Son zamanlarda Hükümete yakın açıklamalr yaparak gündemde olan Tuğçe Kazaz'ın, Habertürk'ten Ekin Türkantos'a yaptığı açıklamalar yine çok konuşulacak cinsten.
Tuğçe Kazaz, her dönem magazin basınında adından söz ettirmeyi başardı. Podyumların aranılan mankeniyken aşkı uğruna her şeyi bırakıp Yunanistan’a yerleşti.
Din değiştirdi, Ortadoks oldu. Maria adını aldı.
Olmadı, 3 yıl sonra geri döndü. Ardından manevi arayışını sürdürdü.
Şimdilerde namaz kılıyor, İslamiyet üzerine kafa yoruyor. Dinginleştiğini, sade bir hayat sürdüğünü söylüyor ama sivri dilli siyasi açıklamalarıyla gündemden de düşmüyor. Elbette insanlar onun bu yeni halini, manevi arayışındaki son noktayı ve siyasete girip girmeyeceğini merak ediyor. Ben de merak ettim ve Tuğçe’yle buluştum. Röportaja 4 yaşında bir kız çocuğuyla gelince de şaşırdım. Parmağında alyansa benzeyen yüzüğü, sade makyajı ve giyimiyle karşımdaydı.
■ Siyasete ne zaman ilgi duymaya başladın? Ya da ne oldu da bu konuda konuşmaya karar verdin?
Siyaset ülkede ne olduğunun bir göstergesi. Her zaman bunlarla ilgilendim. Ama hiçbir zaman çıkıp fikirlerimi bu kadar sert paylaşmadım. Ne zaman ki Bülent Arınç, kahkaha mevzusuyla ilgili bir açıklama yaptı, iffet ve hayadan bahsetti. Ben de düşüncelerimi söyledim. Hayda saldırılar başladı. Böylece mahalle baskısının ne demek olduğunu, insanların nasıl kutuplaştığını gördüm. Çünkü bunlardan çok uzak bir hayat yaşıyordum. Geçmişteki hatalarıma dair cesurca özeleştiri yaparak kapitalist sistemle bağlantısını kurup fikrimi söyledim. 10 senedir bir arayış içindeyim. Bu zaman zarfında kim ne yaptığımı bilmiyor. Bunlar hep o araştırmalarımın, kendimi dönüştürmenin bir sonucudur. Siyasetle ilgili konuları da açıklamaya başladım. Bununla da yetinmedim, gördüklerimi de paylaştım.
■ Sen her zaman arayıştaydın. Bir dönem Budizm’le ve tasavvufla da ilgilendin değil mi?
Hiçbir zaman Budist olmadım. Budizm’le ilgilenmek ne demek? Dışarıdan çizilen portreyle bir alakam yok. Çok sığ, cahilce. Bir sürü öğretiyi, dünya üzerinden geçmiş dinleri, yaşam şekillerini, Sümerleri de inceledim, Anadolu Selçuklu dönemini de... Bence herkesin kendi iradesiyle, sorgulamasını yapması gerekir. Kimseye bağlı olmadan, kimsenin yandaşı olarak değil, bunu aileyi de içine katarak söylüyorum. Aile ne söylerse söylesin. Benim yaptığım ekstra bir şey yok, insani görevimi yerine getiriyorum. Bu dünyada neden var olduğumu sorgulayarak ve bu dünyaya hizmet etmiş dinlere bakarak. İnanın ya da inanmayın ama İslamiyet bunların hepsini kapsıyor.
■ “İslamiyet bunların hepsini kapsıyor” diyorsun. Ancak evlerde Kuran-ı Kerim hep yukarılarda durur ve “Aman sakın elleme” denirdi. O yüzden belki de pek bilinmiyor.
Açıp anlatmak yerine “Aman el sürme” deniyor. Ben onlara “Haçlı zihniyeti” diyorum. Haçlı zihniyetinin insanları dinden uzaklaştırmak için ülkemizde bilinçli olarak yaptığını düşünüyorum. Dini bize yobazlık olarak gösterdiler. İyi dindarın, çocukluğundan itibaren Kuran kurslarına gitmesi gerektiğini söylediler. Bizim taraftan baktığında ise Kuran kurslarına gidenlere öcü gibi bakıyorduk. Onların ailelerine “Sen ne biçim anne-babasın” diyorduk. Oysa çocuğunu alışveriş merkezine götürenlerden çok daha değerli benim için. Tüm kitaplar Kuran’ın altındadır. O bir şemsiyedir. İlk okuman ve bakman gereken tefsirleridir. Ama yeni dünyada bizim antropolojiye de, felsefeye de, edebiyata da ihtiyacımız var. Kuran’ı nasıl ki kütüphanemizin en tepesinde ya da evimizin göğüs hizasından yüksekteki en güzel yerde tutuyorsak, simgesel olarak en tepede duran kitap zihinsel olarak bir şifre verir.
