Dizi oyuncuları ve senaristler, dizi sektöründe 'muhafazakâr' olmayan senaryoların çöpe atıldığını iddia ediyor.
Türkiye'de son dönemde dizi sektörünün 'muhafazakârlaştığını' iddia eden oyuncu ve senaristler duruma tepkili... Senarist Deniz Madanoğlu, “Çoğu zaman RTÜK sansürü kendiliğinden yapmıyor. Kurumlar gibi aynı zamanda toplum da muhafazakârlaştığı için tepki gösteriyor ve RTÜK’e telefonlar yağıyor. Ne yazık ki baskı yüzünden çoğu senarist otosansür uyguluyor" diye konuştu.
Madanoğlu "Bu zihniyete göre içki konusunda sıkıntı var. Kadının sevdiğiyle evli olmadan ne kadar yakınlaşabileceği konusu bile sıkıntı. Giyim kuşam ve daha nice şey... Yani sansür hep kadın üzerinden uygulanıyor” dedi.
Oyuncu ve senaristlerin dizi sektöründeki 'muhafazakarlaşma' ve sansür tartışmalarıyla ilgili görüşmeleri şöyle:
Ezgi Çelik: Öykü eksik yansıtılıyor
“Türkiye’de uyarlama dizilerde çok özgür öyküler yazılamadığı ve bizimkinden daha özgür bir ülkeden senaryo aldığımız için kısıtlamalara gidiliyor. Bu durum da hem nitelikli senaryolar çıkmasını hem de özgürce bir öykü anlatmayı engelliyor.”
Nebil Özgentürk: Sosyologlar bunu görmeli
‘Hayat Mucizelere Gebe’ dizisinin ismi, adeta ülkede olup bitenleri açıklıyor gibi. Dizi, böyle bir tuhaf nedenle kaldırılınca aklıma bu ironik benzetme geldi. Biz galiba çok kısa bir süre sonra bu sansürlere çok alıştırılacağız. Bütün bu korku atmosferine ve iklimine... Bu baskıdan nasibini sanat, düşünce özgürlüğü, yazı, medyanın her türlü dalı ve hatta entertainment (eğlence) dediğimiz televizyon bile alıyor. İnsanların ağır gelip geçen hayatlarına hafifleme aracı olarak görülen televizyonun başına gelenleri gördükçe, hakikaten her gün olay bir şeye gebe. Ben 20 yıldır televizyon projeleri yapan biri olarak böyle tek sesli bir atmosferi hiç yaşamadım. Artık bir kelimeyle çok kolayca diziler sansürleniyor. Zaten çok az televizyon kanalı özgürlüğün kıyılarında dolaşabiliyor. Bu ülkenin önde gelen magazin yıldızlarından oyuncularına kadar çok insan dilsiz ve sessiz. İleride, günümüz televizyon tarihinin ve dizilerinin belgeselleri yapıldığı zaman, bu son yıllarda karşımıza dizi diye çıkarılan pek çok ürünün kalıcı olmayan, sıradan ve insanlığın meseleleriyle ilgisi olmayan işler olduğunu göreceğiz. Bu yüzden de çok kolay sansür yapılabiliyor. ‘Hazretler ne der’ diye korkularla diziler yapılıyor. Çok vahim. Bu ülküde her saat acılarla uyanıyoruz biz. Cizre’den ve Suruç’tan 20 cenaze haberleri geliyor ve izleyici dünyanın bir ucunda, uzun eşek oynama, atlama yarışmasına (Survivor) odaklanıyor. Ve Türkiye’nin en çok izlenen yarışması haline geliyor. Ben sosyologların bunu görmesi gerektiğini düşünüyorum.”
