İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal, basın toplantısı düzenleyerek, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bugün “Muhtarlar Toplantısı"nda kendisine yönelttiği eleştirilere cevaap verdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Muhtarlar Toplantısı'nda şahsı ve avukatlarla ilgili bazı sözler sarf ettiğini kaydeden Kocasakal, “Oysa öncelikle belirtmek gerekir ki, Anayasa'nın 103. maddesi uyarınca edilen tarafsızlık yemini ve 104. maddede belirtilen görev ve yetkiler karşısında, özellikle genel seçimlere gidildiği bir süreçte, muhtarlarla toplantı yapmak suretiyle ve bunu kullanarak, siyasi gündeme ilişkin taraflı değerlendirme ve siyasi propaganda yapmak, Cumhurbaşkanı'nın anayasal görev ve yetkileri arasında bulunmamaktadır. Bu durum Anayasa'ya açıkça aykırıdır" dedi.
"EY CUMHURBAŞKANI!"
Erdoğan'ın kendisine hitap ettiği şekliyle hitap edeceğini söyleyen Kocasakal, “Ey Cumhurbaşkanı! Benim için iyi bir şey söylese zaten şaşırır ve kendimden şüphe ederdim. Kendisi her gün yaptığı açıklamalarla ülkeyi germeyi, toplumu parça parça bölerek kamplaştırmayı, kişileri ve kurumları hedef göstermeyi herhalde iyi bir şey zannediyor, ama ülkeye büyük zarar veriyor. Anayasayı, hukuku tanımıyor, kendisini her şeyin üzerinde görüyor ve zannediyor. Kartallar yüksek uçar ama çakılmaları da şiddetli olur…Sanırım kendisini halen Başbakan zannediyor. Birilerinin kendisine artık Başbakan olmadığını, ettiği yemin ışığında tarafsız olması gereken bir Cumhurbaşkanı olduğunu hatırlatmasında yarar bulunmaktadır" diye konuştu.
"ELİMİZDEN GELEN HER ŞEYİ YAPTIK"
Savcı Mehmet Selim Kiraz ile 2 teröristin öldüğü rehine operasyonuna değinen Ümit Kocasakal, olay yerine kendiliğinden gitmediğini vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Faillerin bazı kişilerle birlikte beni talep ettikleri bilgisinin Başsavcılıkça tarafıma iletilerek yapılan davet ve rica üzerine, bir zorunluluğum bulunmadığı halde, insani ve vicdani bir görevi yerine getirmek üzere gittim. Sonuçlarını da hiç düşünmedim. Nitekim konuşmada açıkça güvenlik güçlerinin her yola başvurarak Baro Başkanı'nı ve babayı getirttiğini, görüştürdüğünü bizzat kendisi ifade ediyor. İnsan yaşamı söz konusuyken, hesap yapılmaz. Bugün olsa yine yaparım. Vicdanen müsterihim. Çünkü bu süreçte gerek ben, gerekse avukat meslektaşlarım elimizden gelen her şeyi yaptık. Bunun şahitleri de var. Nitekim bu nedenle gerek sayın İstanbul İl Emniyet Müdürü, gerekse Başsavcılık şahsıma teşekkür etmişlerdir. Teşekküre gerek olmamakla birlikte, ben de kendilerine teşekkür ediyorum. Elbette başarılı olmak, netice almak isterdim ama, elimde sihirli bir değnek maalesef yok. Ancak emniyet görevlileri de görüştü, peki onlar netice aldılar mı? Netice almanın bir garantisi mi var? Benim suçu önleme, suçla mücadele gibi bir görev ve yetkim mi mevcut? Yoksa o görev siyasi iktidarlara, savcılara ve emniyet kuvvetlerine mi ait ? Kaldı ki benim sözlerim çok dinleniyor olsa, bugün ülkedeki bu hukuksuzluklar olmazdı… Saldırı ile ilgili yaklaşımımız ve açıklamalarımız ise ortadadır. Üstelik bizimkisi timsah gözyaşları da değildir."
