Al Monitor'den
Amberin Zaman PKK'nın ikinci adamı Cemil Bayık'ta yaptığı röportajda önümüzdeki günlerde PKK'dan yeniden kanlı eylemlerin başlayacağı bilgisini aldı.
Amberin Zaman'ın Cemil Bayık'la yaptığı röportajın tamamı;
Bir gazeteci için kritik bir haberi ilk aktaran olmak en çok arzuladığı şeylerden biridir. Hepimizin kabaca PKK liderliği olarak tanımladığımız KCK Yürütme Konseyi 24 Eylül’de son derece önemli bir açıklama yaptı. Özetle AKP hükümetinin 18 aydır süren karşılıklı ateşkesin koşullarını ortadan kaldırdığını savundu. Buna cevaben “AKP’nin halkımıza karşı her yerde çok boyutlu yürüttüğü savaşa karşı mücadeleyi her alanda ve her türlü yöntemle yükseltme kararı almıştır,” dedi.
Yani AKP adım atmadıkça kademli olarak savaşın yeniden başlayacağını ilan etti. Aynı sözleri 21 Eylül günü bizzat PKK’nin sahadaki bir numaralı komutanı Cemil Bayık’tan Kandil dağlarında küçük bir çadırda üç saat boyunca yaptığımız söyleşi esnasında duydum.
Bayık aynen şu sözleri sarf etti: “Savaşı Eylül sonunda başlatabiliriz. Savaş başlatma yetkisi bizdedir.” Ya Öcalan? “Aramızda iş bölümü var, önderliğimiz barış yapma yetkisine sahip,” yanıtında bulundu Bayık. Duyduklarıma inanamamıştım.
“Emin misiniz?” diye defalarca sorup durdum. Zira Türkiye’yi ve iktidarı derinden etkileyecek yeni bir durum söz konusuydu. “Evet” cevabını veren Bayık “zaten bu yönde açıklama yapacağız” dedi. Mülakatı yayınlamadan KCK’nin açıklamasını beklemeye karar verdim. Çünkü Türkiye’deki mevcut baskıcı iklimde böylesi bir haberin ilk aktarıcısı olmak savaşı ben çıkartıyormuş, körüklüyormuşum şeklinde lanse edilecekti.
Peki savaşın gerçekten yeniden alevlenme riski var mı? Son sözü Abdullah Öcalan söylemeyecek mi? KCK’nin açıklaması hükümeti sıkıştırmak için başvurulan bir taktikten öte bir şey olamaz mı? Ki şahsi kanaatim bu yönde. Ancak hükümetin somut adım atmadan geçirdiği her gün savaş riskini yükselttiği de ayrı bir gerçek. Tüm bunları 2000 yılından beri Türkiye’ye ayak basmayan Bayık’a sordum. İşte PKK’nin zihin dünyasına ışık tutan mülakattan önemli satır başları:
Al-Monitor: Kobane’deki durum barış sürecini nasıl etkiliyor?
Bayık: DAİŞ’in [Islami Devlet için kullanılan pejoratif isim] Kobane’ye yönelik saldırıları bize iki meselenin netleşmesini sağladı. 1. Türkiye’nin DAİŞ’le ilişkileri sürüp sürmediği. 2. Kuzeydeki [Türkiye’yi kastediyor] çözüm sürecinin sürüp sürmeyeceği. Ortaya çıkan Türkiye’nin DAİŞ’le ilişkilerini sürdüreceği [Türkiye’nin ABD liderliğindeki İslami devlete karşı kurulan koalisyona katılması PKK’nin bu görüşünü değiştirmedi] ve Kuzeydeki Kürt sorununu çözmeyeceği. Çünkü DAİŞ’in saldırılarına destek olan, Kobane’yi bu tarzda boşalttıran ve tampon bölgenin kurulması peşinde koşan Türkiye'nin DAİŞ’le ile ilişkilerini kesmesi mümkün değil. Çünkü DAİŞ Türkiye ile ilişkilerini belgeleyen bütün kirli çamaşırlarını açığa çıkaracak.
Al-Monitor: Türkiye’nin İslam Devleti’ne yardım ettiğini kanıtlayabilir misiniz?
