Slow Food hareketinin kurucusu Carlo Petrini, Yedikule Bostanları için yazı kaleme aldı: Bin yılı aşkın bir süredir Avrupa'nın sınırını oluşturan Boğaz Kentini besleyen bu eşsiz alanı kaybedersek, bu kültürü de kaybedeceğiz
Slow Food hareketinin kurucusu Carlo Petrini‘nin Yedikule Bostanları hakkındaki yazısı şöyle:
"İstanbul’un surları 1600 yıllık bir geçmişe sahip olup etrafı bahçelerle çevrilidir, şehrin taze sebzeleri bu bahçelerden tedarik edilmektedir. Geçtiğimiz günlerde bu alana iş makinaları geldi. Mahalle sakinleri bu duruma şiddetle karşı çıkmış olsalarda bu alanın tamamen ortadan kaldırılacak olması ihtimali oldukça yüksek.
Surlar boyunca iki grup bahçe, yani yerel dille söylendiği gibi bostan bulunmaktadır. Birincisi iç tarafta olup zaten buranın büyük bir kısmı harap edildi: bir park alanı projesi vardı fakat bu proje asla hayata geçmedi.
200.000 METREKAREYİ AŞKIN BİR ALAN
Meydana gelen protestolar neticesinde Belediye Başkanı projeyi iptal etti ve alanın ileride mimarlar, peysajcılar, tarihçiler ve kültürel varlık uzmanları ile birlikte yeniden planlanacağını belirtti, fakat işin asıl önemli faktörlerine değinmedi: Bu el değilemez mirası hayatta tutmaya çalışan çiftçiler ve diğer mahalle sakinleri
Birinci ve ikinci güçlendirme çalışmaları arasında yapılan son yıkımlar ikinci grup bostanları tahrip etti: Elli aile tarafından ekilip, biçilip ve işlenen 200.000 metrekareyi aşkın bir alan. 13 ocak tarihinde kolluk kuvvetleri eşliğinde yapılan çalışmalarla çiftçilere ait barınaklar yıkılarak çiçek satıcıları tahliye edildi. Yedikule Bostancılar Derneği ile Yedikule Bostanları Girişimi, konuyla ilgili ve yetkili kurumlarla görüşmeler tertip etmeye çalışırken ilgili yetkililer çevik kuvvet polisleriyle boy gösterdiler.
ZİNCİRİN HALKALARI
Türkiye’deki inşaat sektörü ekonominin gelişmesinde belirleyici bir role sahip. Bu mahallelerin içi sürekli olarak boşaltılıyor, yıkılıyor ve yeniden inşa ediliyor. Orhan Pamuk, son romanında çok iyi anlatıyor. Yedikule bostanları bana geçmişteki kahramanlarımı hatırlatıyor; hiçbir zaman değişmeyen ve özel karakterini daima koruyan, işine bağlı ve aşık seyyar boza satıcısı. Ancak burası sadece tek bir kişiden ibaret değil, bugünden başlamak üzere dünyanın son gününe kadar asla modern olamayacak bir kentsel dönüşüm modeli olarak tanınan ve bilinen bir topluluk, bir zincirin halkaları.
Tarım ve çiftçilik yapma düşüncesi bir fenomen olarak 20. yüzyılda ortaya çıktı. Şehrin sakinleri daima kendi mahsüllerini buralardan hasat ettiler, özellikle de savaş ve kriz dönemlerinde. Detroit Belediye Başkanı Hazen Pingree, 1893 yılında “Pingree’s Potato Patches” isimli çok önemli bir programı hayata geçirerek, yoksul insanları terk edilmiş alanları ekip biçmeleri hususunda teşvik etmişti. Çok uzun bir geçmişe sahip olan bu miras, şimdilerde Alice Waters tarafından kurulan akademik eğitim bahçe ve bostanlarının mevcut olduğu ve buraların bir eğitim materyali olarak kullanılıp ailelerin beslenme standart ve alışkanlıklarını iyileştirmeye katkı sağlayan, büyük kısmı İspanyol mahallelerinde olmak üzere, Kaliforniyanın varoşlarında hayat bularak etkinliğine devam etmektedir. Londra’da, Belediye tarafından kullanıma sunulan kentsel arazilerin ekilip biçilmesiyle ilgili olarak karara bağlanmayı bekleyen taleplere ilişkin çok uzun bir liste mevcut. New York’taki gökdelenlerin çatılarında belli gruplara satılan sebzeler üretilmektedir. Berlin’de, Paris’te,Milano’da, geleceğe meydan okuyacak şekilde ve artık bir gerçek olan girişimlerin temelleri atılarak, şehirlerin kalıcı bir şekilde beslenme ihtiyaçlarını karşılamak üzere atılımlar yapılmaktadır.
BU KÜLTÜRÜ KAYBEDECEĞİZ
Harvard Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Merkezi eğitim görevlisi Aleksandar Sopovşöyle diyor:
"İstanbul, kent merkezinde yoğun bir şekilde tarım yapılan Akdenizin tek şehri. Yaklaşık 300 kişi yıllık bazda 35 ton meyve ve sebze üretiyor. Bu bir hobi değil, bunlar ataları tarafından nesiller boyu kendilerine aktarılan bilgi ve beceriye sahip çiftçilerdir”.
Bir başka yeşil alan davası olarak 2013 yılında patlak veren Gezi Parkı protestoları neticesinde, öyle ki park ortadan kaldırılarak yerine bir alış-veriş merkezi yapılması planlanıyordu, çok büyük baskı ve şiddet yaşanarak bu proje durduruldu. Ortaya çıkan bir çok spekülasyona karşın, Yedikule bahçeleri ortak malların korunması üzere yeni tartışmalara yol açtı. Kendileri tarafından temsil edilen bu ortak varlığa, aktif olarak faaliyet gösteren bugünün çiftçileri ve bugün halen hayatta olup geçmişi bilen ve yaşayan kişilerin tanıklıklarıyla Arkeologlar ve Etnobotanikçiler tarafından da sahip çıkılmaktadır. Bahçıvan nesilleri, çok önemli özel tarımsal bilgilere sahipler.
Bin yılı aşkın bir süredir Avrupa’nın sınırını oluşturan Boğaz Kentini besleyen bu eşsiz alanı kaybedersek, bu kültürü de kaybedeceğiz.
* Bu yazı 4 Şubat’da La Republica’da yayınlandı, yazarının da onayı ile repubblica.it/ den alınmıştır...
* İtalyanca aslından Türkçe’ye çeviren dostumuz adının saklı kalmasını tercih etmiştir.
Kaynak: Yesilgazete.org