AKP'li önemli bir isme göre 1 Kasım'dan sonra taşlar yerinden oynayacak.
Cumhuriyet Gazetesi köşe yazarı Mustafa Halif bugünkü köşe yazısında "kamuoyunun yakından tanıdığı AKP'li" ile görüşmesini yazdı.
İşte o yazı...
İktidarın kamuoyu tarafından da tanınan önemli isimlerinden biri. Ankara’da bir sabah kahvaltısında buluşuyorum. Güne; Özgür Gündem’de KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Cemil Bayık’ın “Halka bu düzeyde saldırırlarsa savaş Kürdistan’la sınırlı kalmaz, Türkiye’ye yayılır” söyleşisini okuyarak başlamıştım. Konuyu direkt oradan açıyorum.
“Çözüm sürecinde umut var mı?..”
“İlk kez sürece umutsuz bakıyorum” diye yanıt veriyor.
Yeni soru sormama fırsat bırakmadan ekliyor: “Hani bir nehir geçme metaforu var ya...”
Sonra elini masanın en ucuna kadar götürüyor.
“Bir kulaç kalmıştı nehri geçmeye. Ama şimdi en geriye geldik. Ve nehir bizi önüne katıp sürüklemek üzere...”
“Peki neden, sorumlusu kim diyorum?”
Hiç beklemediğim bir yanıt alıyorum:
“Cumhurbaşkanı Erdoğan...”
O İSİMLERİ GEÇ...
Burada tekrar altını kalın bir çizgiyle çizeyim. Karşımdaki şahıs “muhalefetten” değil, iktidardan. Ve süreci bozan kişi olarak Erdoğan’ı gösteriyor.
Ya sebep?
“Milliyetçi oylar, tek başına iktidar isteği...”
Sonra her seçimde yaratılan “düşmanlar” üzerinden çözümlemeler yapıyor: 2007’de Cumhuriyet Mitingleri, Cumhurbaşkanlığı yolundaki engellerden başlıyor son seçimlerdeki “paralel” kavgasına kadar tabanı bir arada tutan noktalara dikkat çekiyor.
Araya girmeye çalışıyorum ama sözünü kesemiyorum.
Bir soluklanma anında soruyorum: “Peki milliyetçi oylar diyerek barışı bozması sizin dediğiniz nehirde onun da sürüklenmesi anlamına gelmiyor mu? Danışmanlarını dinlemiyor mu? Sahi gerçekten Yiğit Bulut, damadı Berat Albayrak, Burhan Kuzu, onlara danışıyor mu?..”
Gülüyor soruma. “O saydığın isimleri geç” diyor, “kimseyi dinlemiyor, son süreçte hep haklı olduğunu düşünüyor, zaten yakınındakiler de o kızacak diye bir şey söylemeye çekiniyor...”
BÜYÜK KIRILMA
Ya Başbakan Ahmet Davutoğlu?
“O iyi bir insan ama partide ağırlığı yok” diyor. Sonra da onunla ilgili ne olabilir, bunu yorumluyor:
“Elimizdeki anketler 1 Kasım’da da tek başına iktidarın zor olacağını gösteriyor. Önümüzdeki 25 günde bir şey değişir mi; zor. Davutoğlu partiyi tek başına iktidar yapamazsa seçim sonrası olağanüstü kongre beklemek lazım. Zaten şimdiden partide alçak sesle de olsa rahatsızlıklarını dile getiren bir kesim var. Bu sesler tek başına iktidar çıkmazsa yükselecektir.”
“Davutoğlu olmazsa yeni lider adayı Binali Yıldırım mıdır?..”
“O kavrayıcı olamaz. Zor görüyorum.”
Konuyu 1 Kasım’daki “olası koalisyon” hesaplarına getiriyorum.
“Cumhurbaşkanı MHP ile yapılsın istedi, ister. Ama partide CHP’yi isteyen çok geniş bir kesim de var. Sana bir şey anlatayım. Partide CHP ile olmasın diye en çok kim uğraştı biliyor musun? CHP ile istikşafi görüşmelerin başındakibaşındaki isim, Ömer Çelik. Bu partiyle ontolojik farklarımız var diye hem karşı çıktı hem görüşme yürüttü.”
