Ümit Kıvanç, 'Öldürmekle sindirmekle altından kalkamayacağınız öyle bir yenilgi hazırladınız ki kendinize, hepimizi yok etseniz de kâr etmez artık' diyerek AKP'ye tepki gösterdi.
Önce manzarayı oluşturan olgular:
• Halihazırda bu ülkede iktidarı ele geçirmiş kadro, girdiği kirli yoldan dönmesine elverecek fırsatları kaçırdı. Zaten istemedi, niyeti yoktu, falan, bunlar önemli değil artık. Eşik geçildi.
• Bu iktidara en azından son dört-beş yılda elebaşılık etmiş insanlar herhangi bir iktidar değişiminde mutlaka yargılanacak. Çünkü büyük suçlar işlediler ve öyle görünüyor ki, daha da işleyecekler.
• Bugünkü muktedirlerin yargılanması için öyle devrim niteliğindeki dönüşümler de gerekmeyecek. Baskısı sömürüsü hilesi olağan standartlarda bir merkez sağ iktidar bile bugünün pisliğini temizlemeden iş göremeyecek.
• Recep Tayyip Erdoğan'ın ustalıkla, kendine yakın herkesi, suç ortağı kılarak soktuğu yörünge, sabit bir yörünge değil. Çekimine kapılıp etrafında döndüğü o şey, mutlak iktidar mıdır, hırsın özü müdür, artık her neyse ona her turda giderek yaklaşan, sonu kaçınılmaz çarpışmaya, infilaka götüren bir yörünge.
• Erdoğan, böyle bir yörünge üzerinde seyahatin ancak mutlak bir gerilim ve düşmanlık, dolayısıyla bir tür savaş ortamında sürdürülebileceğini ve mutlak bir sonu olduğunu iyi kavramış, bunun gereklerini çok iyi bilen bir lider.
• Toplumun keskin hatlarla ikiye bölünmesinden en çok kazançlı çıkacak özne o. Tek koşulla: halk çoğunluğunun ve silahların kendi tarafında bulunması.
• Şu anda bu çoğunluğa sahip olduğunu düşünüyor ve icabında bu çoğunluğu azınlığın üzerine sürerek, kan dökerek, dehşetle, yıldırmayla üstünlük kurmayı göze alabileceğini birkaç sembolik olayda gösterdi, kanıtladı.
Normal bir parlamenter-demokraside, "bana oy veren kitleyi evde zor tutuyorum" sözünü söyleyen insanın politika yapma ehliyeti olmaz.
• "Esnaf gereğinde polis olur, alperen olur" da aynı şey. 17 Şubat gecesi Kadıköy'de dükkânının camına kar topu geldi diye değerli bir insanı, demokrat eylemci, gazeteci Nuh Köklü'yü bıçaklayarak öldüren esnaf, şüphesiz özellikle cumhurbaşkanı marifetiyle oluşturulan ortamın tesirinde, belki de doğrudan ürünü.
Gezi'nin eli palalısı veya Kocamustafapaşa'da "yarın burada cesetlerinizi sayamazsınız!" diye böğüren şahsiyet, sadece basit birer ilham kaynağı olarak görülemez.
• İç Güvenlik Yasası'yla polisi daha rahat öldürür hale getirme, anlaşılan, işin daha resmî, daha denetimli, istenirse gaddarlaştırılacak, istenirse dizginlenecek yanı olacak.
Öbür tarafta, "icraat" şevki ve serbestliği, esnafı şusu busu, her türlü gönüllü katil için geçerli olacak.
HIRSLA HARS MEDENİYETE KARŞI
Manzarayı gördük, sorulara geçelim. Sorum, medeniyet şahlanması teorisyeni Ahmet Davutoğlu'na: Kastettiğiniz medeniyet bugün bu yaşadığımız gibi bir şey midir?
Gencecik bir kadın vahşice öldürüldüğünde, ona sahip çıkalım mı çıkmayalım mı diye liderin iki dudağına bakılan, sevmediğiniz insanlar sahip çıkıyor diye bin tereddüt geçirilen, buradan doğan kararlılık açığını kadın hakları savunucularına hakaret ederek liderinizin gidermeye çalıştığı, siz Meclis'te muhalif milletvekillerine -kadınlara da!- elinize geçirdiğiniz her şeyi silah edip saldırırken, daha önce palalı saldırgana, "cesetlerinizi sayamazsınız!" diye haykıran mensubunuza gösterdiğiniz teveccühten cesaret alan, "alperen olma" teklifinizi ciddiye alan esnafın kartopu oynayan insanı bıçakladığı...
Yoksa bizi böyle teker teker değil de, Maraş'ta, Çorum'da, Sivas'ta olduğu gibi, tekbirler eşliğinde topluca katledeceğiniz bir durum mudur o meşhur medeniyetiniz?
Birileri "çağdaş uygarlık seviyesi" diyerek canımıza okudu, memleketin onca zengin dillerini, kültürlerini katletti, bizi cahil bıraktı, ses çıkarınca astı, kesti, işkencelerden geçirdi onyıllarca; şimdi de siz "medeniyet" diye diye mi katledeceksiniz bugünümüzü ve istikbalimizi?
Maksadınız, bu toprakların kadim halklarını temizlemede ve mallarını mülklerini bölüşmede işbirliği ettiğiniz düşman kardeşlerinizle beraber millî ve dinî eğitimleriniz aracılığıyla kırıntısını bile tatma şansı vermediğiniz medeniyet kavramıyla ilişkimizi İslâmî usullerle kesmek mi?
ARAYA BETON DÖKTÜNÜZ, MESAJ DUYULMUYOR
İstemiyoruz hoca, o medeniyeti! Yalanlığı daha ağızdan çıkmadan anlaşılan laflar, çıkarları gizlemek için ulvîleştirilmiş teraneler, inşallahlara maşallahlara bulanmış sahtekârlıklar istemiyoruz.
Verebilecek başka şeyiniz de yok. Gösterebileceğiniz başka hüner yok. Allah'la ilişkiniz, dökülen tonlarca betonun, istiflenen dolarların altında kaldı; çimentoya musluk suyu yerine zemzem katınca çok katlı günahlarınız minik sevimli ibadethaneler haline gelmedi; o sarayın hesabını verebilmek için peygambere yalan söylemek dışında şansınız kalmadı; gerçi zaten onunla münasebetiniz menfaat için hadis cımbızlamaktan ibaret, siz ikinci Sırat Köprüsü ihalesini Cengiz İnşaat'a verme derdindesiniz; Zülfikâr'ı esnafın elindeki bıçak diye tahayyül ettiğiniz için "biz de Ali'yi seviyoruz" diyorsunuz, kastettiğiniz de Ali Ağaoğlu. Biri kitabınızı ters çevirmiş hoca, ne kadar zulmedersen o kadar sevaba gireceğin yazılı ayet yok; "cennet kapısı riyakârlıkla açılır" diye hadis yok, sizi kandırmışlar. Velhâsıl, medeniyet falan yok, hoca.
Yazının tamamı için tıklayınız...