Davutoğlu'nun görevden ayrılmasına neden olan Pelikan dosyasının üçüncüsü de yayınlandı. Yeni metinde Gül, Arınç ve Davutoğlu sert sözlerle hedef alındı.
Pelikan dosyasını yazdığı ileri sürülen isim olan Cemil Barlas'a yakın bir internet sitesi olan Regionpost'da "Uluslararası gazeteci-yazar Fazıl Duygun" imzasıyla bir yazı daha kaleme alındı.
Yazıda Gül'e "Gülizabeht" denilirken Arınç ve Davutoğlu da sert ifadelerle hedef alındı.
Yayınlanan son Pelikan dosyası olarak görülen metin şöyle:
27 Ağustos 2014’te, Reis-i Cumhur’un tayiniyle, Ak Parti genelbaşkanı ve başbakanlığa getirildiniz. Getirilme amacınız, son başbakan, ilk Başkan yardımcısı olmanızdı; buna söz verdiniz.
Herşey 2015 yılı başlarında ilk ABD ziyaretinizle başladı, ama bu çok sonraları ortaya çıktı. 27 Kasım 2014’te, eküriniz olan Mehmet Ocaktan, Mustafa Karaalioğlu ve Yusuf Ziya Cömert, Resi-i Cumhura yakın Star gazetesinden atıldılar. Bunun sebebi ise, bugünlerde ortaya çıkan Almanlar üzerinden küresel çetelerle diyalog ve ittifaka girmeye başlamanızdı. Aydın Doğan’ın dabu iş içinde olduğunu,7 haziran sonrası paslaşmadan gördük. Bu üçlü, daha sonra maskesini düşürecek olan Etyen Mahcupyan öncülüğünde, ABD’deki büyük bir lobiye sizi pazarladı. Yeni Şafak’tan değerli bir yazarın tam ifadesiyle: Bu lobiyle, Paralel yapıyı tasfiye edelim ama yerine de bizi destekleyin, onları bize bağlayın” diyerek, Haşmet Babaoğlu’nun tabiriyle “neo Paralel” bir iktidar odağı olmaya söz verdiniz. Tabii bunlar zamanla ortaya çıkacaktı.
Reis-i Cumhur’la girdiğiniz ilk bilek güreşi, 22 Mart 2015 tarihli, HDP ile Dolmabahçe Sarayı’nda gerçekleştirilen ve gözlemci heyeti kurulacağına dair haberlere, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı sert tepki göstermesiyle başladı (bu tartışma bugün de devam ediyor) Sizi perde arkasından yönetmeyi iyi bilen, ajan yapılanma ve terör örgütü Fetö’nün kurnaz siyasetçisi ve zamanın başbakan yardımcısı Bülent Arınç, Erdoğan’ın bu çıkışına “şahsi görüşüdür, hükümeti ilgilendirmez” babında, küstahça ve meydan okuyan bir cevap verdi. Siz, sustunuz Sayın Mustafi Başbakan. Ama Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, Arınç’ın kirli çamaşırlarını ortaya seriverdi.
Reis-i Cumhur ile ikinci bilek güreşiniz, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı, kendisini de oyuna getirerek, Erdoğan’a danışmadan milletvekili adayı göstermenizdi (size bunu, Arınç’ın üflediğini adım gibi biliyorum Sayın Mustafi başbakan). Erdoğan’ı, en sevdiği bir bürokratla karşı karşıya getirerek, Resmen C.Başkanı Erdoğan’a karşı, sinsi bir kontratakta bulundunuz. Tam bu kriz atlatıldı derkennn……
7 Nisan 2015’te, yani 7 Haziran 2015 Milletvekilleri seçimi için aday listelerinin YSK’ya verileceği son gün olan bugün de, tam bir gaflet sergilediniz. ne mi yaptınız?
Sizi oraya, sizden söz alarak “Bir başkan yardımcısı sıfatıyla getiren, halkın seçtiği tabii liderin, Reisi- Cumhur’un size teslim ettiği, 550 kişilik milletvekili adayları listesini” kelimenin tam anlamıyla mahvettiniz. Tam da Cumhurbaşkanının İran’a resmi bir ziyaret gerçekleştireceği günü sabah, size teslim edilen listeyi, FETÖ’nün Ak Parti iktidarındaki “İngiliz anahtarı vazifesi gören” Bülent Arınç ve İngiliz Gül’ü Gülizabeht’in “ya listeyi merak ettik, kimler varmış içerisinde bahanesiyle, Reis’in en az 180 adamını ya listeden çıkardınız veya yerlerini en alt sıralara attınız. Yerlerine ne gibi adamları koyduğunuzu buraya yazmaktan hicab duyuyorum. Hani, seçimden sonra, Hilâl kaplan’ın eşi Süheybl Öğüt’ün Aktüel sitesinde , sizi eleştirdiği için 3 saatte kaldırılan yazısındaki eleştiriler vardı ya, o yazının eksiği var, fazlası yoktu.
