Can Dündar iki yıl önce İstanbul Nöbetçi 7. Sulh Ceza Hakimliği tarafından tutuklanarak gönderildiği Silivri Cezaevini yazmıştı.
Dündar, Ergenekon Davası tanığı olarak gittiği Silivri Cezaevi'deki mahkeme salonunda ifade vermek üzere bir ziyaret gerçekleştirmişti.
O ziyaretten elde ettiği izlenimlerini de o dönem köşe yazarlığı yaptığı Milliyet gazetesinde kaleme almıştı.
O yazı dizisinde Dündar şunları yazmıştı:
"Yol boyu Ergenekon davasında tanıklığa neden çağrıldığımı düşünüyorum.
Davete sebep Ecevit'in hastalığına dair röportajımız mı?
'Ergenekon' kitabımız mı?
Konuya ilişkin yazılarım mı bilmiyorum.
Ama rahat değilim gerginim.
Yaz ortası tatili kesip takım elbiseyi giymiş, gelmişim. İçerdekilerin bir kısmı yıllarca Ankara'da birlikte gazetecilik yaptığım meslektaşlarım... Birkaçı arada söyleştiğim haber kaynağım... Çoğu hiç tanımadıklarım... Bir kısmı ise aleyhlerine suçlayıcı yazılar yazdığım siyaseten hesaplaştığım isimler...
(...)
İnsan 3 adıma 6 adımlık bir odada 6 saat bekleyince, burada 3 sene geçirmenin nasıl bir cehennem olduğunu çok daha iyi anlıyor.
Dışarıda sel gibi akan kum saatinin içerde nazlanarak damlamasına hayret ediyor. Yalnızlığın kemirgenliğinin ayırdına varıyor.
Hele çevrede fink aran ring araçlarını, KCK davası için yaptırılan büyük mahkeme inşaatını görünce ve 'Burası Silivri buradan çıkış yok' efsanesini bilince hepten kasvet basıyor.
Bir avuç ailenin çırpınışı, basının kayıtsızlığı, kamuoyunun kanıksamışlığı ve seyircisi giderek azalan bir davanın ıssızlığı kasveti katlıyor..."
Dündar, aynı yazılarında Silivri'deki demir parmaklıkların ardında çekilmiş bir fotoğrafını da kullanmıştı.