Cumhuriyet'ten Erk Acarer, kamplarda ve çevre illerdeki pavyonlarda Suriye'deki iç savaştan kaçarak Türkiye sığınan kadınların ticaretinin yapıldığını yazdı.
Cumhuriyet'ten Erk Acarer, kamplarda ve çevre illerdeki pavyonlarda Suriye'deki iç savaştan kaçarak Türkiye sığınan kadınların ticaretinin yapıldığını yazdı.
Bölgedeki izlenimlerini aktaran Acarer, çadır kampı sorumlusunun “Kamptan Suriyeli bir kadın almak isteyenler oluyor. 5 bin TL karşılığında kadını alırsın. Daha aşağı da olur. Pazarlık yapılır. Resmi nikâh şart olmadığı için kadını bırakmak kolay. Kötü niyetliler de var tabii. Gecelik ilişkiler de olur” dediğini aktardı.
Erk Acarer'in Cumhuriyet gazetesinin bugünkü (18 Ocak 2015) nüshasında yayımlanan, "Kamplardaki kadın ticareti" başlıklı haber analizi şöyle:
"KAMPLARDAKİ KADIN TİCARETİ"
Genç kadınlar, sahte gülümsemelerle masalara gelip oturuyorlar. Biri bekleme odasından çıkıyor... Arap kadınlarının alışkanlıklarına uygun bir şekilde kaşlarını aldırıp kalem çekmiş. "İçkili sazlı restoran" ya da "müzikhol" diye yumuşatılmaya çalışılan pavyona uygun olarak giyinmiş. Dışarıda kar yağarken dar, mini bir şortun üzerine geçirdiği straplez bir kıyafetle gelip oturuyor.
İsmi Yıldız… Kadehler birbiri ardına kalkarken, "şerefe" sözüne takılıyor. İki yıldır Türkiye'de yaşadığı için Türkçeyi de iyi konuşuyor. Buruk bir tebessümle "Şeref bizde ne gezer?" diye söyleniyor. Ardından da bir kahkaha atıyor. Babası Suriyeli, annesi Iraklı bir kadının adının "Yıldız" olması hiç inandırıcı değil. Biraz ısrardan sonra, gerçek ismini de öğreniyoruz. Necma... Zaten "Necma" Türkçede "yıldız" demek. 27 yaşında... 8 yaşında bir erkek çocuk annesi. Necma, çocuğunu iki yıldır göremediğini, çünkü onun savaşmak için Suriye'de kalan kocasının yanında olduğunu söylüyor.
Suriye'ye bombalar düştüğünden beri Türkiye'de tutunmaya çalışıyor. Suriye, Şam'daki normal yaşamından Gaziantep'teki pavyona uzanan hikâyesini sanki kendisi yaşamamış gibi anlatmaya çalışıyor: "Savaş çıkınca buraya kaçtım. Kampta da kaldım sokakta da."
"KADINLARI BORÇLANDIRIRLAR"
Necma, Türkçenin yanı sıra Kurmançe ve Farsça da konuşuyor. Kendisine Gaziantep'in "görece pahalı bir yeri olan" İbrahimli'den ev tutulduğunu anlatıyor. Başına gelenleri Gaziantep pavyonlarının sistemine değinmeden anlatmak eksik kalıyor. Buradaki yapıyı da içeride uzun yıllardan beri çalışan bir "emektar" olan A. anlatıyor: "İstanbul, İzmir, Adana pavyonlarında çalıştım.
En serti Gaziantep'tir. Masaya gelen içki yarı yarıya yazılır. Yarısını mekân sahibi, yarısını biz kazanırız. Ama borçluysanız durum değişir. Bir kere bir borç aldınız mı yandınız demektir. Onu taksit taksit ödetirler. Bir yerde mutlaka tıkanırsınız. Ödeyemediğinizde yevmiye usulü çalıştırılmaya başlarsınız. Kimse, size borcunuz sıfırlanana kadar masada içilen içkinin yarısını vermez.
Daha çok borçlanırsınız. Bu sefer sadece pavyonda çalışmakla kalmaz, fuhuş batağına çekilirsiniz."
Peki, başka pavyonlarda da Suriyeli var mı? Diğer mekân çalışanlarının onlara karşı tutumları ne?
A. sürdürüyor: "Burada sadece bir Suriyeli var. Ama diğerlerinde de illa ki onları çalıştırıyorlar. Herkes rızkını yer, bize zararları yok." Necma da farklı mekânlarda çalıştırılan Suriyeli arkadaşlarının olduğundan söz ediyor. Tam bu noktada ise, başka muhataplara sorulması gereken önemli sorular bulunuyor. Sığınmacı bir kadını pavyonda çalıştırmak suç değil mi? Durum görmezden mi geliniyor? Daha da önemlisi, mağdur durumdaki bu kadınlar buralara nasıl düşürülüyor?
Kadehler birbiri ardına kalkarken, Necma "şerefe" sözüne takılıyor. "Şeref bizde ne gezer?" Acaba bunu, onun mu sorması gerekiyor?
