Redd grubu “Bugün neyin reddisiniz?” sorusuna şu yanıtı veriyor: “İktidar alanını reddediyoruz. Yarın başka bir iktidar yine birtakım saldırgan tutumlarla yaklaşırsa, istemediğimiz şeyleri yapmaya zorlarsa ona da karşı olacağız.”
İşte o söyleşi...
Redd’in üyeleri Doğan Duru, Güneş Duru ve Berke Özgümüş ile buluştuğumuzda sohbet masasında dünyayı kurtarmadılar... Çünkü onlar mükemmel bir boşluktalar... Bugüne dek ülkenin gidişatına dair hep söyleyecekleri ve eylemleri olan Redd bugün bir durup kendi içine döndü. Bizi de kendi duygularımızı ifade etmeye çağırıyor.
Bol bol sigara içip sakin sakin konuşan Redd’ciler çok net. Sakin ve telaşsız konuşuyorlar. Doğan Duru, gerek giyim tarzıyla gerek duruşuyla daha cool. Kardeşi Güneş Duru ise daha rahat, fiziki olarak daha kaygısız.
- Bizi bu albümle mükemmel bir boşluktan yakaladınız. Türkiye gündeminin meseleleriyle kendi duygu dünyamızdan uzaklaşmıştık. Bu mükemmel boşluğu tarif eder misiniz?
Doğan Duru: Aslında biz bir boşluk tarifinin peşindeydik. Bir boşluk tarifi arıyorduk, çünkü toplumsal travmalar, etrafımızda olup bitenler, sürüklendiğimiz yer, bizi bir yerlere götürmeye çalışan birtakım fikirler, dayatmalar yüzünden kendi duygularımızı unutur hale geldik. Bunlar bir şekilde birikti ve duygusal başka zorluklar yaratmaya başladı.
Kendi yapmak istediğimiz soundla kendi duygularımızı hatırladık. İnsanların unuttuğu duyguları hatırlamalarını sağlamaya çalıştık ve bir boşluk yaratmaya çalıştık. Çünkü birey olarak kendimize ait bütün hisleri kaybetmek üzereyiz ve verdiğimiz tüm refleksler toplumsal refleksler. Biz toplumu oluşturan bireyleriz, o toplumu oluşturan bireylerin sağlıklı olması gerekiyor. Bunun için de önce kendi iç dengemizi, huzurumuzu sağlamamız gerekiyor o bağlamda kendi duygularımıza yer verdik.
Güneş Duru: Aslen ne istediğimizi bilmiyoruz, toplumsal yönergelerin takipçisi olarak herhangi bir seçim yapmak zorunda bırakılıyoruz, biz önce gerçekten ne istediğimizi bilen bir birey olmak zorundayız. Bütün bunlardan, gündemden bir kaçış boşluğu. Türkiye’de meseleler var, o meselelerle kimi zaman dayanışıyoruz kimi zaman öfkemiz artıyor, ama öte yandan birey olarak bir hayatımız var. Bütün bunları düşünürken biz nasıl bir albüm yapacağız diye bir açmaza girdik. Bugüne kadar hiç yapmadığımız bir şey yapıp bütün bunları bir kenara bırakıp tamamen içimize dönelim, kendi albümlerimizin başyapıtı olarak hayal edelim diye işe başladık ve ‘Mükemmel Boşluk’ çıktı ortaya.
- Albümün ana kapısı aşka açılıyor. Peki diğer kapılar?
D.D: Aşkla ilgili meselemizi boşaltmaya çalıştık bu albümle. Çünkü konuşamaz hale geldik gündem meselesi yüzünden. Dikkat çekmek istediğimiz mevzu şu; artık toplumsal olarak gündemin peşinden gitmek yerine bireysel olarak kendinizi anlamaya çalışmanız. Gerçekten neye sahip olduğunuzu, arızalarınızın ne olduğunu, ne istediğinizi bilmeniz, içinizdeki o fırtınayı dindirmenin yolunu bulmanız gerekiyor. Bu yaptığımız iş de aslında politik bir eylem sayılır çünkü biz kendimizi o karanlık dünyaya kapattık. Bizi kendimizden uzaklaştırmaya çalışan durumlara kapattık.