Bayık: Bakınız, DAİŞ Kobane’ye saldırmadan iki gün önce Türk yetkilileri Kobane’den sorumlu YPG yetkilisini uyarıyor. Diyor ki [Suriye’de Türk toprağı sayılan ve Türk askerlerce korunan] Şah Sultan türbesine herhangi bir saldırınız olursa sizi vururuz. Yani ortada bir şey yokken bunu söylüyor. İkincisi Kobani saldırısı başladıktan iki gün sonra Türkiye’ye ait bir tren [IŞİD denetimindeki] Tel Abyad sınır kapısına gelmeden bir Arap köyü önünde duruyor, orada cephane ve silah boşaltıyor, tren hattı üzerinde DAİŞ’e veriyor.
Bunu bizzat görenler var. DAİŞ’in tankları Kobane’ye dayanmış durumda ve bu süreçte [Musul’daki Türk] rehineler meselesi güya çözülüyor. Bunlar birbirlerine bağlantılıdır hep. Türkiye [Kobane’ye geçişi sağlayan] Mürşitpınar kapısını açıyor, DAİŞ Katyuşa roketleriyle hem köyleri vuruyor hem şehir merkezini halkta panik yaratmak için. Musul’daki ele geçirdikleri Amerikan tanklarını kullanıyorlar. Türkiye kapıyı saldırının üçüncü gününde açıyor insanlar boşalsın Türkiye’ye diye. Zaten DAİŞ de bunu amaçlıyor.
Bu aslında işbirliği yaptıklarını gösteriyor. Çünkü Türkiye öteden beri tampon bölge oluşturmak istiyor. Amacı Rojava’daki Kürtlerin statüsünü önlemek. DAİŞ Kobane’yi boşaltarak, büyük kitle göçü yaratarak, Türkiye’nin güvenliği söz konusudur diyerek uluslararası güçlerin desteğini alarak bu tampon bölge meselesini pratiğe dökmek istiyor.
Al-Monitor: Çok üst düzey Iraklı Kürt yetkililer bana MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın geçtiğimiz günlerde KDP ve PYD’yi barıştırmak üzere arabuluculuk teklifinde bulunduğunu söylediler Bu bir çelişki değil mi peki?
Bayık: Hayır değil. Türkiye KDP ile ortak çalışıyor. Türkiye hep KDP’yi destekledi PYD’ye karşı. Şimdi akıllarınca PYD ile PKK’nin arasını açmak PYD’yi PKK’den uzaklaştırmak, kendilerine yakın gruplara eklemlemek, kendi Suriye politikalarına çekmek istiyorlar. Oysa PKK’nin içinde binlerce Suriyeli Kürt var.
Savaş boyunca 1500 Suriyeli Kürt Kuzeyde Türkiye’de şehit düştü. PKK’de yer alan bir çok Suriyeli komutan Rojava’ya geçti YPG güçlerini eğitmek ve DAİŞ’e karşı savaşta destek olmak için. Bu işler Türkiye’nin düşündüğü gibi parayla silahla olmuyor. İddia edildiği gibi YPG ve PKK arasında da gerginlik yok. Güney’de [Irak Kürdistan’ında] Kerkük’te, Şengal’de, Rabiya’da birlikte hareket ediyorlar. Rojava’ya tek sahiplik yapan PKK. Oradaki halk bizi kendisinden görüyor.
Al-Monitor: IŞİD’in elinde çok modern silahlar var? Zorlanıyor musunuz?
Bayık: Evet ellerinde Musul’da ele geçirdikleri Amerikan silahları var. Özellikle Amerikan yapımı tanklara karşı etkili silah yok elimizde. Biz dağ şartlarında savaşmaya alışığız. Simdi düz ovada savaşıyoruz. Ama biz kendimizi hızlı adapte eden bir hareketiz.
Al-Monitor: Barış sürecine dönecek olursak AKP’nin Kürt sorununu çözemeyeceği anlaşıldı dediniz...
Bayık: Öteden beri anlamıştık ama bu gerçek artık başka cevreler, çeşitli güçler tarafından da anlaşıldı. Önderliğimiz [Öcalan’ı kastediyor] üzerinde çok yoğun baskılar ve kendisine yönelik geliştirilen çok çirkin psikolojik savaş var. Önderliğimizi toplumun gözünden düşürmek için geliştirilen propagandalar var.
Al-Monitor: Biz tam tersine Öcalan’ın hiç bir zaman olmadığı kadar kamuoyu önünde meşrulaştığına tanık oluyoruz ama..
Bayık: Belki siz bunu hissetmiyorsunuz ama bunu bilenler var ve bize kadar yansıdı bu durum. Açıkça söylüyorum Türkiye derhal bu psikolojik savaş yöntemlerinden, önderliğimize dayatmalardan vazgeçmeli.
