KARŞI GAZETE | RÖPORTAJ
Muhalefetin, sağdaki/ soldaki ayrışmadan seçim meydanlarında ortak kullandığı en güçlü söylem
"Kaç-Ak Saray" yapımındaki hukuksuzluk ve israf oldu...
Her gün alanlarda seçim çalışması yapan binlerce siyasi -CHP, MHP, HDP ve diğer partilerden- aynı verileri kullanarak AKP iktidarını eleştiriyor...
Peki o bilgiyi kim, nasıl üretiyor? Nasıl korkmadan üzerine üzerine gidip, sürekli yeni eleştiri konuları ortaya çıkarıyor... Hem de böyle(!) bir zamanda...
Karşı Gazete, o susturulan sivil toplumun içinde gösterdiği direnişle son dönemde öne çıkan Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı
Tezcan Karakuş Candan ile Kaç-Ak Saray Savaşı'nı konuştu...
-Mimarlar Odası Ankara Şubesi son dönemde yaptığı açıklamalarla gündemin merkezinde aslında... Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nın proje aşamasından bugüne dek yapılan hemen her harcamayı ve hukuksuzluğu ortaya çıkarıp, iktidarı eleştiriyor. Şimdiye kadar sessiz görünen bir STK'nın sesinin birden çıkmaya başlaması nasıl oldu? Sizin yönetime gelmenizle mi ilgili?
"BU KOLTUKLARI BOŞ YERE İŞGAL ETMENİN ANLAMI YOK"
-TMMOB ve Mimarlar Odası Ankara Şubesi kamu yararına yönelik yıllardır mücadele ediyor. Ankara ile ilgili 300 davamız var. Bu davanın 54 tanesi AOÇ ve Kaçak Saray ile ilgili. AOÇ mücadelesi 2006 yılında başladı. Yeni bir dil, yeni söylem, yalın ve sade bir anlatımla teknik konuları toplumla buluşturma yaklaşımı ile 2012 yılında kent mücadelesi sürecinde, yeni arayışlar başlattık. Bu süreçte 2012-2014 yılları arasında, Şube genel sekreterliğini yürüttüm. Bir yıldır da Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanlığını yürütüyorum.Mücadelede sesimiz hiç kesilmedi.Ancak söylediklerimizi ve mücadele tarzımızda yaratıcı süreçler öne çıkınca, daha fazla görünür, bilinir ve anlaşılır olduk. Bu mücadele yöneliminde genel eylem programı ile birlikte yöneticilerin kendi potansiyelleri ve kendi yetenekleri de eklenince mücadelenin toplumsallaşması kaçınılmaz oldu. Bir örgütün yöneticisi iseniz, sorumluluklarınız vardır. Bu koltukları boş yere işgal etmenin anlamı yok. TMMOB'nin 60 yıllık tarihine bakınca bir direniş örgütüdür. Hiç kimse söylemiyor diye, ortam kötü diye, baskı var diye bu inandığımız doğruları söylememe lüksümüzün olmadığına düşündük. Eğer susacaksanız, mücadele etmeyecekseniz, yöneticilerin yaptıkları yanlışları söylemeyecekseniz, bu örgütün yöneticisi olmayacaksınız. Sorumluluklarınızı yerine getirmiyorsunuz demektir. Biz sorumluluk aldık, gereğini yerine getiriyoruz.
--- Açıklamalarınızın hedefi doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP iktidarı... Üzerinize gelinmiyor mu? Baskı ve tehditlerle karşılaşıyor musunuz?
"MÜCADELE EDECEKSENİZ, TAPE'NİZ, KASETİNİZ OLMAYACAK"
Karşımızdaki yapı korku imparatorluğu üzerinden, şantaj, tehdit, baskı üzerinden otoritesini kurmaya çalışıyor.Muhalefet edenin vergi denetmeni, müfettişi,baskısı eksik olmuyor...Bu süreçte, mücadele edecekseniz, borcunuz olmayacak, tapeniz ve kasetiniz olmayacak ve haklı olacaksınız.
Biz çok haklıyız, emeğimizle geçiniyoruz. Ailemiz bizi 'kimsenin parasında gözünüz olmasın, evinize yerde bulduğunuz çöpü bile getirmeyin,adil olun hakkınızı yedirmeyin' diyerek büyüttü. Haklıysanız, ne pahasına olursa olsun hakkınızı yedirmezsiniz. Biz de haklıyız. Bizim üyelerimize topluma karşı sorumluluğumuz var.
