TOBB Üniversitesi öğretim üyelerin yaptığı akademik bir çalışmada Türkiye’nin basın ve ifade özgürlüğü konusunda yaşanan bilanço ortaya kondu.
Rapora göre ayrıca bir yıl içinde tam 392 gazeteciye Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaret gerekçesi ile dava açılırken, Türkiye’de 1 Kasım seçimi öncesi yayın yasakları yeni bir boyut kazandı.Özgürlük Araştırmaları Derneği’nin yayımladığı 'Basın Özgürlüğü Raporu' çarpıcı sonuçları ortaya koydu.
TOBB Üniversitesi’nden Dr. Burak Bilgehan ve Dr. Başak Yavcan’ın imza attığı Basın Raporu’nda Twitter ile ilgili ifadeler şu şekilde yer aldı:
“Twitter konusunda karşımıza vahim bir tablo çıkmaktadır. Twitter tarafından açıklanan şeffaflık raporlarına göre, 2012 senesinde Türkiye’de mahkeme ve devlet kurumlarından gelen 7 adet içerik sildirme talebi oldu. Bu rakam, 2013 senesinde 9’a, 2014 senesinde ise dramatik bir artış göstererek 663’e çıkmıştır. 2015 senesinin ilk 6 aylık verilerine göre, Türkiye’den Twitter’a 718 adet içerik sildirme talebi ulaşmıştır. 2015 yılı içerisi dünya çapında Twitter’a en çok içerik sildirme talebiyle başvuran devlet Türkiye devletidir.”
"Yasanın muğlak çerçevesi basın özgürlüğünün önünde büyük bir engel"
Gerek gözaltına alınan gerekse cezaevindeki gazeteciler konusunda son yıllarda Türkiye'nin dünyada en kötü durumdaki ülkelerden biri durumunda olduğu ifade edilen raporda,
“Medya mensupları, Terörle Mücadele Kanunu ve Türk Ceza Kanunu’nda belirtilen maddeler gereğince gözaltına alınmakta, tutuklanmakta ve yargılanmaktadırlar. Bunlardan en önemlisi 1991 tarihli Terörle Mücadele yasasıdır. Bu yasa Avrupa Birliği üyelik sürecindeki reformlara rağmen hala gazetecilere yönelik baskılara temel teşkil etmektedir. Yasaya göre devlet yetkilileri belli ideolojik fikirleri yayan, ayrılıkçı propaganda yapan, devlet kurumlarına hakaret eden yayınları yasaklamak ve yayın sahipleri ve gazetecileri cezalandırmak konularında geniş yetkilerle donatılmıştır. Yasanın geniş ve muğlak çerçevesi basın özgürlüğünün önünde büyük engel teşkil edecek şekilde uygulanmasına imkân sunmaktadır.” değerlendirilmesinde bulunuldu.
"Gazetecilere açılan davalar 2015 senesinin ilk yarısında da devam etti"
Hapisteki gazetecilerle ilgili olarak Gazetecileri Koruma Komitesi tarafından dünya genelinde tutulan istatistiklerle oluşturulan rapora göre, 2013 yılında dünya genelinde tutuklu bulunan 211 gazeteciden 40’ı Türkiye’ olduğu kaydedilirken, “2013’de gözaltına alınan gazeteci sayısı 39 iken 2014 yılında 72’ye çıkmıştır. BirGün, Bugün, Cumhuriyet, Evrensel, Sol, Taraf, Aydınlık, Ulusal Kanal, Zaman Gazetesi’ne ve 60 gazeteciye 17 -25 Aralık operasyonunu haberleştirdiği, köşesine taşıdığı için ceza ve tazminat davası olmak üzere 100’ün üzerinde dava açıldığı açıklanmıştır. Gazetecilere açılan davalar 2015 senesinin ilk yarısında da devam etmiştir. Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç, 31 Mart 2015 günü adliyedeki odasında rehin alınan ve akabinde infaz edilen Savcı Mehmet Kiraz’ın resimlerini yayınladıkları gerekçesiyle, 12 gazeteden 21 gazeteciye her biri için 7,5 yıl hapis istemiyle dava açıldığını ve aynı haberden dolayı 39 gazeteye Basın İlan Kurumu tarafından ilan cezası verildiğini belirtmiştir.” ifadesine yer verildi.
"Bir yıl içinde tam 392 gazeteciye Erdoğan'a hakaret gerekçesiyle dava açıldı"
Can Dündar ve Bülent Keneş’ten de söz eden Basın Raporu’nda “Öte yandan, 7 Haziran seçimleri öncesi Suriye’ye silah ve askeri mühimmat taşıdığı ve Milli İstihbarat Teşkilatı’na ait olduğu iddia edilen TIR’ların görüntülerini yayınlayan Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar hakkında Terörle Mücadele Kanunu çerçevesinde soruşturma başlatılmış ve 42 yıl hapis istemiyle dava açılmıştır. Uluslararası kamuoyunun ilgisini çeken başka davalar da mevcuttur. Today’s Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Bülent Keneş, Twitter üzerinden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği gerekçesiyle 21 ay hapis cezasına çarptırıldı. Türkiye Yayıncılar Birliği’nin 2015 yılı Basın Özgürlüğü Raporu’na göre, Haziran 2014 ile Haziran 2015 tarihleri arasında 392 yayıncı ve yazara Erdoğan’a hakaret gerekçesiyle dava açıldı.” denildi.
