Şehitler ölürken vatan bölünürken, iktidar seyri âlem tiyatrosunda locadaydı

9 Haziran 2016 - 00:00
Prof. Dr. Öner Samanlı
“Şehitler Ölmektedir Vatan Bölünmektedir”
“Şiirci Çocuk” Vatan, Millet ve Sakarya Dramasından
 
……
….
 
Cenazesi evinin önüne getirildiğinde köydekilerin gözyaşları, borcundan dolayı elektriği kesilmiş, dışı sıvasız, çıplak tuğladan bir gecekondunun toprak yolunu suluyordu.
 
Aksaray’da birkaç gün önce Muhtarlar toplantısına katılmış köyünün muhtarı ve iki yüzbaşı, üç astsubay metruk evin ön cephesinden sallandırılmış o evin  büyüklüğündeki al bayrağın gölgesine sanki sinmişlerde güneşin yakıcı sıcağından korunuyorlardı.
 
Ev daha küçük kalmıştı bayrağın yanında. Belki de bilinçli olarak büyük bir bayrak tercih edilmişti. Evin yıkık dökük duvarları görünmesin istemiş olabilirlerdi.
 
Az sonra hükumetin Valisi, kaymakamı velhasıl tüm erkânı zerzevatı yolun alt kısmındaki sapaktan günün ışıması gibi parıltıyla son model özel ve zırhlı araçları ile göründüler.
 
Derme çatma evlerin yan yana köyün yükünü sırtladığı, AKEPE’ye yeterli oyun çıkmadığı bu nedenle de hizmette cezalı bir köydü şehidin baba ocağı.
 
Başbakan da yoldaymış, haberi geliverdi muhtarın çığırtkanlarından.
 
Muhtar birkaç gün önce katıldığı Aksaray ziyaretini ballandıra ballandıra anlatmıştı köyün kahvesinde.
 
Reisicumhurun kendisiyle özel görüştüğünü ve yol, su, elektrik için yeni hamlelerin hükümet kanadından çok yakında köye akacağının muştusunu vermiş, sonunu da eklemişti, yakın ilk seçimde sandıklardan ful AKEPE oyu verilmeliydi.
 
Sahi nasıl olacaktı bu iş?
 
Köy bir alevi köyüydü. Nasıl satacaklardı ki  yol, su, elektrik uğruna kişiliklilerini belirleyen oylarını….
 
Başbakan geldi.  Saf ahaliden birkaç kadın ve çocuk alkış tutunca oradan birkaç kişi sert bakışlar fırlattı ve kadınların sesini sanki keskin bir bıçak darbesiyle kesti.
 
Helallik almak için baba evine getirilen şehidin cenazesi sanki tabutun tahta çeperlerini zorluyordu. Sanki tabut içinden bir yürek canlanıp da başbakanın canını alacakmış gibi bir hissin dışa vurumu yansıdı oradaki korkak tüm siyasi yüzlere.
 
Oya büyük kentlerin lüks semt merkezlerine, İstanbul Boğaz’daki hiçbir yalıya gelmemişti şehit cenazesi. Villalardan evlat acısının çığlıkları hiç yükselmemişti.
 
Sessizliği elli yaşlarında bir kadın ananın acılarla pişmiş yüzünden akan kırışıklarına karışmış bariton ari sesi bozdu. Tamı tamına beşinci yılını devşirmiş şehit bir vatan evladı uzman çavuş anasıydı o. Oğlunu derme çatma köy mezarlığına gömdürmeye gönlü razı olmadığından talebiyle şehit uzman çavuş “Topkapı Askeri Şehitliği” ne defin edilmişti.
 
Arada bir ziyaretine gittiğinde mutlanıyordu. İstanbul gibi bir kentte üstelik çok bakımlı bir şehitlikte 2 m2’lik toprağı vardı artık evladının.
 
Dil verdi Zühre kadın:
 
Başbakan beni bir dinle hele: “Biliyon değil mi? Hangi holding patronunun oğlu, hangi reisicumhurun oğlu, hangi başbakanın, bakanın oğlu bizim evlatlarımız gibi masum masum vatan aşkıyla askerlik yaptı da vatan için şehit oldu (?) de bakim bana!”
 
Kaymakam dönüp yanındakilere fısıldadı, yanındakiler yüzbaşının birisine.
 
Biraz sonra astsubaylardan kadın olan birisi Zühre kadının yanına geldi koluna girdi öteye götürmek istedi, Zühre gitmemekte direndi.
 
Bitmedi dedi Zühre Kadın, söyleyeceklerim bitmedi ki lakin: “Kaç paşanın çocuğu Şırnak’ta, Hakkari’de, Silvan’da asker ocağı gördü, deyin bakim bana?”
……
….
 