"BAŞKALARI KONUŞMUYOR DİYE KONUŞMAYACAK DEĞİLİZ"
Konuşmayacaksak, söylemeyeceksek böyle bir örgütte Başkan ya da Yönetim Kurulu Üyesi olmayacaksanız. Başkaları konuşmuyor diye biz de konuşmayacak değiliz. Baskı var, el altından tehdit var. Ama biz haklıyız ve tehditlere boyun eğmeyeceğiz.
Cesaretimiz, haklılığımızdan ve kararlılığımızdan besleniyor. Atatürk'ün vasiyeti ortada. Atatürk Orman Çiftliği kamusal kullanımla halka bırakıldı. Ankara'nın en önemli yeşil aksı nefes koridoru. AOÇ'ye Kaçak Saray yapılsın diye bağışlanmadı
Orası kamusal alan, yöneticiler orayı hukuka rağmen gasp ederse, mimarların görevi de kamusal alanların halk tarafından kullanılmasını sağlamak için mücadele etmektir. Biz de onu yapıyoruz. Dava açmışız, mahkeme yürütmeyi durdurma kararı vermiş.
Artık orada bir çivi bile çakamazsınız demek bu. Buna rağmen orada inşaatlar yapılmış, Cumhurbaşkanı, Başbakan bu kararı hiçe saymış, bi de 'güçleri yetiyorsa gelsin yıksınlar' demiş. Bu olmaz. Herkes hukuka uyacak, Cumhurbaşkanı da Başbakan da, Ayşe teyze de, biz de, kanun önünde eşitiz.
Cumhurbaşkanı, Başbakan hukuka uymuyorsa toplumun dengesi bozulur. Yöneticilerin hukuk tanımazlığı mücadelenin bu boyuta gelmesine neden oldu. Hukuk yoksa hiç bir şey olmaz.O zaman hukuk mücadelesi vermek de bizim sorumluluğumuzda.
Dava açmışız, Mahkeme 'herşey duracak' demiş. Yöneticiler uymuyor. Köydeki Ayşe Teyze'nin 1.Derece Doğal SİT alanında evini onarmasına izin vermiyorsunuz, inşaatını durduruyorsunuz, Cumhurbaşkanı'nın Kaçak Sarayı'nı mahkeme kararına rağmen durduramıyorsunuz.
Bu olmaz, bunu kabul etmemiz mümkün değil. Biz çocuklarımız özgür, demokratik ve adil bir ortamda büyüsün diye bugünden tedbir alıyoruz. Evet risk alıyoruz. Kararlıyız. Kararlılığımız karşısında bizi geri çekmek isteyen yıldırmak isteyenler oluyor.
"TEHDİT DE ALIYORUZ..."
Zaman zaman üstü kapalı tehditler geliyor...
'Ayağınızı denk alın' diye... Ama tehditlere boyun eğmiyoruz, çünkü biz haklıyız... Elimizde mahkeme kararımız var. Atatürk'ün vasiyeti var. Birinci derece doğal sit alanında, bir çivi çakılmaması gereken yere 450 milyonluk bina çaktılar! Bunu yapmayacaklardı.
-Aileniz sizin için endişeleniyor mu?... Anneniz 'aman kızım onu söyleme, şöyle konuşma...' türünden telkinde bulunuyor mu? Ya da eşiniz? Malum, muhalet yapan ya da o söylemi yayan herkes, ben de dahil, annesinden/ babasından/ ailesinden bu tür uyarılar alıyoruz sık sık...
"ANNEM BENİ KORUSUN DİYE HER KIYAFETİME NAZAR BONCUĞU TAKIYOR"
Ailem,arkadaşlarım, örgütüm bir çok kesim bize destek veriyor, çünkü haklıyız. Sonuçta haksız bir mücadele vermediğimiz için sokaktaki insan da bizimle aynı duyguyu yaşıyor .Eğer kararlıysanız, kimse sizi engelleyemez, bu böyle. Annem kendince önlemlerini alıyor.
Her kıyafetimin bir köşesinde mutlaka nazar boncuğu takıyor, onların beni koruduğuna inanıyor. Ben de üzerimden çıkartmıyorum. Her telefon konuşmamızda beni Allah'a emanet ediyor. 'Allah yolunu açık etsin' diyor. Anne duası almak önemli. Sonuçta din kimsenin tekelinde değil.