G.D: Önceliğimizi bir müddet kendimize vermemiz gerekiyor o zaman daha sağlıklı bir şekilde toplumsallaşılacak.
- Bir parçanın da adı olan ‘Kalpsiz Romantik’ kime denir?
D.D: Birçok kalpsiz romantik var. Romantizm duygusu kalbiniz olsa da olmasa da hep olan bir şey. Hem kalpsiz olup hem romantik olmak absürd bir şey değil aslında. Birçoğumuz bunu zaman zaman yaşıyoruz. Buradaki kalpsizlik, vicdansızlıkla eşdeğer değil. Kalpsiz, tamamen aşk üzerine bir şey. Aşkın temel meselesini düşündüğümüzde ortaya çıkan o kirlilikte güzel bir tarif, kalpsiz romantik.
- Aşkın temel meselesi ne?
D.D: Sahip olmak. İnsanlar sahip olmak istiyorlar. Sahip olma duygusunu manasız buluyorum. Çünkü birisiyle bir aşk yaşamak için iç içe yaşamak zorunda değilsiniz.
G.D: Aşk soyut bir şey iken çağımızda uzun süreden beri iktidar alanına dönüşmüş durumda.
- Öyleyse bu çağda aşkın plastikleştiğini söyleyebilir miyiz?
D.D: Şu dönemde ve gündemde aşkınızı ilan edemiyorsunuz çünkü insanlar sizin duygularınızı ayıplıyor. Kendinize ait her şeyi yaşarken, anlatırken güçlük çekiyorsunuz. Çünkü ülkenin gündeminde çok daha karanlık travmatik mevzular var. İnsanlar yaşayamıyor. Biz bireyin kendi duygularını ifade edebilmesi gerektiği inancımızı albümleştirdik.
- Rock müziğinin içindeki dijital sound rockçılar tarafından kabul görüyor mu?
Türkiye’de yapılan rock müzik bir referans noktamız değil hiçbir zaman da olmadı. ‘Mükemmel Boşluk’ta yapılandırdığımız sound Türkiye’de yapılan işlerden bambaşka bir noktada duruyor. Nedeni meselemizin piyasadan çok düşlediğimiz şeyler olması.
- Albümdeki tüm parçaların söz ve müziği size ait. Hepsi sizin yaşadığınız duygular mı?
D.D: Sadece kendi yaşanmışlığımız değildir yaşanmışlık. Bana ya da başkalarına ait ama hepsi gerçek duygular. Albümde dikkat ettim, ilişki biçiminde kadın erkek diye kodlama yok. Duygulara cinsiyet koymak istemedik. Tüm cinsel kimlikler birbirine karşı duygulara sahip olabilirler, ilişki yaşayabilirler. Çok muhafazakâr bir toplumuz. Herkes muhafazakâr, kimse kimseyi kandırmasın.
- ‘Aşk Virüs’te “Kimse beni şekeri biten sakız gibi tükürmemişti”, “Kimse beni koleksiyonunun kötü parçası gibi hissettirmemişti” diyorsunuz, bunları itiraf etmek kolay değil...
D.D: Bir ilişki bitince herkes ‘ben ayrıldım’ diyor. Kimse ilişkilere dair dürüstçe konuşmuyor. Böyle sözler insanlara pop geliyor ama bu sert bir ifade biçimi.
- “...Seni unutmak için bir şey yapmalı belki de bir aşk. Onlarca beden, çıkmam lazım bu triplerden” Evet çıkın bu triplerden...