■ Artık siyasi açıklamalarınla gündemdesin, bazılarına hiç samimi gelmiyor. Bunu niye tercih ediyorsun?
Bizler bu dünyada misafiriz. Bildiklerimizi insanlarla paylaşma zorunluluğumuz var. Buradaki amaç siyasi değil. Benim baktığım göz siyasetin ötesindeki gerçeklikte. Tabii ki tercih ettiğim bir şey. Benim de önüme geldi. Kimseye “Ben sizin destekçiniz olayım” ya da “Ben sizi savunayım” demedim. Uzun araştırmalarımın sonunda insana ve doğaya ait gerçeklikle burayı birleştirdiğim bir nokta oldu. O zaman da bunları açıklamak zorunda hissettim kendimi. İnsanlık adına iyi bir şey yaptığımı hissediyorum.
■ “Benim sözüm laikliği çıkar ilişkileri için kullanıp yerlerde süründüren sürüngenlere. Zaten onlar da kendini muhatap alıp cevap veriyor. Ayrıca, namazın gizli kılınması gerektiğini savunanlara soruyorum. Bu kadar gizli olsa niçin camide cemaatle kılınır?” diye bir açıklaman oldu. Neden böyle bir açıklama yaptın?
Tepkilerden çekinip susarsam bugüne kadar vatan uğruna şehit olmuş vatan evlatlarına haksızlık etmiş olmaz mıyım? Bugün yoga, tai chi ve nefesten bahsedersek sıkıntı yok. Neden namazdan konuştuğumuzda sıkıntı oluyor? Yoga nasıl insana fayda sağlıyorsa, ben de namazın sosyal, fizyolojik, psikolojik faydasını ve maneviyat kısmını anlattım. Neden böyle bir şeyi reklam malzemesi yapmak için kullanayım ki? Bu kadar samimi arayışı olan biri bunu yapar mı? Birlikte namaz kılmak sosyal adaletsizliği ortadan kaldırıyor. Orada Cumhurbaşkanı ile bakkal bir. Yoga’da neden “om” çekiyorlar? Bu çektikleri om ile dünya titretişimine bir katkı sağlıyor, evrene çok güzel enerji mi gönderiyorlar? Belki doğruluğu vardır ama cami sana bunun tillahını vermiş.
■ CHP’yi bu kadar sert eleştiren pek olmamıştı.
CHP insanlık namına kötü bir şey yapıyor. Twit de attım. Ben CHP’nin kandan, baskıdan ve darbelerden nemalanarak hayat bulduğunun çok net farkındayım. Onlara bugüne kadar oy vermiş bir seçmen olarak, üstümde ağır bir sorumluluk hissediyorum. Dolayısıyla korkmuyorum. CHP’nin de Selahattin Demirtaş’ın da “Şu an iktidarda siz varsınız, şu an size destek olmalıyız” demesi lazım. İktidarın kötü yaptığı şeylere de “Bu yanlış” demeliler. Ama sürekli eleştirerek, yaptıklarına çamur atmaya çalışarak, olayları yanlış göstererek olmaz.
■ Ak Parti’yi mi destekliyorsun?
Ak Partili değilim ama icraatlarını beğeniyorum ve destekliyorum. Yanlış yaptıkları varsa da karşısındayım. Kürt çözümüyle ilgili CHP’nin yapması gereken neyse aslında ben onu yapıyorum.
■ Siyasete gireceksin anlaşılan...
Siyaset düşünmüyorum ama büyük konuşmak da istemiyorum. Rabbim neyi nasip ettiyse onu yaşayıp göreceğiz.
■ Sence genç ve ünlü insanların siyasi söylemleri ciddiye alınıyor mu?
Bunun en güzel örneğiyim. Gençler son dönemde daha çok yer alıyor bence.
■ Twitter senin kara tahtan gibi... “Birleştirici olalım” derken sert üslup kullanıyorsun, bu da çelişki değil mi?
Bir Cemal var, bir Celal var. İkisi de Allah’ın ismi. “Gerektiğinde sert, gerektiğinde naif olacaksın” demek. Bu çelişki değil, bütünden bakmak ve anlayana anladığı dilden konuşmak gerek.
■ Ailenin tepkisini merak ediyorum, herhangi bir uyarıda bulunuyorlar mı?
Birbirimizin fikrine, görüşüne saygı duymayı öğrendik. Bu saatten sonra bireysin zaten, isteyen istediği gibi yaşar.