"ÖYLE TEHDİT, BASKI FALAN BİZE SÖKMEZ!"
Biz de sorumluluklarımızın farkında olarak haklılık zeminimizi güçlendirerek hukuk mücadelesi veriyoruz. Dört avukatım var, 40 kişilik uzmanlardan oluşan bir kent izleme merkezimiz var. Kolektif bir çalışmanın ürünü ile yürütüyoruz bu mücadeleyi. Öyle tehdit baskı falan bize sökmez.
Biz meşru bir zeminde hukuk mücadelesi veriyoruz.Ne kadar çok üstümüze gelirlerse o kadar çok ses çıkartırız. Bir adım bile geri adım atmayız.Herkes bu ülkede hukuka uyacak. Bu aralar Melih Gökçek'i görevlendirdiler herhalde, hakkımızda sürekli suç duyurusunda bulunup duruyor. O da sökmez bize... O zaten bu kenti yönetemiyor, 22 yıldır bir metre metro yapamadı, elinden aldılar metroyu. Bilimin ve aklın gücüyle hareket ediyoruz, bilimin ve aklın gücünü kimse sindiremez.
"HİÇBİR İDDİAMIZI YALANLAYAMADILAR"
Aldığımız bilimsel eğitimin gereği Kaçak Saray 'da yerin üstünde 2 bin oda var diyoruz. Çıksınlar '2000 oda yok' desinler, diyemezler.
Derlerse projeleri çıkartacaklar birlikte sayacağız. O bardaklar bin lira değil desinler, derlerse faturaları çıkartacaklar, markayı bileceğiz, biz araştıracağız. Belgelerini göstersinler. İnşaatın kabası, içi, dışı, mobilyası maliyetleri görelim.
"O KAÇ-AK SARAYIN MALİYETİ 20 MİLYAR TL'Yİ AŞAR"
Biz bu işin eğitimini aldık, kaç metrekare, hangi malzeme kaç lira, hepsini biliyoruz.O kaçak sarayın maliyeti toplam 20 milyar TL'yi. Yani eski para 20 katrilyonu aşar! Bu nasıl bir adaletsizlik. İnsanlar 949 liraya çalışıyorken, çocuklarını okutmak için gece gündüz alın teri akıtıyorken.
Bu israf değil de nedir? Kimin parasını nereye harcıyorsunuz? Cumhurbaşkanı da olsanız, bizim vergilerimizi, istediğiniz gibi harcayamazsınız. Kamunun malını koruyoruz biz. Bunları anlattık, halkımız da bizi anladı. Kaçak Saray bir kara delik gibi, sürekli bizim cebimizden çıkan paraları yutuyor.
- Yaşadığınız baskı ve aldığınız tehditler sizi korkutuyor mu? Sonuçta koskoca bir ülkenin seçim arefesinde muhalefetin tamamı sizin açıklamalarınızı kullanıyor... Hedeftesiniz...
"BUGÜN SUSANLAR, YARIN DA ÇIKIP KONUŞMASIN"
Korku ve cesaret insana özgüdür. Korkularımızla baş ettiğimiz ölçüde insanlaşıyoruz.Korku korkaktır. Cesaret bir adım öne çıktığında, korku geriye çekilir. Hükümet korkudan besleniyor. Biz korkularımızı yenmeyi öğrendik.Cesaretmizi büyüttük. Cesaret bulaşıcıdır, şimdi de herkese bulaştırıyoruz.
Yapmamız gerekeni yapıyoruz. Kimseden de korkmuyoruz. Ortada bir hukuksuzluk var, haksızlık var. Kimse susup oturmamızı beklemesin. Bugün susanlar da, bize 'niye konuşuyorsunuz' demesin, yarın da çıkıp konuşmasın.
"BİZ DE KONUŞMASAYDIK KİMSE KAÇ-AK SARAYI BİLMEZDİ"
Ülke zor günlerden geçerken konuşmayacaksınız, sonra gerekçelerle kendinizi savunmaya çalışacaksınız. Bunun gerekçesi olmaz. Biz de konuşmasaydık, Anadolu'nun en ücra köşesinde bugün bu iktidarın hukuksuzluğunu ve haksızlığını, lüks ve şatafat arzularını , insanlar nasıl öğrenecekti?
