Babacan - Şimşek ekibiyle Erdoğan'ın "millici" ekibi çatışıyor.
9 gün sonra aynı salondayım. Ankara Arena’da. Kongresinden sonra aday tanıtım toplantısını da izliyorum AKP’nin. Salonun dışı boş bu kez... Çadır duruyor ama altında sadece polisler oturuyor. İçeride tribünler dolu. Vekil adayları, kendi illerinden getirdikleri partililerin kendi isimleriyle başlayan sloganlarına el sallayarak karşılık veriyor. Bir bütünden çok, bölünmüş parçaların birbirinden kopuk sloganları diye okuyabiliriz. Birkaç başarısız provadan sonra tek birlik; üç farklı tribünün sırayla söyleyeceği “Başbakan- Ahmet-Davutoğlu” kısmında yakalanıyor. Gazetecilerin olduğu kapıdan girerken iktidara yakın bir meslektaşla selamlaşıyoruz. Birbirimize yakın yerlerde oturuyoruz. Salonu bir süre izleyip “Sönük ortam, anketler de 7 Haziran sonuçlarının tutturulması zor” diyor. “Tabii başka bir şey olmazsa” diyor.
'YERLİ MİLLETVEKİLİ NEDİR?'
“Başka bir şey”... Herkesin aklında bu olasılık. Geçen seçimlerde de ve tabii özellikle AKP’nin-Erdoğan’ın gücünün “var olma ya da dağılma” arasında gidip geleceği 1 Kasım seçimlerinde. “Şeyleri” şimdilik bir tarafa bırakıp olgulara ve salona geri dönelim. Bu kez gazetecilerin olduğu yere değişik il ve ilçelerden gelenleri de alıyorlar. Aslında iyi de oluyor, sohbet imkânı doğuyor.
Konuştuklarımdan bir grup Doğu illerinden gelmiş. Biraz sohbetten sonra konu Erdoğan ile Davutoğlu’nun beraber katıldığı pazar günkü mitingde ortaya çıkan yeni “ucubeye” geliyor: Yerli ve milli milletvekili işine. Aslında hedef belli ama onlar bana ne anladığımı soruyor, ben de onlara net fikrimi söylüyorum: Kürtleri ötekileştirmenin-dışlamanın yeni formülü. Bu kez ben onlara soruyorum. “Peki bu milli kafayla Galip Ensarioğlu Diyarbakır’da, Beşir Atalay Van’da, Cevdet Yılmaz Bingöl’de, Mehmet Şimşek Gaziantep’te nasıl oy isteyecek?.. Ya da büyükşehirlerdeki Kürt oyları geri kazanılsın diye mesela İstanbul’a kaydırılan Diyarbakırlı Mehdi Eker yeniden ‘millileşme’ sürecini nasıl açıklayacak?...” Susuyorlar, biri çay almaya gidiyor hepimize, bir daha konuşmuyoruz.
Az sonra salona Başbakan Ahmet Davutoğlu ve eşi geliyor. Katılanlara karanfil atılıyor, ardından partinin yeni şarkısı “Haydi Bismillah” çalınıyor. Teşkilat ve Seçim İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın ardından Davutoğlu kürsüye çıkıyor. Şunu çok net söyleyeyim; konuşması en az 5. Kongre’deki kadar heyecansız ve en az o günkü kadar “yarına değil düne vurgu yapan” tarzda. O heyecan duymayınca salon da konuşmaya kendini çok kaptırmıyor. Benim not aldığım birkaç cümleden birkaç kritik not çıkıyor.
Davutoğlu diyor ki: “AKParti meydana çıktı mı bir tek bir fire vermez.”
O öyle diyor ama Cumhurbaşkanı’nın damadı Berat Albayrak öyle demiyor. Partinin hem milletvekili hem MKYK üyesi Albayrak, dün Sabah gazetesindeki köşesinde, son anda ikna edilerek listeye sokulan ve Reuters’in haberine göre “piyasalarda sevinçle karşılanan” Ali Babacan’a ismini vermeden “savaş” açıyor:
“Piyasadaki arkadaşlar şunu da gayet iyi biliyor ki çıpa herhangi bir şahıs değil, bugüne kadar yaşanan tüm zor dönemlerde dahi mali disiplinden ödün vermeden aldığı cesur kararlarla ülkeyi bu noktaya getiren sağlam irade oldu. Ama bu çıpa illa bir kişiyse onun da kim olduğunu sokaktaki vatandaştan bile daha iyi bilmekteler.”
“Çıpa Babacan değil Erdoğan” diyor Albayrak açık ve net. Ardından ekliyor daha da netleşsin diye:
“35 yaşındaki bir gence güvenip krizdeki Türkiye ekonomisi emanet edildi ve bu güçlü siyasi liderliğin yadsınamaz desteğiyle tarihi ekonomik başarılar elde edildi.”
Albayrak “gelecekte sadece o yok ben de varım” diye bitiriyor yazısını:
“Bu iktidar seçimden sonraki dönemde de Türkiye’yi yeniden yönetme görevini üstlenirse, eskisiyle yenisiyle velhasıl tüm kadrolarıyla evvelinden kararlı ve motive bir şekilde ülke ekonomisini daha ileriye taşıyacağından kimsenin şüphesi olmasın. Tabii ki yine şahıslara takılmadan...”
Dün hem piyasalar hem Babacan’ın yakın çevresi sabah erken saatlerde bu yazıyı okumuştu. “Moralleri bozulmadı” diyemem ama daha fazla bir bilgiye ulaşamadım. Kimse konuşmak istemedi. Ama şunu söyleyebilirim: Erdoğan’ın desteklediği damadı Albayrak ile Yiğit Bulut’un milli ekonomicileri ile Abdullah Gül’e yakın ve Davutoğlu’nun desteklediği Babacan - Şimşek ekibinin kavgası giderek büyüyecek gibi gözüküyor. Üstelik bu kavgada “şahıslara takılmamak da mümkün değil”.
Bir yanda “milli vekil” diğer yanda “milli ekonomi”, AKP oyu nerelerden aradığını açıkça ortaya koyuyor.
Kaynak: Cumhuriyet / Murat Sabuncu