"Doğan davası, yasal çerçevenin sınırlarını zorlar nitelikte"
2015 yılı Eylül ayında en büyük medya gruplarından Doğan Medya Grubu’na Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından açılan dava için ise “Yasal çerçevenin sınırlarını zorlar niteliktedir. Grup bünyesinde yer alan gazete ve televizyon kanalları hakkında 29 Ağustos günü Siirt’te şehit düşen askerlerin fotoğraflarını sansürsüz yayınladığı ve Cüneyt Özdemir’in kamuoyu tarafından ‘kırmızı fularlı kız’ olarak bilinen ve daha sonra PKK’ya katıldığı iddia edilen Ayşe Deniz Karacagil ile yaptığı röportajı yayınladığı gerekçesiyle soruşturma başlatılmıştır. Soruşturmanın dayandırıldığı suç ise ‘terör örgütü propagandası’ yapmak olmuştur.” ifadeleri yer aldı.
"1 Kasım öncesi yayın yasakları yeni bir boyut kazandı"
İpek-Koza Holding ve medyasına yönelik kayyum atanarak el koyma operasyonundan önce yayımlanan Basın Raporu’nda ‘muhalif’ medyaya yönelik ise şu ise değerlendirmede bulunuldu: “1 Kasım 2015 tarihindeki erken genel seçimler öncesi, yayın yasakları yeni bir boyut kazanmıştır. 8 Ekim günü, abonelerine televizyon hizmeti sağlayan Digitürk isimli platform, Bugün TV, Kanaltürk, Samanyolu TV, S Haber, Mehtap TV, Irmak TV ve bir çocuk kanalı olan Yumurcak TV’yi listesinden çıkarttığını açıklamıştır. Açıklamada, kararın yasal zorunluluk neticesinde alındığı ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına bağlı olan 'Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosu' tarafından talep edildiği dile getirilmiştir. Bununla beraber aynı kanallar, ayrı bir tüzel kişiliği olan ancak tamamı devlete ait olan TÜRKSAT A.Ş.’ye bağlı platformlardan da çıkartılmıştır. Ticari gerekçeler öne sürülmüştür. Böylece, bahsi geçen televizyonların yayınları doğrudan yasaklanmasa da, siyasal iktidar müdahalesiyle dolaylı olarak yaygın bir izleyici kitlesinin erişimine kapatılmış oldu.
"Yayın yasaklarında keyfi bir irade uygulanıyor"
RTÜK’ün, regülasyondan ziyade basın özgürlüğüne müdahale etme eğiliminin göze çarptığı vurgulandığı çalışmada ayrıca “Kanunda geçen ‘milli güvenliğin açıkça gerekli kıldığı hallerde’, ‘kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması kuvvetle muhtemel olduğu durumlarda’ gibi ifadeler yayın yasakları için keyfi bir irade uygulamasını meşrulaştırmaktadır. Bunun yanı sıra, milli ve manevi değerlere, toplumun ahlak yapısına ve aile değerlerine uygunluk gibi kavramlar da sübjektif yoruma ziyadesiyle açıktır. Medya Tekzip Merkezi’ne göre Gezi Protestoları’nın başladığı 31 Mayıs 2013 tarihinden raporun yazımının yapıldığı 18 Ağustos 2015 tarihine kadar geçen sürede RTÜK’ün uyguladığı para cezası aşağıdaki gibidir. Görüldüğü üzere, AKP hükumetiyle Gezi Protestoları, 17/25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturması ve Suriye politikaları dolayısıyla ters düşen televizyon kanalları ilk beş sırada görülmektedir ve toplam 208 adet para cezasına maruz kalmışlardır.” satırları yer aldı.
"Gezi ve 17 Aralık'tan sonra medya patronlarına orantısız vergi cezaları"
Raporda ayrıca “Basın Kuruluşlarının Devlete Sağladıkları Gelir Miktarı ve Keyfilik Medya sektörünün siyasal otorite ile olan karmaşık mali ilişkilerinin tek boyutu elde ettiği gelirin niteliği ve keyfiliği değildir. Medya sahiplerininvergi mükellefiyetleri de onların sahip olduğu medya kuruluşlarının siyasi pozisyonundan etkilenmekte veya bu pozisyonu etkileyebilmektedir. Özellikle Gezi Protestoları ve 17/25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturmalarından sonra medya patronlarına yönelik orantısız vergi cezaları, idari tedbirler veya keyfi vergi afları sıkça gündeme gelmiştir.” değerlendirmesinde bulunuldu.
Kaynak: cumhuriyet.com.tr