Al-Monitor: Bu iddialarınızı detaylandırabilir misiniz?
Bayık: Detayların tümünü vermek istemiyorum. Şimdi uygun düşmeyebilir. Ama önderimizin tutukluluk koşullarında en ufak bir değişiklik yok. Hatta son zamanlarda hasta kız kardeşi ziyaretine gidiyor, yeğeniyle birlikte öyle bir odaya konuyor ki nefes alınamıyor. Yeğeni itiraz ediyor, diyor ki 'buranın havalandırma sorunu var' önderin de nefes alma sorunu var. Verilen cevap ‘Burada görüşülecek, o kadar’. Üstelik görüşme saati bitmeden görüşme zorla sonlandırılıyor. Yani yeni hükümet önderimizi baskılayarak geri adım atmaya zorluyor. Özellikle müzakere konularında. Ama geri adım atmayacağını bildikleri için bunu savaş zemini yapmak istiyorlar.
Al-Monitor: Savaşı Türkiye mi istiyor diyorsunuz?
Bayık: Elbette. İstemeseydiler sorunu çözme yönünde çaba gösterirlerdi. Önderliğin koşullarını düzeltirlerdi, müzakerelerde üçüncü tarafın gözlemci heyet olarak yer almasını sağlarlardı, müzakere heyetlerin eşit şartlarda oluşmasını sağlarlardı. Sadece parlamentoya “terörü sonlandırma” yasası getirdiler. Onu da istemeye istemeye. Biz söyleme değil pratiğe bakarız. Hala müzakereye geçilmedi iş diyalog düzeyinde tutulmak isteniyor, buna da müzakere deniyor, halk aldatılmak isteniyor. Biz yıllardır diyalog yapıyoruz. Yıllarca Oslo’ya gidip geldik.
Al-Monitor: Siz de gittiniz mi?
Bayık: Hayır
Al-Monitor: Türk yetkilileriyle telefonda konuştunuz mu?
Bayık: Hayır. Güvenlik nedeniyle telefon kullanmıyorum. 2003 yılından beri.
Al-Monitor: Selahattin Demirtaş’ın cumhurbaşkanı adaylığı sürecinde Kürt siyasal hareketi epey zemin kazandı. Hayal edemeyeceğimiz kesimler onu sahiplendi. Siz bu söylemlerinizle sivil siyasetin önünü kesmiş olmuyor musunuz?
Bayık: Biz KCK yürütme konseyi olarak bu işin merkezindeyiz. Biz diyorsak çözüm yönünde hiç bir adım yok, yoktur çünkü bunu bizden fazla belirleyebilecek olan yoktur. Biz 40 yıldır mücadele ediyoruz, çok ağır bedeller ödedik. Binlerce savaşçımız ve kadromuz şehit düştü. Binlerce köy yakıldı yıkıldı. Binlerce insanımız faili meçhul cinayetlere kurban gitti. Bakıyoruz şimdi köy korucularının sayısı artırılıyor. Kalekollar yapılıyor. Askeri yollar yapılıyor. Biz ilan ettiğimiz ateşkese uyduk ama onlar uymadılar. Ve savaşı durdurmamızdan yararlanarak Rojava’da halkımıza karşı savaş başlattılar. Biz onlara süre verdik. Dedik ki Eylül sonuna kadar adım atmazlarsa savaş yeniden başlar.
Al-Monitor: “Başlar” mı diyorsunuz yoksa “başlatabiliriz” mi diyorsunuz?
Bayık: “Başlatabiliriz” diyoruz
Al-Monitor: Ama bunun için Abdullah Öcalan’ın onayı gerekmiyor mu?
Bayık: Savaşa biz karar veririz. Ateşkes bozma yetkisi bizde ve bizim yönetimimizde. Ama barışa, sürecin devamına Önder Apo karar verir. Onun rolü farklı bizimki farklı. Birbirini tamamlayan roller.
Al-Monitor: Önder APO barışa devam derse siz savaşmaya karar veremeyeceğinize göre son söz Apo’nun o halde?
Bayık: Öcalan bizim önderimiz. Biz bir önderlik hareketiyiz. Önderimize bağlıyız. Ama Türkiye adım atmadan önderlik “hayır savaşmayın” nasıl diyecek ki? Diyemez. Dese bile savaşçılar bunu kabul etmezler. Biz savaşçıları zor tutuyoruz.
