Olmayanı bahane etmek

27 Nisan 2016 - 13:32
Emperyalizm, ortaya attığı aşağılık yalana herkesi kolayca inandırabilecek kadar beceriklidir. Bunu belli menfaatler karşılığında kendisine sadık ve kendisi kadar marifetli kişilere ve kurumlara söylettirir. Bu kişi ve kurumları, insanların sinir hücrelerini idare eden kontrol noktalarına yerleştirdi mi, hedefine odaklanmış kararlı bir toplumu dahi durdurabilir,  birbirine düşürüp güçsüz bırakarak yolundan da saptırabilir.

TBMM’ye ‘gazi meclis’ denir. Çünkü yurdumuz düşman işgalinden kurtarılırken savaşta atılan mermi, barışta söylenen söz, çay boyunda kaybolan öküz, kul hakkı yiyen hırsız, vatana ihanet eden soysuzla ilgili hesap burada yapıldığı içindir. Ayrıca yanmış yıkılmış ülkeyi, tükenmiş milleti yeniden ve medenice inşa edecek her düşünce ve plan burada önemsenerek görüşüldüğü içindir. Ayrıca hâkimiyetin kayıtsız şartsız millete ait olduğu ile ilgi yasalar burada konulduğu içindir.

Bu sorumluluğu yerine getiren TBMM, bu haliyle milli egemenliğin sembolü ve demokratik devletin ilk sırada yerini almış kurumudur. Ülkenin geleceğini, gelişen demokratik yasalarla sonsuza kadar ıslah etmeyi kendisine görev belirlemiş bu kurum, kuruluş gününün anlamlı anısını da ülkenin geleceği olarak gördüğü çocuklarına bayram olarak armağan etmiştir. Birleşmiş Milletler de özgünlüğünün öneminden ötürü o da bu bayramı bütün dünya çocuklarına tavsiyede bulunmuştur. Kanada başta olmak üzere dünyanın en uygar bazı ülkeleri, Atatürk’ün eseri 23 Nisan’ı çocuklarıyla birlikte ama tıpkı Türk insanının sevgi ile dolu yurtsever olanları gibi milli şuurla kutlamaktadırlar.
             
23 Nisan’ın bugüne kadar milli şuurla kutlandığı ülkemizde ise AKP’nin oğlanın da kızın da kendilerinde olacağı kadar kadrolaşmasını fırsat bilen Tayyip Erdoğan, kişisel ihtiraslarına yenik düşen iradesini millete egemen kılmanın arayışındadır. Bu arayışında, demokrasinin ve millet iradesinin vücut bulduğu TBMM’yi de kendisini hedefine kadar taşıyacak tren bellemektedir.
 
Yani Erdoğan, milli iradenin sembolü olan meclis üzerinden salt kendi kişisel iradesini millet iradesinin yerine ikame ederek, kayıtsız şartsız tek egemen güç olmak istiyor. Bunu başarabilmesi için, bir hayalden ibaret olsa da kendisini milli iradeyi yolundan kaldırması gerektiğine inandırmış bulunmaktadır. Nereden mi biliyoruz? İçeride şiddetten beslenen örgütle yapılan mutabakatlardan tutun da dış politikada ülkeyi yalnız bırakıp itibarsızlaştıran münasebetlerine varana kadar, hemen her konuda meclise müdahale etmesinden veya tamamen baypas etmesinden biliyoruz.
 
Gelelim milli iradenin ‘kutlu doğum haftası’ gibi etkinliklerle devreden çıkarılması için nasıl çalışıldığına:          
 
Tarih bir bilimdir, bilim yöntemi de katidir. Allah’ın elçisi olduğunu, Kuran öğretisiyle onun emirlerini getirdiğini söyleyerek, insanlık tarihinin bin beş yüz yılını etkileyen Hz. Muhammed'in doğum gününü bırakın tarihçiler belirlesin, devletten maaşlı iktidarların borazanlığını yapan imamlar değil.
 
