Yanlış Suriye politikasının faturasını Türkiye ödeyecek.
KARŞI GAZETE | ANALİZ
Yılın sonuna doğru, soğuk kış günlerinde uluslararası ilişkiler hararet yaptı. Zor bir kışın gelmekte olduğu belliydi ama kimse bu kadar zor olabileceğini tahmin edememişti.
NATO ve ABD Rusya'nın SU-24 tipi uçağının düşürülmesinden sonra çıkan krizde resmen Türkiye'nin yanında yer aldı. Rusya'nın "Erdoğan ve ailesi IŞİD petrolünün kaçak yolladan satılmasına aracılık ediyor" şeklindeki suçlamalarına ABD "yok canım o kadar da değil" türünden karşılıklar verdi.
Ancak bir yandan da Türkiye'ye "Suriye sınırını kapat" çağrısı yaptı. Washington'un bu çağrısı 'IŞİD petrolünün ve IŞİD'li teröristlerin Türkiye üzerinden geçtiği iddialarını kabul etmesi' şeklinde değerlendirildi.
Putin'in yıllık basın toplantısı oldukça görkemliydi. 1400 kişilik gazeteci ordusu sordu Rus lider cevapladı. Toplantıda Türkiye ile ilişkiler konusuna geniş yer ayrıldı. Putin, SU-24 uçağının düşürülmesi için "düşmanca bir eylem" dedi ve "Türkiye ile ilişkilerin düzeleceğine ilişkin umut görmüyorum" ekledi.
SU-24 krizinden sonra eline üst üste kozlar geçiren Rusya, ABD'den rol çalarak Suriye sürecinde başrol oyuncusu konumuna yükseldi. Putin, askeri operasyonlara doğrudan müdahil olmakla kalmadı, ABD önclüğündeki koalisyona "Beni Esad davet etti, geldim. Peki sizin burada ne işiniz var" demeye getirdi.
Uçak krizi sonrası, bölgedeki uçak sayısını arttırdı. Suriye'de ikinci Rus askeri üssü meselesi konuşulur oldu. ABD ise 'ne olur ne olmaz Rusya ile bir çatışmaya girmenin gereği yok' diyerek İncirlik'teki uçaklarını azalttı.
Bunun yerine bölgede işlerin iyice sarpa sarmasınıengellemek için NATO ''Türk hava sahasının korunmasını destekleme amacıyla AWACS uçakları gönderileceğini' açıkladı. Rusya doğrudan psikolojik üstünlüğü ele geçirmiş oldu.
Kasım ayında Viyana'da 17 ülkenin katılımıyla yapılan görüşmelerde, 6 ay içinde Suriye'de geçiş hükümeti kurulmasında mutabık kalınmıştı.
Başlangıçtan bu yana Türkiye ile birlikte "Esad gitsin" kampanyası yürüten Başkan Obama, Putin'inkine oranla oldukça sönük geçen yıllık basın toplantısında "Suriye'de meşru bir hükümet olmadan barış sağlanamaz, bunun için "Esad gitmeli" söylemini yineledi.
Ne var ki, toplantı sürerken haber ajansları 'ABD ile Rusya'nın üzerinde mutabık kaldığı Suriye Çözüm Planı'nın BM Güvenlik Konseyi 5 daimi üyesi tarafından kabul edildiği' bilgisini geçti. BMGK'ya sunulan Suriye taslak planı oybirliği ile kabul edilmişti.
Plana göre;
- Sivillere yönelik saldırılar derhal sonlandırılacak.
- Ocak ayında taraflar ateşkese çağrılacak, siyasi çözüm müzakereleri başlatılacak
- IŞİD ve El-Nusra gibi "terörist" (kimlerin bu tanımlamaya dahil edileceği büyük tartışma konusu) tanımlamasına giren gruplar taraflar arasında yer almayacak.
- Terörist gruplara Koalisyon Güçleri ve Rusya'nın 'Saldırı ve Savunma' amaçlı operasyonları devam edecek.
- 6 ay içinde 'makul, etkin ancak etnik olmayan birlik hükümeti' kurulacak.
- 18 ay içinde BM denetiminde seçim yapılacak.
- Politik geçişin önderliğinde Suriyeliler yer alacak.
Varılan mutabakat, ABD'nin baştan beri yürüttüğü Suriye politikasının çöktüğü, Rusya-İran-Çin bloğunun istediğinin olduğu şeklinde yorumlandı.
2016 yılında Beyaz Saray'dan ayırlacak olan çikolata renkli Amerikan Başkanı, ülkesini ekonomik krizden kurtaran ama Orta Doğu politikları başarısızlıkla sonuçlanan lider olarak anılacak.
ABD Dışişleri Bakanı J.Kerry'nin "Esad ülkeyi bir arada tutma becerisini yitirdi. Ancak derhal koltuğu bırakmasını istemek savaşı uzatır." şeklindeki sözleri de kayıtlara 'ABD'nin Suriye politikasının iflasının itirafı' olarak geçecek.
FATURA BİZE Mİ ÇIKACAK?
Obama'nın Suriye başarısızlığının faturasınının bu süreçte görev verdiği Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar'a çıkacağı belirtiliyor. Hatta Türkiye'nin bu faturayı çoktan ödemeye başladığını söylemek de mümkün.
Ankara'nın büyük olasılıkla Washington'dan aldığı güçle sarfettiği "Orta Doğu'da bizden habersiz yaprak kımıldamaz" şeklindeki kocaman kocaman sözleri Türkiye'nin belki de Orta Doğu kadar sancılı günler yaşamasının öncülü olacak.
Bunun ilk sinyalleri Türkiye'nin Irak'a gönderdiği askerlerini 2 hafta içinde apar topar geri çekmek zorunda kalmasıyla verildi. Obama'dan Erdoğan'a gelen "Lütfen askerlerinizi çekin, Bağdat yönetimini rahatlatın" içerikli telefonu, bir anlamda "artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak ifadesinin farklı bir versiyonu olarak okundu.
Ne acı ki, güneyde yanan ateş kuzeye sıçramış durumda. Hakkari, Dİyarbakır hattında yaşananlar da bunun en açık göstergesi.
'Bu daha başlangıç' diyen bir gösterge hem de.
Beştepe'deki Saray'ın can havliyle İsrail'e sarılması ise boş bir çabadan öte birşey değil.
karsigazete.com.tr