Aras Onur, “İnsanları kirletebilirseniz bulaşmasını önlemek, kirletmek kadar kolay değil” dedi.
Ünlü şair Birgün'den Gülsen Candemir'in sorularını yanıtladı.
İşte o röportaj...
İlk şiir kitabınızla ikincisi arasında 10 yıl var? Arada neler yaptınız?
Edebi faaliyetlerime ara vermedim. O süreçte hem şiirlerimi demledim hem de tiyatro oyunları, öyküler, kısa film öyküleri, hatta bir roman yazıp ikincisinin hazırlığına başladım. Nekahetle değil, demlenmeyle geçen süreyi yeterli bulup yeni bir yayın takvimi oluşturmaya karar verdim.
Şiirlerinize bir öyküye saklanmış özlem duygusu egemen. Özleme de sevda… Sevdalarınız neye?
Her ne kadar bunu tümüyle kabullenebildiğimi düşünmesem de hiçbir duygunun nesnesi ya da öznesi olmadığına inanmak istiyorum. İnsanın bir bütünde onu canlı kılan her şeyle bir ahenk içerisinde yaşadığını düşünüyorum. Yaşamı bütünlük algısıyla yorumlamak, bütünlüğe bir güzelleme yazmak istiyorum. Sevdamın canlılıktan başka öznesi yok.
Şiirlerinizde dün-bugün-yarın üçlüsünü tek bir an gibi işliyorsunuz. Günlük yaşamınızda da bunu başarabiliyor musunuz?
Zaman algımla ilgili bir sorun var. Zihnimde geçmişin, daha geçmişten ayırt edici bir özelliği yok. Bu da beni, özellikle zihinsel sorgulama sürecinde geçmiş ve bugün diye ayırabileceğim bir şey olmadığı sonucuna erdirdi. Dün, bugün ve yarın aynı anın içinde, çehrenizi nereye döndüğünüzle ilgili birer atıf.
Şiirlerinizde korkuların temizlenmesiyle ilgili kurgularınız ağır basıyor. Korku insanı kirletiyor mu?
İnsan doğasının anahtarı güven duygusu. Güveni kirletebilecek yegâne güçlü duygu da korku. Korku kuşkuyu, uzaklaşmayı getirir; bir ağır silah gibi güven duygusunu yerle bir eder. İnsanın canlılığına ilişkin güveni sarsmak istiyorsanız korku serpmeniz yeterli olur. Bu yüzden kir, benim için korkuyla vücut bulan bir kavram. Kir hızlı bulaşır. İnsanları kirletebilirseniz bunun bulaşmasını önlemek, kirletmek kadar kolay olmuyor. Temizlemek, kirletmekten daha çok emek, duygusal ve zihinsel sıçrama isteyen bir süreç.
Temizlenmeye de yaralı dokunuşların ilaç olabileceğini söylüyorsunuz. Kir kiri mi temizleyecek?
Yara almak bana dil öğrenmek, alfabe uyuşturmaya çalışmak gibi geliyor. Kirden ve temizlikten bahsedeceksek o kiri görüp tanımalıyız. Yaralar insana bu dili öğretip, insanı kendisiyle ve canlılığıyla ortak bir paydada buluşturuyor. Elbette kir taşıyor; ama insanın kendi yaralarına bile nasıl dokunması gerektiğini onlardan öğreniyoruz.
Şiirlerinizde yaşamsal acıların feryadı var. İnsanların acısından pay alıyor musunuz?
Dünyada bir huzursuzluktan bahsettiğimiz sürece metinler üretip şiirler yazarak feryat etmem kaçınılmaz. Ben sözcük kullanıyorum, bir diğeri tuvale işliyor, öteki ezgilere yüklüyor. Acıdan pay aldıkça acı adına konuşup onu seslendiriyoruz.
Parna şiirinizde “gururunuza yediremediğiniz lokmaları evhamlarınıza kilitlersiniz” diye bir dizeniz var. Gurur ve evham?
Parna sözcüğü bana insanın ellerinden ve ayaklarından kilitlendiği prangaları anımsatıyor. Belki var olma sürecimizin olmazsa olmazı olan; ama insanın çokça üçüncü ayağı olarak kullanma tuzağına düştüğü egoyu doyurup tatmin ettikten sonra bunu bir destek değil, salt bir araç olarak görmeyi başarmalıyız. İnsanın en uzun ve zorlu yolculuğu bu olabilir. Bağırmaya başlayan ego yanına kendi vahametini çağırıyor: evham! Şişkin bir egonun büyüttüğü gurur, evham besletiyor. Egoyu ve gururu yeniden bayındır edebilmek için kaybetme kaygısından arınmak gerekli. Üstelik evhamlarınızın gururunuzla kurduğu ortak tuzaklar o kadar tutarlı ki zihin süzgecinden rahatlıkla geçebiliyor. Sezgilerimize de söz hakkı tanıdığımızda bu tuzaktan sıyrılabiliyor, zerrelerimizde aydınlığı hissedebiliyoruz.
Gülsen Candemir / Birgün.net
RÖPORTAJIN DEVAMI İÇİN TIKLAYIN...