‘Maskesiz olmayı tercih ettim, Yaradan’a inandım’
■ Birleşen Eller Yaşam ve Engelliler Derneği (Beyender) Genel Başkan Yardımcısı’sın, ne gibi çalışmalarınız var?
Amacımız sesini duyuramayanların sesini duyurmak. Engelsiz engelli ile engelli engelsizleri kaynaştırmak.
■ Engellilerin çok sıkıntıları var. Hangisinden başlayacaksınız?
Bu insanların toplumla bilinç düzeyinde kaynaşmasını istiyoruz. Hâlâ “engelli” değil, “özürlü” diyorlar. “Tekerlekli sandalye verelim” demekle iş bitmiyor. Türkiye’de büyük bir farkındalık yaratmak istiyoruz. Ee tabii ki eksikler var. 70 milyonluk ülkede sen 3-5 kişiyle bu sorunu çözemezsin. Ancak duyurabilirsin.
■ Podyumda fırtınalar estirirken her şeyden vazgeçip Yunanistan’a gittin. Her zaman fütursuzca aklına koyduğunu yapan biri miydin?
O çok iddialı olur ama benim putlarım olmadı. İnsanları kendime put yapmadım. Bulduğum her gerçekliğimi ve arayışımı korkusuzca paylaştım. Maskelerim yok. Maskeli yüzler ve sözlerin olduğu bir süreçte maskesiz olmayı tercih ettim ve Yaradan’a inandım. Bu beni kafasına koyduğunu yapan biri yapıyorsa onu bilemem.
■ Bugün olduğun halinle 10 yıl önceki Tuğçe’ye neler söylemek istersin?
10 yıl önceki Tuğçe’yle aramızda çok fark var. Hatta “Onu öldürüp yeniden doğdum” diyebilecek kadar fark var. 10 yıl önceki Türkiye ile şimdiki gibi. Buradan bakacak olursam ona derhal “Kapitalist sistemin sana dayattığı, seni gütmeye çalıştığı sistemin esiri olmaktan kurtul ve kendi geleneğini ve kültürünü özümsemeden asla ekranlara çıkma” derdim. Çünkü 10 yıl önceki Tuğçe, kadınlık bilgeliği ve erdeminden uzak, kapitalist sistemin içinde kaybolmuş biriydi. Bugün 32 yaşındayım, 10 sene oldu arayışa çıkalı. O zamanlar eksikliğimin farkına varıp kendimi geliştirmeye çalıştım.
■ Günlük hayatında neler yaparsın? Neler değişti yaşam tarzında? Alışverişle aran nasıl?
Daha sade yaşamaya başladım. Yaradılışa uygun ve daha bilinçliyim. Soğukta insanlar üşürken biz sürekli alışveriş mi yapacağız? Daha sağlığına dikkat eden, sporunu yapan, nefes çalışan, insanlarla ilişkilerini İslamiyet bazında bulmaya çalışan ve aslında içinde bulunduğu sistemin farkında bir hayatım var. Ensest ilişkinin sinemada meşrulaştırıldığı; uyuşturucunun, kadının aldatmasının meşrulaştırıldığı; aile kavramının tedavülden kalktığı bize Batı’nın dayattığı bu ahlak bozukluğuna karşı algı seçiciliği olan bir ortamda olduğumun farkındayım.
‘Birilerine yaranacak değilim’
■ Bir günün nasıl geçiyor?
Sabah limonlu suyla güne başlarım. Spor yapıyorum, nefes çalışıyorum, kitap okuyorum, köşe yazarlarını, siyasetçileri takip ediyorum. Film izlerim, sevdiğim dostlarımla sohbet alışverişi yapıyorum. Bilimi takip ediyorum, bilginin peşinden koşuyorum. Şükür bir işim de var, ekmek paramı çıkarıyorum. Üretiyorum, yeni fikirler ortaya çıkarıyorum, bunları insanlarla paylaşıyorum.
■ “İşim var” dedin. Dernekten mi para kazanıyorsun? Oyunculuğu mu kastettin? Mankenlik yapmıyorsun değil mi?
16 yıldır çalışıyorum, birikimlerim var. Derneğe gelince para kazanmayı bırakın, her şeyi kendi cebimizden karşılıyoruz, yani almak yerine veriyoruz. Diğer yandan şirketim var, devamlı çalışıyorum. Nerede olduğumun ve kendi gerçekliğimin farkındayım. Birilerine yaranacak bir yerde değilim.
Ceylin 4 yaşında. Tuğçe Kazaz “Hayatımdaki en değerli varlık” diyor onun için. “Kim?” diye sorduğumuz da ise “Arkadaşımızın kızı” diye yanıtlıyor. Onunla sohbet etmekten, birlikte vakit geçirmekten büyük keyif alıyor Kazaz.