Biz tarihsel bir sürecin aktörleri olarak, sorumluluklarımızı, denetim görevimizi yerine getiriyoruz. Yarın bizim isimlerimiz hatırlanmaz Ama tarihin bir noktasında diyecekler ki;
"Mimarlar Odası direndi, karşı çıktı, teslim olmadı, umut oldu, halkını aydınlattı." Önemli olan bu bence.
-- İddialarınızın karşısında 13 yıllık bir iktidar var. Planlı, sistematik bir karşı çıkış/ direniş gösteriyorsunuz diye düşünüyorum... Nasıl bir yöntem izliyorsunuz? Bilgiler elinize nasıl geliyor? Yani kaynak sorulmaz biliyorum da anlatabileceğiniz kadar... Çünkü açıkladıklarınız çok önemli bilgiler... Hiçbiri de yalanlanmadı! Kamuoyu da iktidar da nasıl bilgi edindiğinizi çok merak ediyor eminim...
Eski siyaset tarzı bitti. Emek koymadan, risk almadan,bilgi üretmeden kolayca gelip baş köşeye oturma dönemi bitmiştir. Risk alıp, emek koyacaksın, bilgiyi üretip, toplumla paylaşacaksınız. Gözünüzü budaktan sakınmayacaksınız, samimi ve sahici olacaksınız. Şeffaf olacaksınız, hata yapınca hesap vereceksiniz.
İnandığınız uğurda, hiç yılmayacaksınız. 'Bir şey olayım' diye değil, gerçekten inandığınız için yapacaksınız. Gelmekte olan işte bu tarzdır. Neoliberalizm insanlarda öyle bir karakter aşındırması yaratmış ki bir şey yapıyorsanız, karşısında bir bekletiniz olacak diye değerlendiriliyor. Verdiğiniz mücadeleyi hemen yaftalayarak, mücadeleye zarar vermeye çalışıyorlar.
"BİZİ BASKI VE TEHDİTLER DEĞİL YAFTALAR YORDU"
İdeolojisini yitirenler, inançlarını yitirenler, mücadelenin kararlılığını anlayamazlar. Çünkü onlar eski siyaset yapma tarzından besleniyorlar. Ancak, o siyaset yapma tarzı üreten değil, tüketen bir tarz.
Biz bu mücadeleyi yürütürken bunlara hiç prim vermedik. Geçen dönem Şube Başkanlığı görevini yürüten Ali Hakkan'ın da ismini anmadan geçemeyeceğim. Bu mücadelede onun da emekleri var. Mesela biz bu mücadeleye yürütürken, Şube Başkanımıza
"Belediye Başkanı olmak istiyor" onun için böyle yapıyor dediler,
"ünlü olmak için yapıyor" dediler, aynı şeyleri benim için de söylediler,
"milletvekili olmak istiyor" gibi... Eski tarzları konuşturuyorlar. Asıl bizi yoran Hükümetin baskısı, tehditi değil, bunlar. Risk almayanlar, konuşmayanlar, mücadele etmeyenler, kendi eksikliklerini böyle kapatmaya çalışıyorlar lakin herşey öylesine ortada ki, güneş balçıkla sıvanmıyor işte.
"KAÇ-AK SARAY BİLGİSİ, EVRENDE DOLAŞIYOR. TAKSİDE DOLMUŞTA İZ SÜRÜYORUZ"
Bilgileri nerden aldığımıza gelince özel bir yerden almıyoruz. Bilgi evrende dolaşıyor. Onu nasıl bulacağınızı bilmeniz gerekli. Zeka ve yaratıcılık burada devreye giriyor. İnternet bunun için bulunmaz fırsat. Basına yansıyan her bir fotoğraf bizim için bilgidir. Kaçak Saray ile ilgili her sözün peşine düşüyoruz.
Takside duyduğumuz, dolmuşta konuşulan, işçilerin konuştukları, mimarların konuştukları herşey bizim için çok değerli bilgi, neredeyse Kaçak Saray izini sürüyoruz. Çok da keyifli oluyor onu söylemek gerekli. Ama zaten o kadar hukuksuz bir yapı ki herkes rahatsız oluyor, ne duyarlarsa bizimle de paylaşan bir dolu tanımadığımız insan da var. Mücadele ediyorsanız, insanlar size güveniyor
destek veriyor.