Al-Monitor: Ateşkesin sürmesi için somut olarak Türkiye’den talepleriniz nedir?
Bayık: Önderliğimizin şartlarının değişmesi gerekiyor. Bu koşullarda müzakere olmaz, süreç daha fazla ilerleyemez. 2. Üçüncü bir tarafın gözlemci olarak kabul edilmesi gerekiyor. Sivil toplumdan olabilir, parlamentodan olabilir bir uluslararası güç veya kurum da olabilir. 3. Rojava’da DAİŞ’e verilen destek derhal kesilmelidir. Rojava barış sürecinin bir ayağı. Net.
Al-Monitor: Şengal’de sergilediğiniz başarıyla, DAİŞ’e karşı verdiğiniz mücadeleyle uluslararası platformda bunca takdir ve meşruiyet kazanmışken, terör listesinden çıkarılmanız ve Amerika ile YPG arasında işbirliği tartışılırken NATO üyesi Türkiye’ye saldırarak tüm bu kazanımlarınızı bir çırpıda yok etmiş olmaz mısınız?
Bayık: Hayır efendim. Biz zaten meşru bir hareketiz. Hiç kimse PKK’yi suçlayamaz. Biz bugüne kadar tek taraflı olarak 93’ten beri 9 kez ateşkes ilan etmişiz. 2013 Newroz’unda hiç bir pazarlık yapmadan elimizdeki tüm esirleri bıraktık. Savaşı durdurduk, gerillayı geri çektik. Kimsenin toprağına göz dikmiyoruz. Bağımsızlık talep etmiyoruz. Biz sadece kendi kimliğimizle, kültürümüzle, değerlerimizle özgürce demokratik koşullarda yaşamak istiyoruz.
Al-Monitor: Rojava’da savaşırken Türkiye’de yeniden ikinci bir cephe açmak biraz riskli değil mi?
Bayık: Biz kırk yıldır savaşıyoruz. Gerekirse de yıllarca savaşırız. Savaş dayatıldığı için savaşıyoruz. Kırk yıldan sonra herhalde teslim olacak halimiz yok. PKK’yi hesaba katmadan hiçbir güç Orta Doğu’da istediği stratejileri uygulayamaz.
Al-Monitor: Demokrasi diyorsunuz. Son dönemde PKK’nin gençlik hareketi diye kendisini tanıtan bir grup Güneydoğu’da bir çok okul yaktı. Bunun demokrasiyle bağdaşan yanı var mı sizce?
Bayık: Okul yakmak yanlış. Ama insanlarımız orada kendi imkanlarıyla okul yaptılar ve Kürtçe eğitim yapmak istiyorlar peki devlet bunu niye yasaklıyor? Gençlerde büyük bir öfke var. Biz bile bunları kontrol etmekte zorlanıyoruz. Okul yakmayın dediğimizde 'neden okullarımız kapanıyor' diyorlar. Büyük bir kopuş yaşanıyor. Son aydaki katılım düzeyi 93’teki katılım düzeyini aştı. 93’te ayda 1000’e yakın kişi katılırdı. Geçen ay 1200 kişi katıldı.
Al-Monitor: Hüseyin Çelik ‘artık Kandil’le de görüşebiliriz’ dedi. Davutoğlu başbakanlık koltuğuna oturur oturmaz barış sürecini sahiplenen önemli açıklamalar yaptı. İlk kez bir iktidar Öcalan ile müzakere ediyor ve bunu kamuoyuna ilan ediyor. Bunların hiç mi önemi yok? Üstelik 2015 genel seçimleri öncesinden hükümet neden savaşmak istesin ki?
Bayık: Evet hükümet hep bu güne kadar olumlu konuştu. Onlara yakın basın da bu iyimser havayı pompalıyor. Bu bir oyalama bir aldatma. Sanki Apo da iyimsermiş gibi yansıtılıyor. Oysa önderliğimiz görüşmelerde sürekli AKP’yi eleştiriyor. Sürecin içini boşaltmak istiyorlar ve istedikleri şekilde yürütmek istiyorlar. Amaçları neydi?
Yerel seçimleri kazanmak, cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmak ve şimdi de 2015 seçimlerini kazanmak. Seçimlere kadar savaşı başlatmak istemezler doğru. Ateşkes konumu sürsün istiyorlar ama bir takım basit şeyler dışında, hiçbir şey vermeden. 2015 seçimlerinden sonra tutumları değişebilir.