Sabah gazetesi tarafından hedef gösterilen usta tiyatrocu seçim sonuçlarını ve AKP'nin sanat üzerindeki baskısını değerlendirdi.
1 Kasım erken seçimlerinden hemen sonra haberin çıktığı gün 4 Kasım'da Genco Erkal'la gazeteyi alıp kahvelerimizi yudumlamaya başladık Beyoğlu'nda. Kahvemiz sadeydi, ama gazetedeki haber kadar acı değildi çünkü Sabah gazetesine büyük puntolarla “Kimseyi dışlamadık, herkesi kucakladık" manşeti atılmıştı, ama bir şey unutulmuştu! Bu manşetin altına da kendilerini çürüten şu haber yerleştirilmişti:
“Halkını aşağılayan sanatçılar!”... Dışlayan, kucaklamayan, hedef gösteren, kutuplaştıran bu "haber"de yer alan fotoğraflardan biri de Genco Erkal’dı... Ama Genco Erkal da artık şaşırmayanlardan olmuş... Hayret etmiyor, sitem etmiyor, ama sindirmiyor da. Sözünü sahnelerde, tiyatroyla söylemeye devam edecek elbette.
Kahve bitiyor, çay istiyoruz ve sohbete başlıyoruz:
- ‘Haber’de eleştiri sınırlarını aştığınız iddia ediliyor. Sınırı aştınız mı?
Her şeyi tahmin ediyorduk da bu kadar hızlı olacağını tahmin etmiyorduk.
Damarıma basıldıkça, böyle manşetler atıldıkça, AK troller üzerime saldırdıkça çok mutlu oluyorum! Güçleniyorum. Demek ki doğru yerdeyim diyorum, daha çok çalışıyorum. “Size bundan sonra ödenek vermeyeceğiz" diyen Kültür Bakanı, troller ve gazetelerde beni sinirlendiren her haber aslında bana güç veriyor.
Bu iktidarın en önemli özeliiği ülkeyi bölmek ve "bizden - ondan" diye iki düşman kamp yaratmak. En tepedeki şahıs bütün politikasını benimkiler ve bunlar olarak ayırdı. Bunlar vals yapıyor, bunlar içki içiyor diye düşman yaratan o. En tepeden oluyor bunlar, iktidarını bundan besliyor.
Abartarak söylüyorum; bizim için "bunlar katli vacip" diyorlar. "Yok edilmeli, memlekette yaşatılmamalı" diyorlar. Eleştiriye hiç tahammülleri yok, mesele bu. Eleştiriyi aşağılama olarak anlıyorlar. Muhalifleri vatan haini olarak görüyorlar, hatta düşman olarak.
- Peki neye muhalifsiniz?
Bugünkü iktidarın, AKP'nin her şeyine muhalifim. Önerdikleri yaşama biçimine, felsefelerine, ekonomi ve politika anlayışlarına karşıyım. Sağcı ve muhafazakar düşünceye karşıyım. Benim varoluş nedenim politik tiyatro yapan biri olarak ileriye bakmak.
Her şeyimize karışıyorlar; yaşama biçimimize... Vals yaptılar, şampanya içtiler diyorlar. Ya hu sanane! Çok enterasan. "Kızlı erkekli" bir ortamdan bile rahatsız oluyorlar. Böyle bir zihniyetin düşündüğü her şeye kökten karşıyım.
- Kökten karşıcı mısınız?
Kökten çağdaşım diyelim.
- Felsefelerine de karşıyım dediniz. Peki nasıl bir felsefeleri olduğunu düşünüyorsunuz?
Kendilerini muhafazakar demokrat, müslüman demokrat olarak tarif ediyorlar. Hepsi uyuyor demokrat hariç. Muhafazakar ve müslüman kısmı çok iyi uyuyor. Demokrasi ise kendilerine göre demokrasi... Solcuların, muhaliflerin haklarını koruyup değer vermiyorlar.
Tüm insanlık tarihi bu tür baskıcı, muhafazakar iktidarlarla dolu.
- Kültür sanatın sıkıyönetimi olarak nitelenen TÜSAK yasa tasarı da çözüm süreci gibi buzdolabına kaldırılmıştı...
Şimdi zamanı geldi mi?
Kültür sanat alanı için çok endişeliyim. Bugüne kadar ne yapmak istedikleri belli olmuştu ama artık sanırım onları uygulamaya koyacaklar. Üç yıldır muhalif tiyatroların ödeneklerini kesmişlerdi.
İnsanların televizyonda iş bulmasına engel oldular. Bizi, Karaca Tiyatro'dan dışarı attılar; AKM gibi unutturup çürümeye terk ediyorlar. Sonra da yandaşına AVM yaptıracak. Hep uyutma politikası yapıyorlar. Zamanını kolluyorlar. Vazgeçmiyorlar. Geri adım atmış gibi gözüküyorlar, gücü ele geçirdiğinde de yapacaklarını yapıyorlar.