"KAMP DEĞİL KSABA"
Sınırlardan şehirlere, çadır kentlere bir yaşam uzanıyor. Yolumuz Gaziantep'teki Karkamış çadır kentine düşüyor. Burası 8 bin sığınmacının yaşadığı bir kasabayı andırıyor. Sadece içerisi değil dışarısı da Suriyeli göçmenlerle dolu. Aklımızda sorular... Suriyeli sığınmacı kadınlar nasıl oluyor da bataklıklara sürükleniyor.
İmam nikâhı adı altında kadın satışı, "mağdurlar üzerine kurulu et pazarı" iddiaları gerçeği yansıtıyor mu? Karkamış kampının önünde, bir kısmı çay ocağı olarak işletilen salaş markette Suriyelilerle buluşuyoruz. A.K. ve M.K., çadırlardan sorumlu iki sığınmacı. Onlara "muhtar" deniyor.
Karkamış kampında "dayı başı" olarak da adlandırılabilecek 31 muhtar bulunuyor. Bir tercüman aracılığıyla merak ettiklerimizi "o iki muhtara" soruyoruz. Kampın giriş çıkış saatlerinin sabah 8.00 ile akşam 21.00 olduğunu öğreniyoruz. Ne var ki bu saatler idarenin izniyle esnetilebiliyor. Kamptan çıkanlar genellikle arazi işlerine gidip, özellikle fıstık ve zeytin tarlalarında çalışıyorlar. Kış aylarında iş az. Ancak yazın, ortalama bin kişi dışarıda çalışmak için kamptan ayrılıyor. Genel bir değerlendirmenin ardından "başka konulara" da yatay geçiş yapıyoruz...
KAMPLARDAKİ KADIN BULUCULAR
Kamplarda kadın satıldığı doğru mu? A.K., gülüp, "Hoca nikâhı" diyor. Bir diğer muhtar M.K. işin mahiyetini anlatıyor: "Kamptan Suriyeli bir kadın almak isteyenler oluyor. Önce tanışmak lazım… İdareden kâğıt alıp içeriye girebiliyorlar. Böylece kadına bakıyor, tanışıyorlar. Sonrasında isterlerse onunla evleniyorlar."
Nikâhın, kampa yakın bazı evlerde kıyıldığını anlatıp, bu tür evlilikler için kimlerin aracı olduğundan bahseden M. K.sözünü esirgemiyor, "Bu işte bizler de dahil olmak üzere çok sayıda aracı var. Kampın içinde ve dışında işbirliği yapılır. Adam fazla... "
Elbette bu tezgâhın bir bedeli var. Zaten, işi mide bulandırıcı hale getiren de bu durum. Tespit açık, kampta imam nikâhı kılıfında sığınmacı kadın satılıyor.
"5 BİN TL'YE KADININ KÖKÜNÜ ALIRSIN"
M. K., fiyatlardan ve sığınmacıların yaşlarından söz ediyor: "Evlilik yaşı 15- 50 arasıdır. 5 bin TL karşılığında kadının kökünü alırsın. Daha da aşağı olur tabii. Pazarlığa açıktır. Babası para istemez. ‘Kızım kendini kurtardı' diye düşünür. Bu para, aracılar arasında pay edilen bahşiş, rüşvettir. Kadına yüzük, bilezik gibi ziynet eşyaları takılır."
Sohbet esnasında ülkesinden savaş nedeniyle ayrılan bir kadının, para için bir başkasına verilmesinden sonra da dramının bitmediğini öğreniyoruz, M. K. devam ediyor: "Resmi nikâh şart olmadığı için kadını bırakmak kolay. Kamptan ayrılanı kayıttan düşerler. Kadını kullanıp geri getirenler çok. Üstelik taktıkları ziynet eşyalarını da geri alıyorlar. Kadını öylece kapının önüne bırakıp gidiyorlar. Kamp, kadını geri almak zorunda..."
M.K. "Bizde çok günah" dese de Şii mezheplerinde uygulanan "muta" yani günübirlik nikâhının yaşandığından da söz ediyor: "Kim denetleyecek, tarlada bahçede çalışan kadın da aracı da çok. Gecelik ilişkiler de olur. Kampa ‘o gün' dönmeyeni personelden idare eden bulunur."
"EVLİ KADINI BİLE SATTILAR"
M.K. 2 yıldır, araştırmamıza zemin oluşturan Karkamış çadır kentinde ailesiyle birlikte yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Onun içerden verdiği bilgiler işin boyutunu gözler önüne seriyor. İddialar çok vahim. Bunları 9 maddede aktarıyoruz. M.K. kampta yaşanan kirli işleri isim ve soyadı vererek anlatıyor. Bu isimleri, kişilik haklarını ihlal etmemek amacıyla kodluyor ancak savcılığın onları bizden istemesi durumunda bildirimde bulunacağımız şerhini koyuyoruz.
KAYMAKAM İNKAR ETMİYOR
Karkamış Kaymakamı Yusuf Osman Diktaş ise bu konuda özetle şunları söylüyor: "8 bin insanın yaşadığı bir yerde aksaklıklar olacaktır. Elimizden geldiğince çözmeye çalışıyoruz. Kısa bir süre önce sığınmacılara termal içlikler dağıttık. Kampta yaşananlara karşı duyarsız değiliz. Kötü niyetli durumlar yaşanabilir. Görürsek, duyarsak müdahale ederiz. Hiçbirini inkâr etmiyoruz!"