Biz İslam’ı, Allah’ın kullarına armağanı olan barıştan ve huzurdan yana ne varsa hepsinin bir manzumesi olarak biliyoruz. Bunların hepsi hukuki ve felsefi kavramlardır. Bunlar da bilimdir, bunları da hukukçulara ve filozoflara bırakmak gerekiyor, yine imamlara değil. İslam’da din adamı diye bir mevki ya da sınıf yoktur. İmam, bir ritüel olan namazı kıldırandır. O da dinin emri değil Türkiye Cumhuriyeti kanunlarının ilgili madde ve yönetmelikleri gereğidir. İslam namazı, orucu, haccı değil adaleti getirdi. Çünkü namaz, oruç, hac ve benzeri ritüeller İslam’dan binlerce yıl önceden de vardı.
 
İnsanlar ne kadar çok okuryazar olursa, tarihi, hukuku, felsefeyi kolaylıkla öğrenecek ve anlayacak derecede bilgili ve kültürlü olurlar. Dolayısıyla Kuran’ı okuyup İslam’ı bütünüyle öğrenebilecek ve kavraya bilecek durumda olurlar.
 
Haddini bilmez bir sözde profesörün “Okuryazar sayısı arttıkça bana afakanlar basıyor” demesinin altında yatanı şimdi daha iyi anlayabildik mi?
 
Kutlu doğum haftası, Müslüman dünyanın hiçbir yerinde yoktur. Ülkemizde son yıllarda dayatılan ve bir teamüle dönüştürülen bu söylem, bir ‘toplumu dönüştürme projesidir’. Milletimizin binlerce yıllık tarihinde benimseyerek yaşadığı geleneklerini unutturmak amacıyla ikame edilmeye çalışılan art niyetli bir girişimdir. Olmadığı halde varmış gibi bir algı yaratarak bu hurafelerle milletimizin ulusal bilincini ve genel kültürünü enemektir amaç.
 
Asıl ürkütücü olan ise bunun 23 Nisan’a denk getirilmesidir. 23 Nisan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kurulduğu gündür. Bu topraklar üzerinde uyanarak bağımsızlık mücadelesini başlattığımız gündür. Etnik ve inanç farklılıklarımız ne olursa olsun işgalcilerin bizi bölerek kolay yutulur lokma haline getirmesine rest çektiğimiz gündür. Et ile tırnak olmuş bedenlerimizle, birbirine karışıp hepimizin harmanı olmuş kültürlerimizle ve insanlık onurumuzla birlikte sonsuza kadar yaşayabilmek için bir hukuk devleti olmaya karar verdiğimiz gündür.
 
İçerdeki ve bağlantılı oldukları dışarıdaki haramiler gücünü hukuktan, adaletten alan, milli iradenin hakim olduğu bir kanun devleti olan Türkiye’de gemisini yürütemezler. Ancak milli iradenin de meclisin de göstermelik olduğu bir Türkiye’de yürütebilirler gemisini.
 
Türk milletinin sinir uçları demokrasiye ve milli iradeye karşı büyük bir hassasiyet kazanmıştır. Bunu bilen tasarımcılar milletin beyninde sinirleri kontrol eden merkezleri işgal ederek, oradan sinir uçlarındaki milli aidiyete, demokrasiye, onura ve bağımsızlığa olan bütün hassasiyetleri yok etmeye çalışmaktadırlar. İşte o yüzden ne tarihte ne de dinde yeri olmayan ‘kutlu doğum haftası’ gibi bir beyin yıkama planını, ‘23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı Haftasına’ denk getirmiş bulunmaktadırlar.     
 
Siyasal İslam, gücünü ve ilhamını Kuran’dan değil ihtiraslarının peşine düşmüş imansız zorbalardan ve dünyanın nizamını çıkarlarının gerektirdiği gibi şekillendiren kürenin maliklerinden alır. O yüzden, görüldüğü gibi birleştirici değil ayrıştırıcıdır. Türkiye’deki kutlu doğum haftası ebeleri de Hz. Peygamber 23 Nisan’da doğduğu için değil ihtişamlarını toplumun cehaletinden aldıklarından ve cahil halkı kolay organize ettiklerinden, bu yönleriyle de demokrasiden çok diktatörlerin işine yarayacaklarını bildiklerinden dolayı bu ‘yüzü pek hizmete’ girişmişlerdir.
 
Yaptıkları, bir hafta bir ay değil, bir mevsim boyunca abrakadabra lakırdılarıyla bilinçsiz kitleleri uyutmaktır.
 