Levent Üzümcü: Sebep sistemin köleleri
“Türkiye’de, içinde suç unsuru barındıran birçok olaya karışmış pek çok ünlü isim vardır. Bunların arasında uyuşturucu kullanan, eşine ya da sevgilisine şiddet uyguladığı için gittiği yerde veya bir mekânda arıza çıkaran birçok oyuncuyu görüyoruz. Bu gibi durumlar hiçbir oyuncunun iş durumuna engel olmuyor. Ancak daha güzel bir gelecek için görüşlerini açıklayan aydın kişiler işsiz bırakılıyor. Bu dönemlerde dizilerde yer alan kişiler, yapımcılar, oyuncular ve senaristlerin de bu duruma gelmemizde büyük payları var. Gidişatın yanlış olduğunu bile bile sırf hükümete ters düşmemek için bu olaya çanak tuttular. Sansürleri kabul ettikleri gibi bir de kendi otosansürlerini yaptılar. Şimdi kalkmışlar öpüşme sahnelerini kestiler diye tepki gösteriyorlar. Bu sorunun büyümesine neden olan herkes, önce kendisine bakmalı. İşlerine zeval gelmesin diye sistemin kölesi olmuşlar.”
Orhan Alkaya: Sektöre toplum mühendisliği
“Televizyona sansür, spesifik olarak toplumun yaşadığı bu süreçle ilintili bir durum. RTÜK son derece muhafazakârlaştırıyor çoğu şeyi. Bu mahafazakârlıktan kastım, günümüz şartlarında öyle olmadığı halde toplumu Osmanlıcılığa dönüştürme çabası ve birçok sektörde bir mühendislik çabası var.”
Fırat Tanış: Kanal farkı yok
“TV, yayın yapılan kanalın iktidarla ilişkisi ve yayımlanan programın içeriği fark etmeksizin, öncelikle reklam yayını yapan ticari bir mecra olarak, başlı başına bir sansür mekanizmasıdır.”
Halil Ergün: Sansür kültürel bir anlayış
“Sansür, aslında bir kültürel anlayıştan ibaret. Örneğin eşcinsellik kavramını dizide değil, sinemada bile kullanamaz hale geldik. Bu tamamen toplumsal bir kapalılık. Bu toplumda bizden olmayana, yani ötekine karşı hep ayrım yapıldı. Ermenilik ve Alevilik gibi... Dizilerde bir göğsün çatalı gözüktü diye proje tekrardan hazırlanıyor. Bu ortamda nitelikli iş yapmak elbette olanaksız. Var olan siyasi iklim her şeyi belirliyor. Böyle müdahale, neredeyse toplumun her alanına uygulanıyor. İnsanlar muhafazakâr olabilir elbette, ancak sanatın bunun dışında kalması şart. Dizi, tiyatro, sinema, resim ve birçok sanat dalında bu baskı görülüyor. Bu kabız nokta ve kalite yokluğu beni çok üzüyor.”
Deniz Madanoğlu: Hep kadın üzerinden
“Çoğu zaman RTÜK sansürü kendiliğinden yapmıyor. Kurumlar gibi aynı zamanda toplum da muhafazakârlaştığı için tepki gösteriyor ve RTÜK’e telefonlar yağıyor. Ne yazık ki baskı yüzünden çoğu senarist otosansür uyguluyor. Bu zihniyete göre içki konusunda sıkıntı var. Kadının sevdiğiyle evli olmadan ne kadar yakınlaşabileceği konusu bile sıkıntı. Giyim kuşam ve daha nice şey... Yani sansür hep kadın üzerinden uygulanıyor.”
Pelin Batu: Sendikal haklar aranmalı
“Tarihi günlerden geçiyoruz. Sansürde sanatın çoğu dalına olduğu gibi elbetteki sıra televizyona da geldi. Farklı yaşantı biçimlerine tepkili bakan insanlar, elbetteki herkesin evinde olan dizilere de el uzattılar. Yurtdışında aynı dizi sansürsüz gösterilirken faşizmin olduğu her yerde bu durum böyledir. Sadece dozları ve uygulanış biçimleri farklıdır. Bu durumdan kurtulmanın en önemli yolu, korkmamak. Sinmememiz gerekiyor. Özellikle oyuncuların sendikal haklarından haberdar olması gerekli. Sadece para kazanmak için sultanların ayaklarına kapanmamak gerek.”
Kaynak: Demet Yalçın | Cumhuriyet