Bizim çocukluğumuz senin filmlerin sayesinde kahkahalarla geçti. Peki ya senin hayatının ilk yılları nasıldı?
- Osmanlı zamanında karargah olarak kullanılan bir köşkte dünyaya geldim. Boşuna devlet gibi kadınım demiyorum (kahkahalar). Öyle çok varlıklı bir aile falan değildik.
O zamanlar en büyük merakım telden arabalar yapıp evin yakınındaki boş arazide oynamaktı. Radyo dinleyerek hayallere dalar, anneannemin masallarıyla başka dünyalara giderdim. Bir de Halit Ziya Uşaklıgil'in odasında arkadaşlarımla kovalamaca oynamaya bayılırdım.
* Halit Ziya Uşaklıgil'in odası da kurduğun hayallerden biriydi herhalde...
- Yok canım; akrabaları Yeşilköy'de komşumuzdu. Çalışmak için o köşke gelirmiş. Hatta "Aşk-ı Memnu", "Mai ve Siyah" gibi eserlerini de orada yazmış. Sonra da o odayı ben kovalamaca için kullandım işte (gülüyor).
* Halit Ziya'lar, köşkler, bahçeler... Maşallah Bihter gibi bir çocuklukmuş seninkisi...
- Ben Bihter'den çok, Beşir gibiydim (kahkahalar). Bahçede tek başıma kalıp kitap okumak acayip hoşuma giderdi. Ama en çok köşkün karşısındaki boş çayırda oynamayı severdim. Bir badem ağacım vardı. Onun altına koltuk koyup evcilik oynar, ardından da dallarına çıkardım.
* O yıllara geri dönüp baktığında "gerçekten de çok güzel bir çocuklukmuş" diyebiliyor musun?
- Hem de çok... Kaç kişiye annesi gölge oyununu göstermiştir ki? Ben Karagöz oynamayı da ondan öğrendim. Cambaz diye sirkin küçüğü bir mekan vardı. Dönemin ünlü cambazlarından Rıfat Telgezer geldiğinde yer yerinden oynardı. Hamiyet Yüceses'i, Safiye Ayla'yı ve Zeki Müren'i ilk kez orada izledim. Anneciğimin de çok güzel bir sesi vardı...
* Hayrola, yoksa ihtilal yüzünden falan mı?
- Yok canım inattan (gülüyor). Yine bir sabah "sinemaya gideceğiz" diye tutturarak uyandık. Ama bir baktık ki hava berbat, kar yolları tıkamış. Toplu taşıma seferlerinin hepsi iptal olmuş. Annem ile babam "Bu havada gidilmez", "Yok gidilir" diye iddialaşmaya başladılar. Biz de babamın tarafında olunca meteorolojiyi takmadan gidip izledik filmi ama az kalsın dönemiyorduk (gülüyor).
SENDE BU ÇENE VARKEN ADAMI İPTEN ALIRSIN
* Sinemaya olan hayranlığın, okulda mı tiyatro aşkına dönüştü?
- Popüler bir öğrenciydim ama okulda hep müsamerelerden kaçtım. Bir de o sıralar avukat olma aşkıyla yanıp tutuşuyorum.
Bizimkiler meslek konusunda baskı yapmıyorlardı ama hep alt metinde "Ablan gibi tiyatrocu olma, doğru dürüst bir iş yap" vardı (gülüyor). Bir gün annem "Sende bu çene varken adamı ipe götürüp, ipten alırsın" dedi. Benim de aklıma yattı bu çenemle para kazanma işi (kahkahalar). Ama gel gör ki olmadı, ilk paramı yine tiyatrodan kazandım.
Röportajın tamamını okumak için tıklayınız...