Ne İstanbul’dan, ne de Doğu’da, adam gibi sevilen bir kaç Kürd aday göstermediniz, Kürd oylarını resmen HDP’ye peşkeş çektiniz.
Ak Parti, ilk katıldığı ve iktidar olduğu 2 kasım 2002 seçimlerinden, 2014’teki mahalli seçimlerine kadar, aday listesini her zaman YSK’ya ilk önce veren bir partiyken, 7 Nisan 2015 tarihinde, aday listesi son bir saatte yetiştirilebildi. Cumhur Başkanının gönderdiği liste üzerinde büyük bir oynama yapıldığını nereden mi biliyorum?
Birbirini tanımayan 5 ayrı şehirdeki milletvekili adayı arkadaşlarıma, tanıdıklarıma gece Ak Parti aday belirleme merkezinden telefonlar geldi ve “hayırlı olsun listeye girdiniz haberi verildi.” . Ama ne olduysa, YSK’ya verilen listede bu isimlerin hiç birinin yeralmadığı görüldü. Bütün bunları, Parti kulislerinde, Anadolu’daki Ak Parti çevrelerinde, bununla ilgili bir çok konuşmaya şahit olarak öğrendim. Sonra işler ayyuka çıktı, Cumhurbaşkanı Erdoğan, listedeki bu tezgâhı öğrenir öğrenmez küplere bindi tabii, ayağının tozuyla geldiği Tahran’dan, size Beştepe Külliyesi’nde ağır bir zılgıt çekti. Hatırlarsanız, C. Başkanı, o aralar, Yeni anayasa ve başkanlık mitingleri gerçekleştiriyordu, ama siz, başta İngiliz Gül’ü Gülizabeth’e ve Fetö’nün anahtarı Arınç ve çetesinin oyununa gelerek, liste rezaletini yaşatınca, 10 Nisan 2015 tarihinde bu teşekkür mitinglerine bir süreliğine ara verdi. Ancak, kendisine gelen ve neticesi doğru olan, Ak Partinin oylarının %38’lere düştüğü raporlarını görünce, oyların yükselmesi için tekrar mitinglere devam etti.
O aralar, şöyle bir lafetti, reis-i Cumhur: Çok tuhaf meydanlar çok hareketsiz.” ESKİ HEYECAN YOK(Teşkilatta rehavet yorumu) Şurada 4 gün kaldı. Tabii artık biraz hareketlenme var. Ama ben yine bundan önceki geçmiş seçimlerdeki heyecanı görmüyorum. Alıştığım eski canlılık, eski hareketlilik, maalesef yok. Ya kendileri beklendikleri havayı neticeyi yakalanmadıklarını görüyorlar veyahut da diyorlar ki ‘Biz Sivas ötesi meydanlar farklı ama Sivas’tan batıya meydanlar farklı’. Şimdi böyle bir yapı var. Şahsen gittiğim yerde havayı kararlı görüyoruz. Bütün mesele de sandığın canlılığında görülecek. 04 Haziran 2015 .
Aynı konuşmasında C. Başkanı sizden söz aldığı hâlde, Başkanlık propagandası için şunları söylemişti: “Başkanlık vurgulanıyor diyemem.” ( bu söz bana, Yeni Şafak Gen. Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül’ün 15gün önceki “arşivimi araştırdım, başkanlık için 1 senede sadece bir yazı yazmışım, üzerine düşmemişim” itirafını hatırlattı.)
Yalnız bu arada çok önemli bir gelişme daha oldu. bugün sırtlan yüzlerini gösteren, “Yeni Şafak’tan Ayrılıp Erdoğan’a Operasyon Çeken Kaçkınlar” (bakınız: http://www.nabizhaber.com/yeni-safaktan-ayrilip-erdogana-operasyon-ceken...) “Karar.com” haber sitesi kurdular. Buradaki kadronun, 7 Haziran’dan bugüne, Türk siyasi hayatında, “muhafaza-kârlar içersinden seçilmiş Batıcı-işbirlikçi” yeni bir elit sınıf “( Etyen Mahcupyan, Karar %mayıs 2016) olarak doğmaya başladığını gördük. Bu sınıf, Mahcupyan’ın deyimiyle, 100 yıl önceki Batıcı, İttihat ve Terakki ile, kemalistleirn, günümüzdeki versiyonu olacaktı. Ama bunlar muhafazakâr versiyonuydu, bunlar da, halefleri gibi, Batı ile işbirliğine giderek, denetim altında bir Türkiye’yi yöneteceklerdi. Almanlar ve ABD’liler boşu boşuna şok olup, “adamımız görevden alındı manşetleri atmadı.”