‘Bize sanat filmi diye yutturdukları sanat değil’
■ Sanatla aran nasıl? Sergi dolaşır mısın? Festivalleri takip eder misin?
Paris’te, New York’ta çok sergi gezdim. Sanat kelimesi Sanskritçe bir kelimedir, “ortaya çıkarmak” demektir. Her varlık bir sanat icra eder. Ben işin yaratma kısmındayım. Bir sergiye gitsem “Evde bir şeyi yarım bıraktım” diye aklım kalır. Sanatın değerinin farkındayım. II. Abdülhamid döneminde kadın okulları açılmış ve ilim, ekonomi, sanat, dikişnakış, ebru öğretiyorlarmış. Şimdi gerçek sanat yok olmaya yüz tuttu. Ortaya çıkan şeyler sanat değil. Bize “sanat filmi” diye yutturdukları sanat değil. Sinemanın çıkışı da enteresandır. Ortaçağ karanlık dönemini yaşarken İslam dünyası altın çağını yaşar ve sinemayı ilk bulan, gözün nasıl baktığını keşfeden İslamiyet topraklarından biridir. Etnik kimliği hiç önemli değil. İslamiyet topraklarından mı çıkmıştır? Evet.
■ Aynaya baktığında ne görüyorsun? Naif bir Tuğçe mi, hırçın biri mi?
Aynaya bakmak yerine kendime içeriden bakmayı tercih ediyorum. Aynanın yeni dünyada kadınların kendilerini kötü hissetmeleri, benliklerinden uzaklaşmaları için ortaya atılmış bir şey olduğunu düşünüyorum. Ayna hastaları vardır, sürekli kendilerine bakarlar. Ben aynaya ihtiyacım olduğu kadar bakarım. Sırf makyaj yapmak için değil arada “İyi misin?” diye de soruyorum kendime. Kendi gözlerimin içine aynada rahatlıkla bakıyorsam “Problem yok” diyorum.
■ Çarpıcı açıklamalarınla aşk hayatını geri plana attın...
Magazin, kapitalist sistemin bir parçası. İnsanların zihinlerini oyalayarak kendi gerçekliklerinden uzaklaştırmaya çalışan bir mecra. Toplum önündeki insanlar pahalı elbiselerle televizyonlara çıkınca insanlar kalkıp Doğu’dan evlerini bırakarak göç ediyor. Size bir şey diyeyim mi? Tüm magazin gazetelerinin ortadan kalkması gerekiyor bence. Kültür ekleri, güzel ekler olsun ama magazin programları da kalkmalı.
■ Sen de ünlüsün bilirsin, ünlüler ne yapacak o zaman, görünmek isteyen çok...
Sanatçı dediğin gerektiği yerde ortaya çıkar. Sanatçının yüzünü özlersin ki bir lafının kudreti ile toplumu etkilesin. Bu sistemin içinde yaşayan insanlar doğaya gitmiyor. Çünkü gittikten bir saat sonra kendi gerçekleriyle yüzleşmeye başlıyor. Doğa, gerçeği yüzlerine vuruyor.
■ Elindeki yüzük dikkatimi çekti... Özel bir anlamı var mı?
Aile yadigârı.
‘Twitter’daki keçilerle uğraşıyorum’
■ Siyasete daldın keçileri unuttun, organik keçi çiftliği kurma hayalin vardı. Gelişme oldu mu?
Gerçekleşmedi. Twitter’daki keçilerle uğraşıyorum. (Gülüyor.) İnsanlarla uğraşmak daha değerli benim için. Çiftlik hayatı geçti başımdan. Şu an onu sorgulama aşamasındayım. Sorgulamam bittiğinde onu da insanlarla paylaşacağım.
■ Çiftlik hayatının nesini sorguluyorsun, her konuyu bu kadar çok düşünür müsün?
Kesinlikle sorgularım. Geçmişteki acelecilikten öğrendim bunu.
■ Acelecilik ve sorgulamak burcunun bir özelliği mi acaba, inanıyor musun burçlara?
Başak burcuyum. İnanıyor muyum? Dinin önüne konulduğunda inanmıyorum. Astrolojinin insan yaradılışında bir yeri var ama nokta kadar. Biz onu kocaman hale getirdik. Evrende bir boşluk yok. Zamanında din astrolojiyi yasaklamış. Bu kadar etkilenilmesini yasaklamış. Aslında bizim yaradılışımıza aykırı olan şeyleri yasaklamış. Astroloji dinin önüne geçti çünkü.