışma yürüttüğü HDP Eskişehir seçim bürosunun Erdoğan’ın sözlerinin ardından kurşunlanması tesadüf müdür? Yine aynı şekilde siyasi iktidar sahiplerinin sözleri fikir özgürlüğünden başka manalar taşır.
"NEFRET SALDIRILARININ MÜSEBBİBİ DEVLET!"
Nefret söylemi hedef gösterdiği grubu sessizleştirmek, etkisiz hale getirmek ve nihayetinde nefret suçları vasıtasıyla yok etmek ister. Bu tarz sözler bir de Devlet erkinin başındaki isimlerden gelince insan ister istemez yaşanan nefret saldırılarının müsebbibinin Devlet olduğunu düşünüyor.
Bir yandan AKP’nin seçim için dağıttığı broşürlerde eşcinsellere özgürlük mesajı verilmesi bir çelişki mi sizce?
"AKP POLİTİKASI, NEO- LİBERAL MUHAFAZAKAR AKLIN ÜRÜNÜ"
Çelişki değil tam da neo-liberal muhafazakar aklın ürünü: 'Haklarınızı almamanız için elimizden geleni yaparız, Anayasa sürecini sırf cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ibareleri geçmesin diye kilitleriz, Meclis kürsüsünden hasta ilan ederiz, seçim süreci boyunca sürekli nefret söyleminde bulunuruz, Lut kavmi diye hedef gösteririz, iktidarımız boyunca homofobi ve transfobiyi kurumsallaştırırız ama seçim broşürümüzde sizin bizi protesto ettiğiniz yürüyüşleri “Bakın ne kadar da özgürlükçüyüz” diye satarız!'
Muhabir Michelle Demishevich'in, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın kızı Sümeyye Erdoğan’ın bir basın açıklamasını takip ettiği sırada sivil polisler tarafından şiddete maruz kalması ve ardından bazı medya organlarında cinsel yönelimiyle ilgili hakaret içiren haberler yapılması sizce nasıl bir psikolojinin ürünü? Siyasilerin söylemi ile bu tür haberlerin yapılması arasında bağlantı var mı?
"SİYASİLERİN SÖYLEMİ, NEFRET EYLEMLERİNİ ARTIRIYOR"
Olmaz olur mu! Genel seçim süreci boyunca nefret söyleminin en tehlikeli biçimine şahit olduk ve olmaya devam ediyoruz. HDP Eskişehir adayı Barış Sulu cinsel yönelimi dolayısıyla Vahdet ve Yeni Akit gibi gazetelerin devamında da Star, Yeni Şafak ve Rehber TV gibi yayın organlarının hedefinde oldu. Burada bir taşla iki kuş vuruluyor.
Hem eşcinsel ve translara dönük nefret kusuluyor hem de bu yolla siyasi rakip olarak görülen kesimin “küçük düşürülmesi” hedefleniyor. Savaş iklimlerinde de bu böyledir. Taraflar birbirini “aşağılık” bir şey olarak gördükleri eşcinsellikle “itham ederler”. Israrla söylediğimiz gibi, eşcinsel veya trans olmak küçük düşecek bir şey değildir. İnsanlar cinsel yönelimleri ve cinsiyet kimlikleri dolayısıyla hedef gösterilemez!
KAOS-GL, "SAPKINLARIN DERNEĞİ" DEĞİL...
Michelle’in ve Barış’ın yaşadıklarını yıllardır deneyimliyoruz aslında. Kaos GL, mütemadiyen “sapkınların derneği” olarak yazılıyor, birçok LGBTİ aktivistinin fotoğrafları boy boy basılarak “işte sapkınlar” manasına gelecek haberler yapıyor.
Bu noktada bir bütün olarak medyaya iş düşüyor. Michelle polisten işini yaptığı için şiddet gördü, meslektaşları durumu izledi, bir başka haber sitesi ise işini yaptığı için engellenen gazeteciyi cinsiyet kimliğinden ötürü hedef gösterdi. Çok komik değil mi?
GAZETECİLERE DE ÇOK İŞ DÜŞÜYOR...
Her şeyi bir yana bırakalım, bir gazeteci olarak benim meslektaşımın işini yaparken kolluk kuvvetlerinin hedefi olmasına sessiz kalmamam gerekir, onu cinsiyet kimliğinden ötürü hedef göstermem değil. Ancak medya ve etik konusunda çok yol almamız lazım. Şu aşamada diyebileceğimi hissettiğim tek şey Michelle ile hem meslektaşım olduğu için gazeteci dayanışması hem de cinsiyet kimliğinden ötürü hedef gösterildiği için LGBTİ dayanışması göstermemiz gerektiği.
"Kadın cinayetleri ile mücadele" adıyla sürdürülen çalışmalarda, LGBT bireyler yeterince haklarını dile getirebiliyor mu? Yeterince korunuyor mu?
"HÜKÜMET SADECE HETEROSEKSÜEL KADINLARI KORUDUĞUNU İDDİA EDİYOR"
Bu sorudan kastınız kadın örgütlerinin kampanyaları ise ’evet', sınırlı da olsa eşcinsel, biseksüel ve trans kadınlar bu kampanyalarda yer alıyor. Eğer Hükümetin çalışmaları ise cevap şaşmaz bir şekilde 'hayır'.