Ama işin en ilginç yanı da, milletvekili adayı gösterdiğiniz avukatınızın, Ege’deki seçim bölgesinde açıkça, “Erdoğan kim ki, Başbakan Davutoğlu olmasa, böyle çok oy alamaz” türünden söylemleri, Reis’i fedâ etmeyecek olan seçmen ve bölge teşkilatı tarafından kayıt altına alındı. Çevrenizi sarmış olan bu gibi bir çok insanın densiz konuşmalarını, Mısır’daki sağır sultanlar bile duydu, Sayın Mustafi Başbakan.
Bakınız Ülke Tv Gen. Yayın Yönetmeni Hasan Öztürk bu konuda daha doyurucu şeyler yazmış.
SIR KÜPÜ’NÜN ADAY ADAYLIĞI
Biraz kronoloji…
“12 Eylül 2015’teki Ak Parti 5. Olağan Büyük Kongresi öncesinde bir kriz yaşanmıştı. O kriz atlatıldı. Ardından Merkez Karar Yürütme Kurulu’nda (MKYK) bir çekişme yaşandı. (Çekişme söylemi bile abes aslında ama…)
Bunların tamamında “ikili görüşme” çözüm oldu. Ya da biz öyle sandık. Konuşularak sorunların aşıldığını izledik. Ya da yine biz öyle sandık. Belki uzunca bir süre “toz halının altına süpürülüyordu.”
Aslını sorarsanız, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın 7 Haziran seçimleri öncesinde “O, benim sır küpüm” diyen “irade”den izin almadan adaylık için istifa etmesi… Ve o adaylığı Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun hem teşvik etmesi, hem olur vermesiydi büyük krizin ilk patlağı.
Bütün bunlar olup biterken bir gün Ankara gazetecilerinden biri şöyle bir söz söyledi: “Tayyip bey Ahmet beyi çağırmış, ‘Ne yani sizden sözünüzde durmanız için yazılı taahhüt mü almalıydık’ demiş.”
Bunu anlatan Ankara gazetecisi Başbakan Ahmet Davutoğlu’na yakın olmakla övünen bir gazeteci. Bu cümle üzerinden Ahmet Davutoğlu’nun haklılığını Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın haksızlığını anlatmaya çalışıyordu da ağzım açık kalmış, hayretle dinlemiştim!Gerçekten böyle miydi, acaba? Yoksa durumdan vazife çıkaranların çıkarımları mıydı? Bilemiyorum.
7 HAZİRAN’IN FATURASINI DA ERDOĞAN’A KESMİŞLERDİ
7 Haziran seçimlerinden sonra Ak Parti’nin tek başına iktidar olamamasının tek sorumlusu da yine Erdoğan olarak gösteriliyordu; aynı gazeteci ve çevresi tarafından…
Ve kurulacak büyük koalisyonun, (Ak Parti-CHP) “Biriken enerjinin bertaraf edilmesi için büyük bir fırsat olduğu… Dışarıdan gelen baskının azaltılması için tek çare olduğu” da yine aynı çevrelerce dillendiriliyordu…
Hele “Otoriterleşmeyi sona erdireceği” savı da vardı ki evlere şenlik!
Sadece “enerji boşaltmak”tan söz etmiyorlar, “koalisyonun faziletleri”ni de saymakla bitiremiyorlardı yine aynı çevreler.
Bir de Meclis koridorlarında “Artık Tayyip Erdoğan dönemi bitmiştir” diyenlerin sesleri İstanbul’dan bile duyulur olmuştu…
Tam da böyle bir dönemde devlet ciddiyeti, parti disiplini, dava adamlığı konusunda bir sınav verildi. Ve o sınav da atlatıldı.
(6 Mayıs 2016, Yeni Şafak)
Hamiş: Hakan Fidan, Mursi kanlı bir darbeyle devrildikten 15 gün sonra Kahire’deki Türk Büyükelçiliğinde bir toplantıya katılır. Toplantıda, orada bulunan ve Mısır raporunu hazırlayan hanım gazeteci arkadaşla görüşmek ister. Onu görünce ilk tepkisi “bacım, sen bu çarşafla, böyle bir raporu nasıl hazırladın, nasıl bu kadar bilgi topladın? olur. Senin rapor bize geldi, Senin gibi bir kaç kişiden daha duyumlar aldık ama gözden kaçırmışız” der.