Devlet Bahçeli’ye yakın isimlerden biri olarak bilinen Gaziantep Milletvekili Prof. Dr. Ümit Özdağ, AKP’ye koalisyon için partisinin ‘olmazsa olmaz’larını sıraladı.
MHP'li Ümit Özdağ’ın açıkladığı listede, "Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Ak Saray’dan ‘1071 rakım’daki Çankaya Köşkü’ne taşınması ve yolsuzlukla suçlanan dört eski bakanın Yüce Divan’a gönderilmesi yok." dediği iddia edilmşti.
Özdağ, partisinin ‘kırmızı çizgi’si olan çözüm süreci kapsamında ‘özerklik’ sözü verilmişse bundan dönülmesi ve PKK lideri Abdullah Öcalan’la ‘Türkiye devlet ve milletini ilgilendiren hayati konuların’ asla görüşülmemesi şartlarını öne sürdü.
Candaş Tolga Işık'ın Posta gazetesinde yayınlanan haberinde Yargının üstündeki siyasi baskının kaldırılması gerektiğini vurgulayan MHP’li vekil, “Erdoğan’ın sarayı boşaltıp Çankaya’ya taşınması ve dört bakanın Yüce Divan’a yollanması olmazsa olmazlarımızdan değil” diye konuştuğu yer almıştı.
Hakkında çıkan "Yüce Divan’a yollanması olmazsa olmazlarımızdan değil" sözlerinin asıl söylediği anlamla çeliştiğini ifade eden Özdağ kamuoyuna açıklamada bulundu.
İşte Ümit Özdağ'ın o açıklaması;
MHP, seçimlerden sonra koalisyon konusunda aldığı ve MHP Genel Başkanı Sayın Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin ortaya koyduğu gibi gerçekçi ve yapıcı tavırdan dolayı iki yönlü psikolojik saldırıya maruz kalmaktadır.
Bu psikolojik operasyonlardan birisi, “MHP uzlaşmaz tavrı ile koalisyonu daha baştan engellemekte ve Türkiye’nin hükümetsiz kalmasına neden olmaktadır” görüşünü ileri sürmektedir.
MHP’ye diğer taraftan kullanılan psikolojik savaş tezi, “MHP’nin AKP’ye payanda olduğu” iddiasıdır.
Oysa bu iki iddia birbiri ile tamamen çelişen argümanlardır. İkisinin birlikte doğru olması mümkün değildir. MHP’ye saldırmak için kullanılan iki saldırı gerekçesi de doğru değildir.
MHP, seçimlerin ürettiği sonuçların bir koalisyon ile çözülmesi konusunda meseleye olumlu yaklaşmaktadır. Ancak MHP, bir koalisyona katılmak için şartlarının olduğu açıklamıştır.
25 Haziran 2015’te Posta Gazetesi'nde yayınlanan ve bazı kısımları yer almayan bir açıklamam sanal medyada “MHP’nin Kırmızı Çizgileri Değişti” şekli ile kullanılmaktadır.
Oysa, Posta gazetesine verdiğim demeçte MHP’nin koalisyon konusundaki şartlarının değiştiğine dair bir ifade yoktur. Yaptığım açıklamada MHP’nin şartlarının anayasal olan çerçevesini ortaya koydum.
MHP, adına "Açılım Süreci" denilen politikalara karşıdır. Çünkü Açılım Süreci adı verilen süreç Türkiye’yi çözülmeye doğru sürüklemektedir. MHP, Açılım Süreci denilen sürece karşıyım derken genel hatları ile nelere karşıdır?
1) Güneydoğu Anadolu’nun PKK’ya özerk bölge veya federasyon adı altında bırakılmasına karşı olduğunu, (üniter devlet, Anayasa 2. Madde),
2)Türk Milletinin etnik gruplara bölünmesini kabul etmeyeceğini, (milli devlet, Anayasa 3. Maddesi),
3) Milletin ve devletin geleceğinin terörist şefleri ile görüşülemeyeceğini, (Anayasa 6. Madde),
4)Öcalan ve diğer PKK’lılar için af çıkarılamayacağını,
5)PKK’nın Güneydoğu Anadolu’da yarattığı fiili durumun da kabul edilmeyeceğini ifade etmektedir. Bu görüşlerimin bazıları açıklamaya girmiştir. Eksik olan hususlar ile ilgili de gazeteye açıklama yollanmıştır.
Cumhurbaşkanı’nın meşru seçimler ile seçilmiştir ve meşrudur.
Ancak Cumhurbaşkanı, Anayasa’nın 104. Maddesinde tanımlanan görevlerinin ve yetkilerinin dışında davranmamalıdır. Partizan olmamalı ve bütün milletin cumhurbaşkanı olmalıdır. Tarafımdan Posta Gazetesi'ne verilen mesaj da bu olmuştur.
“Peki, Aksaray konusunda ne düşünülmektedir? Köşk’e geri taşınması gerekir mi?” şeklinde soruya cevabım gazetede yer aldığı gibi “Sözlerimi genişleterek yazma lütfen” uyarısını yaptıktan sonra, “Müzakere edilebilecek başlıklar var, edilemeyecek başlıklar var. Olmazsa olmazlarımızı ifade ettim” şeklinde olmuştur.
Çünkü Cumhurbaşkanı’nın Anayasa’nın 104. Maddesi içinde kalmayı kabul etmesi dışındaki bütün konular sadece MHP Genel Başkanı Sayın Bahçeli’nin yetkisindedir ve müzakereleri yapacak kişi kendisi olduğu için iradesine ipotek koyucu bir açıklamayı benim yapmam doğru olmaz. Bu kaygı ile “Sözlerimi genişleterek yazma” uyarısında bulunmuş olmama rağmen sözlerim genişletilerek yazılmıştır.
Yolsuzluklar ile ilgili olarak Posta Gazetesi'ne yaptığım açıklama şudur:
“Yargı bağımsızlığına müdahale edilemez.” MHP’nin bu talebi Anayasa’nın yargı bağımsızlığını güvence altına alan 138. Maddesi ile ilgilidir. Türkiye’nin sorunu bugün bağımsız bir yargı olmamasıdır.
Yolsuzluklar dahil bütün yasa dışılıklar bağımsız yargı tesis edildiği zaman, bağımsız yargı tarafından yargılanacaktır.
Bağımsız yargı tesis edilmeden üç-beş kişinin yargılanması, hukuk devletini tesis etmez. Oysa, bağımsız yargı tesis edildiği zaman yargılanması gereken herkes yargılanacaktır.
“Yargı bağımsızlığına müdahale edilemez” başlığından MHP’nin bu yolsuzlukların araştırılmasından vazgeçtiği sonucunu çıkarmak mümkün değildir. Yargının bağımsız olduğu bir Türkiye’de bütün yolsuzluklar ve diğer suçlar yargının önünde hesap vermek zorunda kalacaktır.
Sonuç olarak, benim MHP’nin şartlarını değiştirmek gibi bir hakkım olmadığı gibi, yapmış olduğum açıklamadan böyle bir sonuç çıkarmak da doğru olmamıştır.