Karşı Gazete
#DemokrasiDüşmanlarınaKARŞI
Varşova'da olan Varşova'da kalmaz
Varşova'ya garip bir ruh hali içinde gittim. Ama bomba gibi dönüyorum. Orada olanları detayları ile anlatmaya cesaretim ve niyetim yok henüz. Ama anlatmasam da olmaz. O nedenle akademisyen olmamın sağladığı yetenekle soyutlayarak anlatmaya çalışayım Varşova'yı.
Buraya beş günlüğüne Avrupa Yönetim Akademisi'nin (EURAM) senelik konferansı için geldim. Varşova'daki konferansa dünyanın dört bir yanından en sevdiğim arkadaşlarım gelmişlerdi. Fransa, İtalya, Yunanistan, Türkiye, Avusturya, Abu Dabi, Britanya ve Danimarka'dan gelen arkadaşlarımı Varşova'da yeniden görme fırsatı buldum. Bir o kadar da yerlisi ile tanıştım bu şehrin. Bazen hayatla haşır neşir olabilme enerjimden kendim bile korkuyorum. İşte öyle bir sosyal enerjiyle doluydum Varşova'da.
Varşova ikinci dünya savaşı'nda yerle bir edilmiş bir şehir. Insanları güzel ve sakin. Hayat rahat ve yavaş tempolu. Modern şehir sevmememe rağmen Varşova'yı beğendim. Şehirdeki ışık Avrupa'nın her yerinden farklı. Sanki biraz daha canlı ve biraz daha yumuşak. Varşova'da kaldığım süre boyunca güneşin doğuşunu otel odamın doğuya bakan penceresinden karşıladım her sabah. Ne Akdenizinki kadar kararlı ne de İskandinavyanınki kadar umarsızdı Polonya'da gün doğuşu. Güneşten önce uyanmaya değecek nedenlerim olmasını oldum olası sevmişimdir. Her sabah oda arkadaşım uyanana kadar ilk güneş ışığının onun altın rengi saçlarına vuruşunu bekler olmuştum. Sırf bu nedenle bile Varşova'ya geri dönmeye değer.
Bazı şehirler vardır. Mesela Berlin. Beni şişirirler gidip deneyimleyeyim diye. Ben de başkalarının seçimlerine kanıp gider ve Çorum'da bile daha çok eğlendiğimi anlarım. Varşova Berlin kıyaslaması açıklayıcı olabilir. Her şey kolay Berlin'de: hayat kolay, ulaşım kolay, insanlar kolay, içmek kolay ve trafik kolay. Şehrin ruhu insanlarıdır ama kolayı hiçbir zaman güzel veya cazibeli bulmadım ben. Modern binaları ile Berlin'e benzemesine rağmen Varşova'yı daha çok sevmemin nedeni insanlarının kolay değil Varşova güneşi kadar yumuşak olmalarıydı. Örnek mi istiyorsunuz? 15 saat güvenlik işinde çalıştıktan sonra sırf benimle kahve içmeye gelen birisini, ben şımarık şımarık öğle yemeğinde bira yok bu konferansta dedim diye işini yeni kaybetmiş olmasına rağmen okula kadar gelip beni içki içmeye çıkartan birisini, ben döke saça salata yerken bana eşlik etmek isteyen, ve ben ona densizce hayatındaki en büyük travmayı sorduğumda babasının gaddarlığını anlatmaktan çekinmeyen birisini, ve sırf saçlarına güneşin doğuşunu seviyorum dedim diye benimle dört gece kalan birisini başka hangi şehirde bulabilirdim? Ben şehirleri hep insanları kadar seviyorum. Bu insanları nedeniyle de Varşova'ya aşık oldum.
Bir yandan her kesimden Varşovalılarla tanışırken, bir yandan da konferans için gelmiş ve asla bir araya gelmelerini istemeyeceğim arkadaşlarımla, ve bazı isimsiz kalacak yoldaşlarımla, buluştum konferans ortamında ve yemeklerinde. Bu buluşmalarda endişelenmedim desem yalan olur. Arkadaşlarımın bir araya gelmesini istemiyordum. Bir araya gelirlerse dünyanın binbir köşesine saçılmış parçalarımı bir araya getirip, yarattığım gürültülü görünürlük içinde özenle gizlediğim beni ortaya çıkartabilirler diye endişeleniyordum ki bu oldu. Hepimiz votka ve biraya doymuş gecelerde birbirimizin bilmediğimiz yüzlerini tanıdık ve ben kendimi korktuğum kadar ele verdim. Ama korkularımın aksine ele verdiğim kendimden utanmadım, korkmadım, ve kaçmadım. Varşova'ya bu nedenle de minnet borçluyum. Güneşi yüreğimi yumuşatırken, geceleri bana kendimi kabul etme fırsatları verdi.
Varşova mekanların değil insanların öne çıktığı bir şehir oldu benim için. Beni yavaşlattığı, içimi yeniden insan sevgisi, güven ve yoldaşlık aşkı ile doldurduğu için ayrılırken geri dönüş planlarımı yaptım. Geri döneceğim. Hem de hiç beklemediğiniz bir anda.
OKUYUCU YORUMLARI
YAZARIN DİĞER YAZILARI