Hükümet trans olmayan heteroseksüel kadınları koruduğunu iddia ediyor. Kadın cinayetleri ile mücadele etmedikleri de kadın katillerine verilen komik cezalarda ve yine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Iğdır’daki gibi cinsiyetçi tutumlarında gizli. Ama trans kadınlar, eşcinsel ve biseksüel kadınlar laf olsun diye dahi o çalışmalarda yer almıyor.
"EN BÜYÜK PROBLEM AYRIMCILIK VE NEFRET SUÇLARI"
LGBT bireylerin en büyük sorunu nedir? Çözümü için şimdiye kadar sizden görüş alan ve örneğin bu kurum bir siyasi parti ise, seçim bildirgesine bu çözüm önerilerini koyan parti/ kurum/ örgüt oldu mu?
En özet haliyle ayrımcılık ve nefret suçları diyebiliriz. Her insanın sahip olduğu varsayılan ve iddia edilen temel insan hakları söz konusu LGBT’ler olduğunda ancak mücadeleyle alınabilen haklara dönüşüyor.
Buna yaşam hakkı da dahil. Sadece İstanbul’da Mayıs ayında 7 trans kadın transfobik nefret saldırısına uğradı. Bu da KaosGL.org haber sitemize ulaşan rakamlar.
Birçok trans kadının uğradığı saldırılar eminim ki bize de ulaşmadı ve bu rakam çok daha büyük. Bu kadar nefret saldırısının olduğu bir yerde yaşam hakkından bahsedebilir miyiz?
Nefret suçlarına karşı yasal korumanı olmadığı, saldırıya uğrayan LGBT’lerin karakolda da kolluk kuvvetleri tarafından ayrımcılığa uğradığı hatta doğrudan kolluk kuvvetlerinin şiddetine maruz kaldığı bir yerde hangi haktan bahsedeceğiz?
"AYRIMCILIK YAPANI DEĞİL ŞİKAYET EDENİ YARGILIYORLAR"
Ayrımcılık hayatın her alanında karşımıza çıkıyor. Yasalar da ayrımcılığa karşı korumadığında yaşam alanları daraltılmış oluyor. Daha geçtiğimiz günlerde hastanede ayrımcılığa uğrayan bir trans kadın arkadaşımız doktor hakkında şikayetçi olmak istedi. Ancak şu anda doktor değil, ayrımcılığa uğrayan kişi yargılanıyor.
"MECLİS'TE SADECE HDP VE CHP GÜNDEME GETİRİYOR"
Siyasi partilerin yaklaşımına gelirsek; Meclis’te bütün bu hak ihlallerini görünür kılan ve LGBT’lerin sorunlarına ilişkin kanun teklifleri, soru önergeleri veren iki siyasi parti olduğunu görüyoruz: HDP ve CHP.
"HDP'Lİ TUNCEL'İN LGBT'LER İÇİN FARKLI BİR YERİ VAR"
HDK Eş Sözcüsü Sebahat Tuncel’in LGBT’ler için farklı bir yeri var. Kendisi, 16 Nisan 2008’de, LGBT’lerin sorunlarını bir soru önergesi ile Meclis'e taşıdı; cinsel yönelim ve cinsiyet kimliklerinden dolayı ayrımcılığa uğrayan insanların sorunlarına yönelik Türkiye’de ilk girişimdi bu. Ardından Tuncel’in parti geleneği yasama faaliyetleri dahilinde birçok kez LGBT haklarını gündemleştirdi. Nihayetinde HDP’nin parti tüzüğünde de programında da LGBT haklarını savunacağı belirtildi.
HDP geleneğindeki siyasi partilerden biraz daha geç olsa da CHP’li birçok milletvekili de LGBT haklarını parlamentoda savundu. Trans geçiş sürecinden, eşcinsel ve trans çocuğu olan ebeveynlerin hikayelerine çok sayıda meseleye ilişkin CHP’li vekiller çalışma yürüttü.
"HDP, DİĞER PARTİLERDEN BİR TIK ÖNDE..."
Seçim bildirgesi açısından ise HDP’nin şu aşamada diğer siyasi partilerden bir tık ileride olduğunu söylemek gerekiyor. “Büyük İnsanlık Bildirgesi”nin önemli bir kısmı ayrı bir başlık altında LGBT’lerin eğitim, barınma, sağlık, sosyal politikalar, istihdam gibi alanlarda yaşadığı ayrımcılığa ayrılmış durumda.
HDP’nin bildirgesi LGBT hareketinin bugüne kadar tartıştığı birçok meseleyi kapsıyor. Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığıyla mücadele CHP’nin bildirgesinde de kendine HDP’ye göre çok daha kısa ve dar bir şekilde de olsa yer buldu. Ancak her iki partinin de bu tutumunun LGBT hakları açısından sevindirici olduğunu belirtmek gerekiyor.
LGBT BİREYLER, MİLLETVEKİLLERİNDEN DUYARLILIK BEKLİYOR
Burada belki de sormamız gereken soru, neden diğer siyasi partilerin insan haklarını yakından ilgilendiren bir konuda adım atmadığı. Milletvekillerinin birincil görevi, insan haklarının korunması, hakların kullanılabileceği koşulların gerekli düzenlemelerle sağlanması ve hakların geliştirilmesi olmalıdır. Bizim LGBT haklarını destekleyen milletvekillerinden bahsetmek zorunda kalıyor oluşumuz bile sorun. Umarım, insan haklarının herkesin meselesi olduğu bir parlamentoya bir gün ulaşırız.
KARSIGAZETE.COM.TR