-- Yeri gelmişken, milletvekili adaylığı teklifi aldınız mı?
"MİLLETVEKİLLİĞİ İÇİN YOKLAMALAR OLDU..."
Doğrudan bir teklif gelmedi. Ama yoklamalar oldu. İnsanlar çok baskı yaptılar 'milletvekilliğine aday olun koruma zırhınız olsun, kendinizi korumaya alın' diye. Karşılıksız emek, koşulsuz sevgiyle oluşturduğumuz bir mücadele hattını heba etmeyi doğru bulmadık. Kişisel olarak kendinizi kurtarmak, mücadeleyi heba etmek doğru olmazdı. Bu mücadele deneyimi önemli birikimleri içerisinde barındırıyor. Bu potansiyel çok değerli, geleceği içersinde büyütüyor. Bunu kimsenin yok etmesine, görmezden gelmesine, kullanmasına izin vermeyiz.
"UĞUR MUMCU MÜCADELE ÖDÜLÜNÜ ALDIK"
Toplum bizim samimiyetimizin, cesaretimizin kararlılığımızın, haklılığımızın farkında. Çok fazla destek mesajı, teşekkür, hayır duası alıyoruz. Köşe yazarları, anamuhalefet partisi, muhalefet partileri mücadele kararlılığımıza teşekkür ediyor. 'Uğur Mumcu Mücadele Ödülü'nü aldık, 'Ankara'ya en iyi sahip çıkan örgüt' ödülünü aldık. Hergün verdiğimiz mücadeleye teşekkür etmek için gelen giden eksik olmuyor. Bugün bu mücadelenin tam da ortasındayız, hatta başındayız. Yarın hayat bizi nereye götürür, birlikte göreceğiz...
"TMMOB'DE GÖREVİNİ BIRAKIP, VEKİL OLMAK İYİ KARŞILANMAZ"
Ayrıca TMMOB geleneğinde de, görevi başındayken istifa edip 'ben bir yere gideceğim, milletvekili olacağım, belediye başkanı olacağım' gibi şeyler çok iyi karşılanmaz. Bırakıp gidenleri de ayıplarız. Çünkü örgütü kendi beklentileri doğrultusunda kullanmış anlamına gelir bu. Ama yürütülen mücadeleden kaynaklı, siyaset size bir teklifte bulunursa o, örgütle birlikte değerlendirilir. Birlikte karar verilir. Biz TMMOB geleneğinde örgütümüzün teamüllerini, kişisel beklentilere heba etmeyiz. Edenler de, bu örgüte zarar verir. Biz böyle öğrendik.
--- Mücadele yönteminizi anlatır mısınız... Zor oluyor herhalde...
"LÜKSÜ VE ŞATAFATI DEŞİFRE ETTİK"
Mücadele etmenin tek yöntemi yok. Sokak önemli bir mücadele alanı, ama tek yol değil. Hukuk da bir mücadele alanı. Kuralsızlığın hakim olduğu, hukuksuzluğun hakim olduğu bir noktada, kuralsızlığın kurallarını oluşturmak, hukuksuzluğu teşhir eden bir hukuk mücadelesini yürütmek de çok önemi bir mücadele hattı olabiliyor. AOÇ ve Kaçak Saray mücadelesinde bizim deneyimlediğimiz mücadele yöntemi budur. Hukuk mücadelesi,sokak mücadelesi, diplomasi mücadelesi, bilimsel bilginin halka yalın bir dille anlatılması mücadelesi, yaratıcı eylemliliklerle, medyada görünür olma mücadelesi... Biz milyonları sokağa dökemedik Gezi'de olduğu gibi... Ama aklın, bilimin gücüyle, milyonların gündemine giren bir mücadele yarattık. Bu çok değerli. Hukuksuzluğu teşhir ettik, lüksü ve şatafatı deşifre ettik. Risk almadan, emek koymadan, akıl yürütmeden mücadele etme dönemi bitti. Emek verdik, risk aldık, bilgimizi kullandık. Mücadele her yerde, zorlu ve zahmetli. Bu röportajı yapmak, bilgiyi açıklamak, yayınlamak da mücadelenin bir parçası. Herkes bulunduğu yerde büyük küçük risk alıyor, emek koyuyor, mücadele ediyor.
