Hürriyet yazarı Mehmet Y. Yılmaz Ahmet Hakan saldırısını farklı bir perspektiften ele aldı.
İşte o yazı...
Suç işlemek için örgüt kurmak diye bir suç var, bunu artık Türkiye'de duymayan kalmamış olmalı.
Çünkü üç kişi bir araya gelip aynı şarkıyı söylese bile bazen savcılar bunu "örgütlü suç" kapsamına rahatlıkla sokabiliyorlar, mahkemeler de cezayı yapıştırıveriyor.
Ama İstanbul'da iki Sulh Ceza Hâkimi, Ahmet Hakan'ı darp etmek ve susturmak için bir araya gelen şahısların "suç örgütü" olmadığını düşünüyor.
Bu şahıslar, eski polis memuru Yaşar Kemal Gezer tarafından bir araya getirilmiş ve Ahmet Hakan'a "dersini vermek" amacıyla bir plan yapmışlar. Söz konusu eski polis memuru, bu emrin "reisten" geldiğini ve bunun için para alacaklarını da söylemiş. Sanıkların ifadelerine göre 100 bin lira!
Demek ki bu örgütün bir de finansörü var.
Örgütteki bir diğer eski polis, eylem talimatını vermiş. Şüphelilerden birisine de başka isimler adına üç telefon hattı temin
etme ve saldırının gerçekleştiği yerde keşif yapma görevi de verilmiş.
Demek ki yukarıdan aşağıya bir hiyerarşik yapı var, çete üyeleri arasında işbölümü var, emirler yukarıdan veriliyor, aşağıdakiler uyguluyor.
Bu kişiler aralarında defalarca toplanmışlar, plan yapmışlar, işleyecekleri suç için keşif yapmışlar.
Demek ki bir kereliğine tesadüfen bir araya da gelmemişler. Toplantılar yapmışlar, yukarıdan emirler almışlar, kendilerine para ve başlarına bir şey gelmeyeceğine ilişkin güvence verilmiş.
Nitekim bu süreç içinde gördük ki başlarına bir şey gelmeme güvencesini verenler sözlerinin de eriymiş! Adamlar aranırlarken Fatih Asayiş Bürosu'na gitmişler ama polisler onları gözaltına almak istememiş. Çetenin şefi "Gidin şimdi alırlar" deyince de bir daha denemişler, bu kez gözaltına alınmışlar.
Bütün bunlar bir tek şeye işaret ediyor: Bu bir suç örgütü. İsterseniz siz adına çete de diyebilirsiniz, aynı kapıya çıkar.
"Reis" diye adlandırdıkları bir amirleri var. O amir mafya örgütlenmesindeki "kaptanlara" benzer bir kişi aracılığıyla örgüt üyelerini bir araya getirmiş. Onlara para ve korunma vaat etmiş.
"Kaptan", "mafiozoları" toplamış, sevk ve idare etmiş.
Mafiozolar, aralarında toplantılar yapmışlar, suçu nasıl işleyeceklerini planlamış ve bunun için keşif de yapmışlar ve sonunda harekete geçip suçu da işlemişler.
Bundan daha âlâ örgüt olur mu?
Ama AKP hükümetinin yolsuzluk soruşturmalarından kurtulmak için icat ettiği Sulh Ceza Hâkimlikleri, önlerine gelen herkesi tutuklarken, bunları serbest bırakmış.
Öylesine serbest bırakmış ki "kaptan" konumundaki kişi için "adli kontrol–yurtdışına çıkış yasağı" kararı bile vermeye gerek görmemiş.
Neden acaba?
Dışarıda kalsın, delilleri yok ederek en tepedeki Reis'e ulaşılmasını önlesin diye mi?
"Adamlarını tutuklanmaktan bile koruyan" Reis'in o âlemdeki itibarı artsın diye mi?
Bundan cesaret alan başkaları da, beğenmedikleri diğer gazetecileri de dövsünler, yaralasınlar, öldürsünler diye mi?
Yoksa bu eli kolu uzun bir derin devlet yapılanması mı? O nedenle mi Reis'in kim olduğunun bulunması istenmiyor?
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ...