CHP İzmir Milletvekili Aytun Çıray'dan AKP'yi sarsacak çarpıcı iddialar...
Aytun Çıray, iktidar partisinde yaşananları “Paylaşım kavgasının neden olduğu Fetret Dönemi” olarak tanımladı.
Başbakan'ın kongre kararını değerlendirdi: Cumhurbaşkanı'nın adamları diye tanımlananlar tarafından Başbakan'a kumpas kuruldu. Rejim kendi evlatlarını tek tek yiyor
– Uğur Dündar (U.D.): Sayın Çıray, deneyimli bir siyasetçi olarak ortaya çıkan fotoğrafı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aytun Çıray (A.Ç.): Darbe, eğer anayasanın güç kullanarak ortadan kaldırılması ve yönetime el konulması anlamına geliyorsa o çoktan oldu bile. O yüzden ben Başbakan'ın istifaya zorlanmasını bir darbe olarak değil, çoktan yapılmış bir darbenin sonuçlarından biri olarak görüyorum. Darbe esasen Sayın Erdoğan'ın yeminine uymaması ve anayasayı askıya alması ile yapılmıştır. Darbe, Anayasa Mahkemesi'ne diskur çekilirken yapılmıştır. Davutoğlu'nu Genel Başkanlığa atarken yapılmıştır. Darbe, Erdoğan'ın, “Parlamenter rejimi bekleme odasına aldım”, “Rejimi de facto olarak değiştirdim. Şimdi bu yeni rejime uygun anayasa yapın” dediğinde ilan edilmiştir.
(U.D.): Yani olayın kökleri eskiye dayanıyor…
(A.Ç.): Yanınıza gelirken eski notlarıma baktım ve Mart 2015'te yaptığımız söyleşide size, “Gül, Davutoğlu, Babacan, Başçı ve Fidan birlikte hareket ediyor. Erdoğan'ı izole etme, yani izolasyon politikası uyguluyorlar. Artık AKP testisi çatladı” dediğimi gördüm. Bu yüzden Sayın Dündar, Ahmet Davutoğlu'nun indirilmesinde bir dizi faktörü iç içe ve karşılıklı etkileri açısından ele almak zorundayız. AKP kadrolarına kendi radikal ideolojileriyle uyumlu bir dış politika perspektifi sundu. Onun bu düşüncesi de onay gördü. Adım adım yükselmesi de bunu kanıtlıyor. Tayyip Erdoğan, Davutoğlu'nun 2014 Eylül'ünde AKP liderliğine onayını verirken, onun bu yönünü önemsedi ve daha önemlisi onu dizginleyebileceğini düşündü. Ancak Davutoğlu, entelektüel olarak egosu çok şişkin bir figürdü ve sessizce kendi gücünü inşa etmeye başladı. Fakat Erdoğan'ın buna rıza göstermeyeceği açıktı.
– (U.D.): Davutoğlu'nun Cumhurbaşkanı ile ters düştüğü ilk konunun 17/25 Aralık sürecinde açığa çıkan akçeli ilişkiler ağındaki bakanların Yüce Divan'a gönderilip gönderilmemesi olduğu biliniyor. Sizce Davutoğlu'nu istifaya zorlayan süreçte bu tür olayların da etkisi var mı?
PAYLAŞIM KAVGASININ NEDEN OLDUĞU BİR FETRET DÖNEMİ…
(A.Ç.): İşte bu sorunuz üzerine olayın adını koyabilirim artık: Paylaşım kavgasının neden olduğu Fetret Dönemi'dir. Aslında yaşadığımız bu olayın demokrasi tarihimizde eşi, benzeri yok. Cumhurbaşkanı'nın adamları diye tanımlananlar tarafından Başbakan'a kumpas kuruldu. “Pelikan dosyası” ile tehdit edildi Başbakan. Cumhurbaşkanı'nın kendi seçtirdiği Başbakan'dan habersiz kurultay kararı alıp, salon bile kiralattığı nerede görülmüş? Sondan bir önce yapılan ve Davutoğlu'nun yetkilerinin elinden alındığı MYK'yı biliyorsunuz…
– (U.D.): Örgütlere atama yetkisinin elinden alındığı MYK toplantısı…
(A.Ç.): Evet. Daha o toplantıda baskın bir olağanüstü kurultay kararı alınacaktı. Başbakan bunu önceden öğrendi ve bazı görüşmelerden sonra oraya gitti. Bu şantajla istifaya zorlamaktan başka nedir? Hükümet senin, parti senin, üç ay önce kefil olup seçim kazandırdığın adamı azlediyorsun!.. Davutoğlu'nun Obama'dan istediği randevuyu Dışişleri bürokrasisini kullanarak iptal ettiriyorsun!.. Başbakan, Sinirlioğlu'nu görevden almak istiyor, izin vermiyorsun!.. Bu yeni bir Fetret Dönemi, Bunalım Devri değil de nedir? Ama yanlış, yanlıştır. Daha rejim oturtulmadan kendi evlatlarını tek tek yiyor. Hiç görülmemiş şeyler neden oluyor? Davutoğlu, Sayın Cumhurbaşkanı'na nerede ayak bağı oldu acaba? Ne yaptı da bunu hak etti? Kimin ayağına bastı?
– (U.D.): Bir bildiğiniz mi var? Başbakan kimin ayağına basmış, ya da perde arkasında neler yaşanmış olabilir?
DAVUTOĞLU, YANDAŞLARIN RANT TEKERİNE ÇOMAK SOKTU
(A.Ç.): Başbakan AKP'nin yandaş müteahhitlerinin kamu-özel ihalelerinde elde edecekleri olağanüstü karlı şartları tehdit ediyordu. Binali Yıldırım'la Davutoğlu ilişkisindeki kamuoyuna ancak çok küçük kısmı yansıyan gerilimler bu tehditle ilgiliydi. Davutoğlu, grup toplantısında hırsızlıktan neden bahsetti ve sosyal medya şarlatanlarına çattı?.. Neden veda konuşmasında “gücün yozlaşması” dedi? Söyleyeyim: Ne zaman ki tüm yap-işlet-devret ve kamu-özel ihalelerinde bundan böyle Hazine garantisi yüzde 100'den en fazla yüzde 80'e indirilme çalışması başladı işte o zaman bardak taştı! Yandaş müteahhitlerin hepsi ayağa kalktı.
– (U.D.): Hazine garantisinin düşürülmesinin yandaş müteahhitlere vereceği zararı biraz daha açar mısınız?
(A.Ç.): Bu proje devletin altına sokulduğu zorunlu yükümlülüklerin yükünü azaltacaktı ama müteahhitlerin haksız kazançları azalacaktı. Adama, “Hastane yap korkma! Sana 1000 hasta garantisi veriyorum; 500 gelirse gelmeyen 500'ünü de ben devlet olarak garanti ediyorum” demişler. “Köprü yap korkma! 300 kişi geçse bile 1000 kişilik geçiş ücretin devletin garantisinde” demişler. Böyle böyle devleti 90 milyar dolar koşullu yükümlülük altına sokmuşlar. Yani işadamının karı halktan tahsil edilecek! Babacan-Şimşek bu hesabı Başbakan'ın önüne koymuşlar ve Sayın Davutoğlu bu projeye sahip çıktı. Davutoğlu son bakanlar kuruluna dosyaları getirerek ilgili bakandan ağır hesap sordu. Zira mevcut projelere verilen devlet ödeme garantileri ve Hazine borç garantileri Hazine'yi tam anlamıyla iflasa götürüyor. Hesap çok açık; Karayollarının yıllık toplam geliri 800 milyon TL. Sadece 3. köprüye ödemesi gereken yıllık garanti parası 800 milyon lira. Bir de şimdi buna İstanbul-İzmit Otoyolu ve köprüye ödeyeceği 900 milyonu ekleyin… İstanbul'a yapılan havaalanında olup bitenler Batı'da birkaç hükümeti yıkar! Belli ki Binali Bey çok eli açık davranmış! Ama müteahhitleri arkasına alan Binali Bey, Davutoğlu ekibini tasfiye etti. Yani Davutoğlu'nu Yıldırım çarptı!..
LONDRA, NEW YORK, İSVİÇRE VE DUBAİ'DE MALİKANELER…
– (U.D.): Peki sizin dile getirdiğiniz bu iddiaları AKP milletvekilleri görmüyorlar mı? Bu kadar iddiayı hiç olmazsa vicdanlarını tatmin etmek için bile olsa neden sorgulamıyorlar? Çünkü bu anlattıklarınız ne hukukla ne de dindarlıkla bağdaşıyor…
(A.Ç.): AKP, saray tarafından kendi güç maksimizasyonunu olabilecek en üst noktaya çıkaracak bir politik araç olarak kurgulandı. Bu kurguyu bozacak, yani tekere çomak sokacak her aktör, kendisine daha önce ne kadar yakın olmuş olursa olsun, gözünün yaşına bakmadan etkisizleştirildi. Abdüllatif Şener -ki ne kadar haklı ve dürüst olduğu kanıtlandı- Bülent Arınç ve daha kimler… Davutoğlu burada bir istisna değildir ve Erdoğan bunu olabilecek en yakıcı şekliyle Davutoğlu'na gösterdi. Kısaca saray, AKP'yi ve milletvekillerini tek adam rejimini kurmanın ve bu yolda giriştiği karanlık ilişkileri kamufle etmenin bir aracı olarak görüyor. Bu nedenle AKP'nin kendi kontrolünden çıkmasına asla razı olamaz. Allah, büyük çoğunluğunun namus ve şerefinden şüphe duymadığım AKP milletvekillerinin yardımcıları olsun.
– (U.D.): Çok şükür hepimiz Müslümanız ama, laik bir siyasetçi olarak bütün bu iddialarınızı hukuk yerine Allah'a havale etmiş olmanız doğru mu?
(A.Ç.): Ne demişti Erdoğan, “Laik olan devlettir, kişiler değil!..” Ben bu işi öbür dünyaya bırakalım demiyorum; laik bir siyasetçi olarak sonuna kadar hukukun peşindeyim. Ama bu hesap, bu dünyada verilse de verilmese de bir Müslüman olarak baktığınızda mesele nedir? Mesele din adına hırsızlıktır, yüce dinimizi ticarete ve siyasete alet etmektir, din bahanesiyle ahlaksızlığı ve sapıklığı meşrulaştırmaktır, din istismarıyla, Londra'da, New York'da, İsviçre'de, Dubai'de malikaneler, Singapur'da gökdelen sahibi olmaktır. Bütün bu faktörleri bir araya getirdiğimizde bazıları için iktidarı kaybetmenin siyasi-iktisadi cürümler serisinin ifşa olması anlamına geldiğini görürüz. Bu durumda AKP'nin en küçük hücresine kadar elde tutulması ve her an ortaya çıkacak yeni ihtiyaçlar doğrultusunda kullanılması saray için bir hayat memat meselesidir. Davutoğlu operasyonuna işte bu hayat memat meselesi açısından bakmamız gerekir: tabii sarayın bundan sonra peş peşe yapacağı bütün operasyonlara da…
OPERASYON MUHALEFETTEKİ HAREKETLİLİĞİ DE ÖNE ÇEKTİ
– (U.D.): Başbakan'a yapılan bu operasyon sadece ekonomik nedenlere mi dayanıyor? Hiç siyasi yönü yok mu?
(A.Ç.): Olmaz mı? Bu işin siyasi yönü çok daha önemli. Cumhurbaşkanı aslında bir başkanlık anayasası peşinde değil. Zaten Amerikan Başkanı'ndan yüz misli daha fazla başkanlık yetkisi kullanıyor. Onun aradığı şey, anayasa ihlalleri dahil işlediği cürümlerden gelecekte yargılanmamak ve bir ömür boyu başta kalacağı otokratik tek adam rejimine hukuksal kılıf uydurmak. Bunun için referandum veya erken baskın bir seçim yapmak istiyor. Ve bunu muhalefet kendini toparlamadan yapmak istiyor. Ancak Başbakan işi ağırdan alınca, düğmeye acilen basmak zorunda kaldı. Yeni genel başkanın seçilmesini beklemeden milletvekillerini çağırıp, anayasa ve içtüzük konusunda onlara talimat verdi bile. Zira MHP'de ortaya çıkacak bir değişimin domino etkisi yaratacağını düşünüyor.
Kaynak: Uğur Dündar / Sözcü Gazetesi