"BANA ESKİ TÜRKİYE'Mİ GERİ VERİN"
Kocasakal, şöyle devam etti:
“Benim bütün avukatları temsil etmediğim, yargı oylarının üçte birini temsil ettiğim iddiasına gelince; herhalde burada bir matematik hatası var. Kendisi, aldığı yüzde 52 oyla ne kadar milleti temsil ediyorsa, ben de aldığım yüzde 67 oyla o kadar İstanbul Barosu avukatlarını ve baroyu temsil ediyorum. Bu çerçevede yargı adına değil, şerefli cübbem vesilesiyle yargının kurucu unsurlarından birisi olan savunma adına konuşuyorum ve konuşmaya da devam edeceğim. Hesap vereceğim tek yer de avukatlardan oluşan İstanbul Barosu Genel Kurulu'dur. Türkiye'de sorun cübbelilerin ülke gündemi ile ilgili olarak konuşması değil, cübbesiz olanların ve asla giyemeyecek olanların cübbe giymeye, yargı rolüne soyunmalarıdır. Yeni Türkiye'ye gelince, Anayasanın ve hukukun askıya alındığı, toplumun ayrıştırılarak birbirine düşman edildiği, yalan, talan, gerginlik ve kaosun hüküm sürdüğü, dış politikada bataklığa saplanıldığı, gelecekten endişe duyulan Yeni Türkiye'niz alın, sizin olsun. Bana eski Türkiye'mi geri verin."
"AMAÇ BAROLARI YIPRATMAK"
Kimsenin, avukatların hiçbir dahli olmadığı ve avukatlarla ilgisi olmayan bir olayı avukatların üzerine yıkamayacağını söyleyen Kocasakal, “Tekil örneklerden hareketle, onları birer potansiyel suçlu gibi göremez. Bundaki amaç, bir yandan hedef saptırarak sorumluluğun gizlenmesi çabası, öte yandan da hukuk devletinin en önemli güvencesi, hukuksuzlukların önünde de en büyük engel olan savunmayı, avukatları ve baroları yıpratmaktır. Yaşanan elim olayın sorumluluğu, cübbenin altına gizlenemez. Esasen bu denli büyük bir cübbe de bulunmamaktadır. Bugün bu olaydan hareketle bilinçaltlarında gizledikleri avukat düşmanlığını ortaya koyanlar, yarın bir gün kendilerine de savunma ve adil yargılanma hakkı, dolayısıyla avukat gerekeceğini bilmelidir. Yakın geçmişte ve günümüzde bunun pek çok örneği bulunmaktadır. Bunun yanı sıra, kimse sarayları birbirine karıştırmasın. Ak-saray ile adalet sarayı birbirinden farklıdır. Adalet saraylarının gerçek sahibi avukat-hakim ve savcıdan oluşan yargı camiasıdır. Dünyanın her demokratik ülkesinde avukatların adliyelere girişlerinde birtakım ayrıcalıkları ve güvenceleri vardır. Evrensel düzenlemelere dayanan bu güvenceler, avukatlar için değil, haklarını savundukları müvekkilleri, yani yurttaşlar için gereklidir" şeklinde konuştu.
"TARİH HERKESİ HAK ETTİĞİ YERE KOYACAK"
Kocasakal, sözlerini, “Cumhurbaşkanı bu tarz konuşma ve yaklaşımları ile insanları tahrik, hukuku tahrif ve tağyir etmektedir. Ancak bilinmesini isterim ki, bu tür hedef göstermeler, hedef saptırmalar, üstü kapalı tehditler, beni ve İstanbul Barosu'nu doğru bildiğini yapmaktan ve söylemekten, hukuk devleti ve demokrasi mücadelesinden alıkoyamaz. Bizler bir yemin ettik ki dönemeyiz, dönmeyiz. Ettiğimiz yemini çiğnemeyiz. Bunun için gerekirse her türlü bedel ödemeye hazırız. Tarih herkesi hak ettiği yere koyacaktır" şeklinde tamamladı.
KAYNAK: Mehmet Aktaran / DHA