“Reisi Cumhurun oğluna doktorlar (?) kanser teşhisi koymuşlarda o da askerliğinden çürük olmuş, mademiye şeyi kanser imiş, öyleyse nasıl evlenmiş de çoluk çocuğa karışıvermiş bir yol cevap ver hele…”
 
2’si sivil, birisi kadın astsubaydan müteşekkil engelleme timi ani atakla Zühre’yi büyük bayrağın ardındaki sıvasız tuğla duvarın yanındaki ahır gibi yere çoktan çekivermişlerdi bile.
 
Bir yandan konuşmaya devam ediyor bir yandan da ağlıyordu Zühre kadın….
 
Kakılıp cenaze evinden öteye çekilmiş olması kanına dokunmuş ola ki: “Tamam bırakın beni evime gidiyom” dedi ve kolundakilerden kurtulup köşe dönemeçte toz bulutu gibi eşelenen tavukların böğründen kayboldu.
 
Yenilmez yutulamaz bir lokmaydı Zühre kadın.
 
Muhtarı da sevmezdi, yalaka derdi, nesline ihanetle satılmış derdi ona.
 
 
Aaaa oda neydi?
 
Zühre kadın düzgün bir ağaç sopanın üzerinde duran bayrağı elinde, şehit oğlunun üniformalı resim çerçevesi boynunda şehidin evinin karşısındaki iki katlı yığma betonarme evin damındaydı.
 
Gözler şehidin cenazesinden uzaklaşmıştı.
 
Kuranı Kerim okuyan imamın bile sesi dikkati oraya odaklanınca, sanki o damdan aşağı düşmüş de, şüheda için okunan ayeti kerimeler kitabı muazzama da buharlaşıyordu.
 
Zühre Kadın sadece sessizce bayrağını soldan sağa, sağdan sola sallıyordu.
 
Fısıltılar birbirine yapıştılar, belirgin bir kaya parçası gibi oldular sonra heyetten bir zevatın ilişmeyin kelimesiyle varlıklarının sahte acılarına gömülü verdiler.
 
İlişmeyin diyenin İçişleri Bakanı olduğu mırıldandı muhtardan yandaki köylülere.
 
Hava çok sıcaktı. Heyet bu tür zaruri ziyaretlerin ağırlığında ezim ezim ezilmişti ki, genç kızlar yayık ayranlarını soğukluk olsun, ruha şehadet olarak erişsin misalinden yetiştirdiler haziruna...
 
Ayranların son fırtlarını yudumluyorlardı ki, Zühre’nin sesi ile irkildiler. Başbakanın korumalarından birisinin diğer iki korumaya söylediği cümleler apansızın damdan aşağı düşen çocuğun feryadı gibiydi. “Zımbalayayım mı orospuyu?”
 
Birkaç koruma kul duydu, Allah duydu, herkes ayranın sakinliğindeydi de, sanki duymadı da, uyum uyum uyudu.
 
Orospu kadın (!) Onun orospu kadın olarak tanımladığı Topkapı Askeri Şehitliğinde şanlı bayrağın gölgesinde yatan şüheda uzman çavuşun annesiydi.
 
Zühre’ydi!...
 
Derler ya, erkek ne halt ki, er kadındı, sanki Fatıma ana gibi, Hatice ana gibiydi...
 
Hz. Muhammedîn anası Âmine Sultan gibi, namus abidesiydi, ahlak farizasıydı, nefsi Ali’nin ruh eşi, gönüldeşiydi...
 
 
Haykırıyordu: şühedanın evinin karşısından ama, kalabalık heyeti umumiye den tık yoktu.
 
Korumalar ayaklanmışsa da bir şeyler yapamıyorlardı.
 
Zühre Kadın: “Ülkemin şühedalarının, çocuğumun katili Reis dinlesin beni, ey onun uşakları dinleyin beni, vatanı felaketlere sürükleyen çıkar çeteleri, ampulcü hırsızlar, soyguncular dinleyin beni, onların yandaşları, askerleri, polisleri, bakanları, başbakanları dinleyin beni!...
……
….
 
Cumhurbaşkanlığı makamını işgal edenin iki oğlundan büyüğü ‘çürük raporu’ aldı, askere gitmedi. Gemicik yüzdürürken çürük değil ama... Daha meşhuru, adı Bilal olanı, ‘dövizli’ yaptı askerliğini.
……
….
 
Anlayacağınız, ‘şehadet’ mertebesi sadece yoksullara mahsus bu ikiyüzlüler memleketinde.
 
Ve onları ‘şehit’ olmaya yollayanlar, savaş tezkereleri çıkarırken ellerini kaldırmada bir an tereddüt etmeyenler, kendi sıpaları bahis konusu olduğunda pamuklara sarıp sarmalıyorlar bir bir yavrularını...
……
….
 
Tarih boyunca nice ‘vatanlar için nice yoksullar ‘şehit’ düştü.
 