"BU MÜCADELE İÇİN RİSK ALIYOR, AİLELERİMİZDEN ZAMAN ÇALIYORUZ"
Böylesi bir süreçte, örgütlerin yapması gerekenler var. Mimarlar Odası Ankara Şubesi sorumluluğunu yerine getiriyor. Yönetimdeki her bir arkadaşımızın, kişisel yetenekleri de bu mücadeleyi zenginleştiriyor. Ailelerimizden zaman çalıyoruz. Kararlı bir ekibiz. Hepimizin ayrı yetenekleri var. Örgütsel sorumluluklar kadar, kişisel özverilerle de yürüyor bu mücadele, hepimiz risk alıyoruz. Böylesine risk alan kararlı bir ekibin başkanlığını yürütüyorsanız buna göre davranmanız gerekir. Ben de öyle davranıyorum. Bu bir ekip işi bütün arkadaşlar birlikteyiz ama mimarlık ortamında herkes bilir ki ben de tuttuğunu kopartan bir insanım, bir işi yarıda bırakmam. Belki de tam da böylesi bir dönemde böyle bir ekiple yönetimde olmamız bundandır. Örgütümüz böyle istedi. Mücadeleci bir ekibi işbaşına getirdi. Biz de gereğini yerine getiriyoruz.
"SARAY MÜCADELESİ, DOMİNO ETKİSİ YARATACAK"
Bir kere şuna inanıyoruz:
"Hep aynı noktaya sürekli top atmaya başlarsanız, bir süre sonra orada bir iz kalır." AOÇ ve Kaçak Saray mücadelesi bu izdir. Kentteki her süreçle ilgileniyoruz. Saraçoğlu Mahallesi, Ulus Tarihi Kent Merkezi, İmrahor Vadisi, İller Bankası, Cumhuriyet'in mimarı mirası, ODTÜ Yolu, parsel parsel satışlar, hepsiyle ilgili hukuksal mücadele yürütüyoruz. Ama bütün bunların üzerindeki AOÇ ve Kaçak Saray mücadelesi, diğer bütün mücadelelerimizden ayrı bir yerde duruyor. Çünkü sorunun kaynağı orası, orada elde ettiğimiz kazanım silsile yoluyla diğerlerini domino taşı gibi tetikleyecek. Bu açıdan AOÇ ve Kaçak saray mücadelesi, bir mekan mücadelesi değil tek başına, kaçak bir şekilde ilan edilmemiş bir rejimin mekansal karşılığı olduğu için çok önemli. Onun için çok özenle ele alıyoruz. Fikri takip , hızlı hareket etmek, bilgiyi toplumla şeffaf sekilde paylaşmak, görünür olmak, yaratıcı olmak, sahici olmak, sürekliliğini sağlamak, mücadelenin ana belirleyenleri bunlardan ibaret. Ve iktidar olmak. İktidar tüm bilgiyi elinde tutup, ülkeyi yönetiyor. Biz bilginin ne kadar güçlü olduğunu hissettiğimiz andan itibaren toplumla paylaştık, toplum da bizi anladı.
"KAÇ-AK SARAY ÇOCUKLARIN DİLİNE DÜŞTÜ, BİZ KAZANDIK!"
Bilginin gücü ile AOÇ ve Kaçak Saray mücadelesi gündeme damgasını vurdu.Ve artık durdurulamıyor. Çocukların diline düşen bir Kaçak Saray'da biz kazanmışızdır demektir. Hükümetin herhalde savunmaya geçemediği tek alan bu. Çünkü bu mücadele tarzını beklemiyorlardı. Polisini, TOMA'sını insanların üzerine göndererek baskıyla mücadeleye alışılmış. Ama biz aklın, bilimin, mizahın gücünü kullanıyoruz. Bu süreçten anlamayan insanlar bununla mücadele edemez.
Onların hiç aklına gelmemiştir oradaki bardağın bir muhalefet malzemesi haline geleceği... Kullanılan altın değerinde ağacın toplumsal muhalefetin bir parçası olacağı... Biz teknik bilgimizi topluma anlatacak yöntemi bulduk.
-- Nasıl buldunuz?