Gerici iktidar, millet olma bilincini veren 23 Nisan’ı stadyumlarda, meydanlarda coşkuyla kutlamayı çocuklara kapattı. Onun yerine tarikat şeyhleri laik ve demokratik gelişmişliğimize küfrettirmektedirler, yediden yetmişe oralara doldurdukları müritlerine.
 
Mürteci iktidar, çocuklarımızı her yönden korumaya alan, onları evrensel bilgilerle donatıp geleceğe hazırlayan 23 Nisan felsefesini ve Cumhuriyetin milli eğitim politikasını terk etti. Kendisine lazım olacak dindar ve kindar bir nesil yetiştirmek arzusunda olduğunu ispatladı. Bu amaç doğrultusunda yeni eğitim politikaları oluşturdu. Bunlar yetmezmiş gibi yurt genelinde eğitim adı altında çocuklar üzerinde ırzına geçmek de dâhil her türlü insanlık dışı güdülerini organize bir şekilde uygulayabilecekleri yasal ve göz yumulmuş yasadışı kişi ve kurumlara peşkeş çektirdi.
 
Diyanet İslam’ı Kuran’dan soyutlayıp iktidarın paspası yapınca, Erdoğan ‘üç yetmez beş çocuk yapın’ dedi. Türkiye haritası tek renk olmaktan çıktı. AKP’ye oy veren bölgeler diğer bölgelerden ayrılarak siyahlaştı. Siyahın hakim olduğu bölgelerde milli iradenin yerini Erdoğan’ın buyruğu aldı. Kütüphaneler içindeki kitaplarla birlikte hokus pokus oldu. Adaletin tecellisinden umut kesildi. Ebeveynler çocuklarını Ensar’a ve KAİMDER’e emanet edip makarna kuyruğuna girdi.
   
Her 23 Nisan’da istiklali tam, muasır medeniyet seviyesine ulaşmış ve her gün yenilenen umutlarla geleceğe bakan bir millet olmak vardı ya!
 
O milletle beraber 23 Nisan’da uyanışa geçen doğanın kırlarında öbek olmuş, serpilmiş çiçekler gibi kaygısızca ve umutla geleceğe hazırlanan, okul bahçelerini, sokakları ve meydanları gül yerine tomurcuk bedenlerinden bir gülistana çevirdikleri çocuk olmak vardı ya!      
 
Yazık ki milli iradenin yerine Erdoğan’ın ihtirasları, 23 Nisan’ın yerine de kutlu doğum haftası ikame ediliyor. Yetmeyince de ‘Baston olmaktansa ayak olurum daha iyi MHP’lisi’ Tuğrul Türkeş’in deruni ilmül-emirleriyle Kuttülamare masalı eklemlendiriliyor, tarihçilerin değil de siyasetçilerin yazdığı bu devriâlem sayfasına. Osman Pamukoğlu’nun ‘Çanakkale’de ölen Kürt yoktur’ incileri üzerine, Altan Tan’ın ‘Çanakkale de yoktur diyorsanız alın size Kuttülamare, yedi yüz elli bin Kürt öldürüldü’ dediği Kuttülamare.
 
Allah’ım, aklımızı yitirtme bize, onu kullanmamıza izin ver, ne olur!
  • ÖNER SAMANLI
    Prof. Dr. Öner Samanlı ÖNER SAMANLI - 27 Nisan 2016 "Yazık ki milli iradenin yerine Erdoğan’ın ihtirasları, 23 Nisan’ın yerine de kutlu doğum haftası ikame ediliyor. Yetmeyince de ‘Baston olmaktansa ayak olurum daha iyi MHP’lisi’ Tuğrul Türkeş’in deruni ilmül-emirleriyle Kuttülamare masalı eklemlendiriliyor, tarihçilerin değil de siyasetçilerin yazdığı bu devriâlem sayfasına. Osman Pamukoğlu’nun ‘Çanakkale’de ölen Kürt yoktur’ incileri üzerine, Altan Tan’ın ‘Çanakkale de yoktur diyorsanız alın size Kuttülamare, yedi yüz elli bin Kürt öldürüldü’ dediği Kuttülamare." Muhteşem ötesi betimleme ve gerçekler kutladım sizi Esma hanım.

:

:

:

:

"Olmayanı bahane etmek" hakkında Tweetler
YAZARIN DİĞER YAZILARI
https://twitter.com/KarsiGazete