Hele bu Anadolu’nun şehit kanlarına bulanmış toprakları... Alevi’si, Sünni’si, Türk’ü, Kürt’ü, Abaza’sı, Çerkez’i, Laz’ı şehit olmaya birlikte gelmişti... Nereye kazmayı vursanız, istilacıların peşinden sürüklenen bir şehidin iskeletine denk gelirsiniz, Benim dedem Çanakkale şühedası, Mustafa Kemal’in yoldaşı, ben şehit anasıyım bilin bunları…
……
….
 
Şehit evlatlarımızın hepsi ölmüştür. Vatan saydıklarınız yerlerin hepsi bölünmüştür…
……
….
 
Tarih şehitleri yazmaz. Şehitler göçüp gitmiştir. Üzerlerinde zalim kralların, sultanların, istilacı ve yağmacıların uğursuz kanlı gölgeleri durmaktadır. Sizler oradan göremezsiniz, yanıma da gelemezsiniz, ben görüyorum buradan, sizlerin kör olmuş hırsızlıktadır, soysuzluktadır,  arsızlıktadır gözleriniz, dünya malı hırslardadır yürekleriniz!
 
Kukla soytarılar sizi, verin çocuklarımızı, verin çocuklarınızı, bu vatan için götünüz sıkıyorsa sizde benim gibi verin çocuklarınızı….
 
Tarih zalimlerin tarihidir. Çünkü o tarihi hep siz gibi katiller yazmıştır…
……
….
 
Hakkari’den, Edirne’ye kadar Türküyle, Kürdiyle birlikte düşmanın üzerine dökülmüşken şimdi o, Mustafa Kemal’in şanlı askerleri neredeler?
 
Çeşit çeşit pis sakallı şeriatçı pusu kuruyor sokaklarda, yollarda neden kimse onlara ilişmiyor?
 
Açın sağır ve tıkalı kulaklarınızı açın!...  Şehitler ölmektedir, vatan bölünmektedir, aymaz siyasetçiler durumu seyir etmektedir!
 
Bu ortak vatanda Türklerle Kürtlerin, Alevi ile Sünni’nin kardeşliğinin içine ettiniz.
 
Şehitlerin evinde ağıtlar sizlerin evlerinde düğünler davullar, halaylar  millet aç sefilken, yok öyle bal kaymaklı sofralar…
 
Zavallı saydığınız sizden olmayan insanlar önünüzde diz çöksün, ben ettim sen eyleme diye yalvarsın istiyorsunuz?
 
Başkan olacak diye diye, canım ülkemizi düşman ülkeler gözünde beş paralık ettiniz.
 
Bu ülkede kardeşleşme olmazsa, ya iç savaş, ya diktatörlük, ya darbe olur.
 
Belki de hepsi birden de olur!…
 
Şehitler ölmez, vatan bölünmezmiş!... Yalanlarınızı, saraylarınızın boş, loş, hoş odalarında çağırın çığırın!... Evlatlarımızdan ve bizden uzak durun!”
 
Zühre bir yandan elindeki bayrağı sallıyor bir yandan feryat figan söyleniyordu.
 
Protokol çoktan şehit evinden uzaklaşmıştı.
 
Şehit cenazesi de gitmişti bilinmez bir yere.
 
Üç beş köylü kadın çoluk çocuk Zühre’yi alkışlıyordu.
 
Üç beş köy insanı zavallı ve masum insan seyrederken doğru mu gerçek mi bir şeyleri bilmeden bilinmezliklere boyunları bükülüyordu..
 
Siren sesleri köyün tavuklarını, horozlarını, itlerini ayaklandırdı.
 
Hızla gelen tomaların seslerine hayvan sesleri karışmış köyün karşısındaki kayalıklardan ovaya yankılanıyordu…
……
….
 
Zühre Çevik Kuvvetin kollarında yarı bitkin ilçeye doğru götürülürken, itler de ardından seğirtmişlerdi.
 
Reisi Cumhur, başbakan, bakan, asker Zühre için açtıkları tüm hakaret davalarını kazandılar.
 
Mahkeme heyeti yüksek tazminatları icra ’en, Zühre’ye çıkarttı.
 
Zühre tazminatları ödeyemeyince tutuklanacaktı.
 
Günlerden sonraki günlerden biriydi. Oğlunun şehadet günü gibi bir kara cumaydı.
 
Kalp krizi neticesinde hayatını kaybettiği 112 raporlarına geçtiğinde, damdan onun sözlerini kin ve nefretle dinleyenler se hala yaşamda ve hala iktidardaydı.
 
Türkiye’de: Şehitler Ölürken Vatan Bölünürken, İktidar Seyri Âlem Tiyatrosunun Locasındaydı…

    :

    :

    :

    :

    "Şehitler ölürken vatan bölünürken, iktidar seyri âlem tiyatrosunda locadaydı" hakkında Tweetler
    YAZARIN DİĞER YAZILARI
    https://twitter.com/KarsiGazete