Yeniden başladığımız noktaya “barış” arayışlarına döndürüyorum konuşmayı.
“İlk kez bu kadar endişeliyim dediniz ya, biraz daha açar mısınız?”
“Bakın HDP’de çok üst düzey bir isim bana bölgede birlikte yaşama arzusunun her geçen gün azaldığını söyledi. Hacı Birlik’in zırhlı aracın arkasında sürüklenme görüntüleri büyük kırılma yarattı. Aslında İçişleri Bakanı’nı, en azından Şırnak Valisi’ni görevden almak lazımdı. Yapamadık.
Size bir şey söyleyeyim. Güvenlik bürokrasisi asker ve istihbarat siyasetçilerden daha makul. Onlar daha hassas. Çünkü alandalar. Kimi parti içi tartışmalarda da gündeme geldi. Doğan Güreş-İlker Başbuğ kötü asker miydi? Niye bitiremediler? Öcalan da istihbaratçılarla yaptığı konuşmalarda söylüyor: Örgütü zor bitirirsiniz ama diyelim bitirdiniz, bizim yerimize gelenlerle hiçbir uzlaşma şansınız olmaz.”
ARABULUCU
Hazır konu Öcalan’dan açılmışken görüşmelerin sürüp sürmediğini soruyorum.
“Kamu Güvenliği Müsteşarı Muhammed Dervişoğlu sürdürüyor görüşmeyi. MİT’te Emre Taner ile bu işi en iyi götüren isimlerden biriydi. Konuyu iyi biliyor ama şu anda kamuoyuna söylenecek bir şey yok. Ama size şunu söyleyeyim. ABD’nin Kandil ile ‘arabulucu isteği doğrultusunda’ bir teması var. İran’ın ise daha Türkiye karşıtı amaçlarla PKK ile bir teması olduğunu biliyoruz.”
KARARLI GÖZÜKÜYOR
Ya Hakan Fidan, onun pozisyonu ne? Başbakan Davutoğlu New York’a giderken onu da yanında götürmüş hatta Instagram hesabından Merkel ile görüşürken onun da olduğu bir kareyi tercih etmişti:
“1 Kasım sonrası Hakan Fidan MİT’ten ayrılacak. Bu konuda çok istekli ve kararlı gözüküyor. Kendisi BM’ye ya da örneğin Washington, kritik bir başkente büyükelçi atanabilir. Cumhurbaşkanı Erdoğan ikna edildi mi bilmiyorum. Ama Fidan için bir çalışma yapıldığını biliyorum.”
ÖCALAN YENİDEN
İktidarın kritik ismi bunları anlatırken BM’deki büyükelçi Yaşar Halit Çevik’in 3 yıldır (23 Ekim 2012) bu görevde olduğunu öğreniyorum. Değişiklik için makul bir süre. Ancak Fidan’ın Washington Büyükelçiliği görevinin pek mümkün olmadığını da düşünüyorum. ABD yönetiminin başta Suriye politikasındaki rolü nedeniyle Fidan rahatsızlığını Türkiye hükümetine ilettiği de biliniyor. Bu konudaki en nitelikli analizler Tolga Tanış’ın POTUS kitabında yer almıştı.
Tanış; ABD Ulusal Güvenlik Kurumu’nun (NSA) MİT Müsteşarı Hakan Fidan hakkında istihbarat topladığını, Fidan hakkındaki “İran muhbiri” iddialarının ABD kaynaklı olduğunu yazmıştı.
Yine de “sağlam kaynağın verdiği” 1 Kasım sonrası “Fidan MİT’te olmayacak” bilgisi çok önemli. Masadan kalkarken özellikle Kürtlerle gelinen noktada çıkış ne olabilir diye soruyorum. İkili yapıtıyla vedalaşıyoruz: “Türkiyelilik projesini savunan Öcalan yeniden devreye sokulabilir. Bir de Erdoğan pragmatisttir. 1 Kasım sonucuna göre pozisyon değiştirebilir.”
YAZININ ORJİNAL METNİ İÇİN TIKLAYINIZ...