Hayatın içindeydi bu dil, biz de hayatın içerisinden geliyoruz. Hepimiz halk çocuklarıyız. Emek vermeden hiçbir şey elde etmedik bugüne kadar. Okuduk, belli noktalara geldik ama onların çocuklarıyız. Dillerini, meraklarını, hangi alanlara ilgi duyduklarını biliyoruz. Bilimsel bilgimizi, bize ait olanla birleştirerek çözdük. Bilimle toplum arasındaki buzlar kırıldı. Karşımızdaki yapı çok güçlü hızlı, medyayı kullanıyor, bilgisini kendi üretiyor. Biz kendi bilgimizi oluşturup, fikri takip yapan hızlı olan bir yapı oluşturduk. Bir gecede yasa çıkarıyor , Resmi Gazete'de basılmadan uygulamaya başlıyorlar. Simgesel davranıyorlar, 'biz de onlar kadar simgesel davranmalıyız' dedik, mesleğimizin de unsurlardandır bunlar, bunların ülke siyasetinin parçası olduğunu gördüğünüzde önünüzdeki duvarlar kırılmış oluyor.
ÇOCUK KARARLILIĞINDA MÜCADELE ETMEYİ ÖĞRENDİK
13 yıldır 'çocuk ve mimarlık' çalışması yürütüyoruz. Çocuklardan çok önemli şeyler öğrendik. Çocuk kafasına koyduğunu, istediğini alana kadar her yolu dener. Kararlıdır. Sempatik yolu dener. Biz de onlardan çocuk kararlılığında mücadele etmeyi öğrendik. Sağlam, temiz, haklı. Alttan girip, üstten çıkıyor... Asla unutmuyor, elde ediyor... Bıktırana kadar tırmalıyor. 'Lades' oyunu gibi... Devamlı ve sürekli mücadele... 'Aklımızda, unutmadık!' Siz unutmadıkça, karşınızdaki sinirleniyor... Bu mücadele o hukuksuzluğu yapanlar hesap verene kadar devam edecek.
İDEOLOJİ VE MEKAN İLİŞKİSİNİ SARAY'DA DA GÖRÜYORUZ...
Kaçak Saray, sadece bir mekan mücadelesi değil. Hepimizin beslendiği Cumhuriyet'in özgürlükçü değerlerine karşı sistematik bir hareketin, mekansal yönü... Bu iktidar sürekli önce mekanı yapıyor, sonra içeriğini değiştiriyor. Okulların önce cephesini değiştirdi, medrese kılıklı yaptı sonra içindeki eğitimi... Adalet saraylarının önce şeklini sonra adaletin işleyişini değiştirdi. Hükümet konaklarının önce şekli değişti sonra il özel idareleri değişti... Mekanlar ile sistem değişikliği paralel gidiyor. Kaç-Ak Saray da, Cumhuriyet'e karşı bir rejim hareketinin mekansal karşılığı olarak inşa edildi. Ama her şey açığa çıktı. 'Kral çıplak, saray kaçak' diyoruz biz. Lüks şatafat, hukuksuzluk, herşey ortada...
--- Sarayla ilgili bilgiye nasıl ulaşıyorsunuz? Cevap alabilecek miyiz?
"KAPİTALİZMİN FITRATI, KAÇ-AK SARAYI SAKLAYAMADI"
Bilgi evrende dolaşıyor... Onu bulup çıkarmak önemli.... Kapitalizmin fıtratı, Kaçak Saray'ı saklayamadı! Çünkü orada iş yapan herkes reklamını yapmak istedi. Bizim gibi düşünemediler. Şansımız şu ki bizim gibi düşünemediler...
Malzemenin fiyatını, projenin nasıl çizileceğini biliyoruz, içini tahmin edebiliyoruz... İnternete girin, arama motoruna 'Başbakanlık Hizmet Binası Referans' yazın, hangi şirketlerin, ne iş yaptığını görüyorsunuz. Uydu fotoğraflarını aldık mesela para ödeyip o bölgenin. Artık alamazsınız... Ama biz erken davranmıştık. Binayı da görüyoruz... Hepsini tek tek birleştirince sonuç ortaya çıkıyor. Biz, detay görürüz. Herkes Emine Erdoğan'ın verdiği yemeğe baktı, ben masadaki bardağa baktım. Özel üretim olduğu belli... Biraz araştırınca, fiyatları tahmini olarak söyleyebiliyoruz. Yaklaşık maliyet söylüyoruz hatta, belki bizim açıkladığımızın üç, beş hatta on katı!
Özel üretimde, bir liralık mal olur üç yüz lira... Halk bu kadar yoksul olduğu için göze batıyor, adamlar adaletsiz olduğu için yedikleri lokma sayılıyor. Asgari ücret 3 bin olsa kimse o bardağı tartışmazdı...