D.D: Neden çıkılması gerektiğini düşünüyorsunuz ki? Ben seksin daha mekanik bir şey olduğunu düşünüyorum. Çünkü beden mekanik. Aşk daha ruhsal ve tahribatı yüksek. Seksin tahribatı daha yüksek değil çünkü insan bedeni bunun için tasarlanmış.
G.D: Aşk olmadan seks olmaz denir ya, bunu kim söylemiş? Bu bize zaman içinde öğretildi.
"İKTİDAR GİBİ İKTİDARI REDDEİYORUZ"
- Redd bugün neyin reddi?
D.D: Biz toplum olarak her söyleneni kabul etmek zorunda olan bireylere dönüştürülmeye çalışılıyoruz son sekiz, dokuz yıldır. Taraf seçmeye zorlanıyoruz. Biz redd kelimesini tamamen direnç simgesi olarak göstermeye çalıştık. Biz her şeye karşı değiliz, mantıklı şekilde analiz edip cevabımızı vermek istiyoruz. Bunun cevabı evet de olabilir ret de olabilir. İktidar alanını reddediyoruz. Yarın başka bir iktidar yine dayatmalarla, topluma birtakım saldırgan tutumlarıyla yaklaşırsa, istemediğimiz şeyleri yapmamıza zorlarsa ona da karşı olacağız. Biz sahte demokratları sevmiyoruz. Gerçek demokrasi sadece bir tarafa karşı fikir beyan etmez, sadece birisine karşı bir şeyleri yıkmaya çalışmaz. Bir şeyleri doğru düzgün yapılandırmaya çalışır.
G.D: İktidar gibi iktidarı reddediyoruz. Bugünkü iktidarla derdimiz çok. Bu parti Türkiye’yi hayal edemeyeceği bir yere getirdi, tüm bunları yaşıyor olmamızın nedenlerinden bir tanesi de muhalefet. Terazinin iki tarafını görmemiz gerekiyor. Şu aşamada öncelikle karşı olduğumuz şey mevcut iktidar tabii ki.
Berke Özgümüş: Bundan sonra da önümüzdeki iktidarlara bakacağız.
"BU ÜLKEDE SORSAN KİMSE SEVİŞMİYOR"
- Aşk neden bir türlü özgürlükçü yaşanamıyor?
D.D: Çünkü dürüstçe yaşamıyoruz, dürüstçe ayrılmıyoruz.
G.D: Türkiye’de ne zaman aşk özgürdü ki. Öpüşme sahnelerinin bile hep olay olduğu bir ülkeyiz. Daha doğrusu iki insanın birbirini öpmesinin olay olduğu bir ülkeyiz.
- Müzisyenler, oyuncular, sanatçılar setten eve, evden sete... Cüretkâr bir cümle, duruş yok... Örneğin kitleleri etkileyen bir sanatçı mini etek giymezse sokaktaki kadın nasıl giyecek?
D.D: Otosansür uyguluyorlar. Niye bunu yaşamıyorlar, herkes meseleye ticari bakıyor. Hiç kimse bir soruya cevap vermiyor çünkü ticari bakıyor. Sanatsal hayatta böyle bir ticaret matematiği yoktur.
G. D: Kimse öpüşürken yakalandığı için Cumhurbaşkanına hakaretten mahkemeye verilmeyecek. Belki dizisinin rolü için problem, çünkü herkes ekonomisinin derdinde.
D.D: Bu ülkede sorsan hiç kimse sevişmiyor, kimse öpüşmüyor. Bir tarafta böyle bir zihniyet bir tarafta da harem zihniyeti var. Hangisi daha dürüst konuşuyor? Mesela bir oyuncu bir şey diyebiliyor mu? Soruyorum neden diyemiyorsun? Neye inanıyorsa onu söyleyebileni tartışıyoruz, ama söyleyemeyeni tartışmamız gerekiyor. Söyleyemeyenler yüzünden başkaları konuşuyor zaten. Biz konuşamadığımız için onlar konuşuyor. Bizim konuşmamız lazım.
Kaynak: Ceren Çıplak | Cumhuriyet