"SARAY'I ÇİZEN MİMARLARI, DİSİPLİNE SEVK ETTİK"
Sonuçta orayı da bizim dünyamızdan birileri yaptı... Hatta çizen mimarlar, odamızın Disiplin Kurulu'na sevk edildi. Nerede, ne kullanılabileceğini tahmin edebiliyoruz. Özel olarak bilgi almamıza gerek yok. Basına yansıyan her fotoğraf, bizim için bilgi... Bir kabulde görünen vazo da, koltuk da...
BİLGİ EDİNME KANUNU KULLANDIK...
Bürokrasinin açıklarını biilyoruz çünkü oradan geliyoruz. Sigorta noktaları vardır. Devletin memuru olursunuz, Hükümetin değil. Sistem, kendini korumaya çalışıyor. Bilgi Edinme Kanunu'nu da çok kullandık. En alttaki memur, doğru bilgi vermez ise sorumlu olacağını biliyor. Bütün bilgiyi biz zaten onlardan aldık. 53 davamız var açtığımız, 27 tanesi Bilgi Edinme Kanunu üzerinden... Suç duyurusunda bulunduk Cumhurbaşkanı ile ilgili. Ama savcılık anlatıp anlatıp, sonra 'Cumhurbaşkanı sadece vatana ihanetten yargılanır' diyor. Artık burada da siyaset bir şey yapmalı...
--- Maliyetli bir mücadele mi peki sizin ki?
"PARA DEĞİL YÜREK GEREK!"
Bu iş için paradan çok kararlılığa ve cesarete ihtiyaç var. Üyelerimiz aidatlarını düzenli ödüyor. Bu da çok önemli bir destek. Belki bize gelip açıktan destek olamıyorlar ama aidatlarını ödüyorlar. Bu da bir destektir mücadeleye. Toplamda 60 -70 bin TL harcadık AOÇ ve Kaçak Saray mücadelesi için. Sarayın 60 bardağına denk. Küçük bütçe ile büyük mücadele yaratılabilir. Yeter ki aklınız kullanın kararlı olun. Para değil, yürek gerekiyor...
-- Mücadeleye devam yani...
"BİZ BU İŞTEN KEYİF ALIYORUZ..."
Biz bu işten keyif alıyoruz... Personelimizin yüzde 90'ı kadın. Keyifli işler yapıyoruz... Ciddi bir insan potansiyeli var. İspanyolca, İtalyanca, Almanya, Fransızca, İngilizce biliyorlar... Anında İtalya'dan, Fransa'dan teklif alıyor, maliyet belirliyorlar. Yeri geliyor video da fotoğraf da çekiyorlar. Binlerce insana yaptıklarımızı anlatıyorlar.
"HER SABAH KAHVE İÇİYOR, FAL BAKIYORUZ..."
Her gün sabah 10’da kahve içeriz, fal bakarız, kahkahamız eksik olmaz... Gerilim yaşarız bazen ama sabah kahveyi akşam tatlıyı ihmal etmeyiz. Haberin takibini yaparız.
Tüm köşe yazarlarının bizi refere ederek yazdıklarını izleriz, teşekkür de ederiz. İnsani yanları olan bir mücadele bu. Bizim mücadelemizde
'Vefa, İstanbul'da bir semt adı değil."
"MİMAR OLMANIN KEYFİ BÖYLE ÇIKIYOR... DAHA NE OLSUN..."
Herkesin ortak argüman olarak kullandığı bir kavram yaratıldı. Cephe hattı gibi örüldü. MHP'lisi, CHP'lisi , HDP'lisi, sosyalisti hatta AKP içinden bir grup, Kaçak Saray'da bizim argümanlarımızla konuşuyor. Bu çok değerli bir durum. Doğruyu söyleyeni sahipleniyorlar. AKP içinden bir grup buna ısrarla 'israf' diyor. Çünkü israf bu...
'Kaynak oda' olmayı çok önemsedik. Bu zor dönemde Mimarlar Odası olarak, çok önemli bir işlev üstlendik. Üyelerimiz bize 'Odamızın sayesinde, mimar olmanın keyfini çıkarıyoruz' diyorlar. Daha ne olsun... Bu da bizi acaip motive ediyor.
Burcu Oral Evren | KARSIGAZETE.COM.TR