TÜSAK'ta büyük tepki aldıkları için çekildiler, ama şimdi yapacaklar ve devlet tiyatroları, orkestralar ve opera bale kalmayacak. Cumhuriyetin getirdiği bütün kültür sanat alanındaki kazanımlara veda edeceğiz.
- Vee perdee kapanıyor mu diyor musunuz?
Türk sanatına çok büyük darbe olacak. Tiyatrosundan operasına balesine.. Bugüne kadarki kazanımlarımızın köküne kibrit suyu dökecekler ama bugüne kadar olan birikimi düşüyorum da sanatçılarımız sanatın bayrağını ayakta tutmak için ellerinden geleni yapacaklar. Örneğin bir Fazıl Say'ı susturamazlar. Böyle çok sanatçı var.
- Mutsuz ve umutsuz olduğunuz bir gün Brecht ya da Nâzım'ı oynadığınızda size moral oluyor mu?
Ooo hem de nasıl! Oyundan sonra uçuyorum...
Seyircinin o metni nasıl algıladıklarını oyun boyunca tepikelerinden anlıyorum. O bazen bir kahkaha bazen bir alkış bazen çıt çıkmayan bir ses oluyor. Bazen oyun sonunda bir coşku oluyor; sarmaş dolaş oluyoruz, diyoruz ki keşke Türkiye böyle olsa... Nazım’ı izleyen, Brecht’i düşünüp algılayan onun dizeleriyle coşan, umut dolan bir Türkiye düşlüyorum. Hayal etmek güzel bir şey...
- Peki oyun sırasında sizi sarmaş dolaş yakalayan cümleler hangileri?
Yaşamaya Dair' oyununda:
“Ben yanmasam, sen yanmasan, biz yanmasak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?”, “Vatan kurtulmamaksa kokmuş karanlığınızdan, ben vatan hainiyim. Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla, Nazım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hala.”, “Mesele esir düşmekte değil, teslim olmamakta bütün mesele.”, “Güzel günler göreceğiz çocuklaar, Güneşli günler göreceğiz...”,
"Ben Bertolt Brecht" oyununda:
“Yemene içmene bak sen, diyorlar, şükret haline. Nasıl yerim açların ağzından alınan lokmayı? Nasıl içerim susamışların hakkı olan suyu? Gene de yiyorum işte, içiyorum.”, “Baştakiler söz edince Barış'tan, anlar halk Savaş'ın geldiğini.”, “Yenilgilerimiz, bizlerin, haksızlıkla savaşanların sayıca azlığını kanıtlar yalnızca, ve seyirci kalanlardan tek beklediğimiz utanç duymalarıdır hiç olmazsa.”
- Yine o ‘Haber’den bahsedeceğim. Seçimlerden önce “Sarayı susturalım. Bu son şansımız” demişsiniz... Şansınızın bittiğini düşünüyor musunuz?
Susturamadık. Ah derdim bu işte. Bu sonuçtan sonra artık kimse Erdoğan’ı tutamaz. “Kuzu kuzu gelecekler” derken biliyordu her şeyi. Koalisyon olsaydı bir daha Cumhurbaşaknı seçilmezdi. Artık Erdoğan'ın gittiğini, ondan kurtulduğumu göremeyeceğim. Siz görürsünüz yaşınız müsait. Ben bunu görmeyeceğim. Bu gidişle Erdoğan beni gömer!
'İnsana olan inanç...'
- Nazım Hikmet'in yazdığı sizinde sahneye koyduğunuz "Yaşamaya Dair" oyununuzdan yola çıkarak yaşamaya dair neler söylemek istersiniz?
Yaşamaya Dair deyince Nazım' söyleyeceğim tabii ki.. Nazım, 13 yılını hapiste kalan 13 yılını da zorunlu sürgünde vatan hasretiyle yanıp tutuşarak geçiriyor, ama birgün bile ümidini kaybetmiyor. Nazım'ın en çok bu tarafına hayranım. Hep o yaşama sevinci, ileriye doğru bakan umutlu bakışı, insana olan inancı... Toplumlara, değişime olan inancı onu hep ayakta tutuyor. Bu bakımdan bana hep örnek olmuştur. Oyun sırasında bu damarı genç seyircilerde de yakalıyorum. Gençlerin Nazım'a sahip çıkması, Brecht'te sahip çıkmaları beni ayakta tutuyor. Nazım'ın, Brecht'in yıllar önce yazdıkları bugüne cevap veriyor. İzleyici, dostça, kardeşçe yaşamanın, hakça paylaşmanın önemini görüyor ve izlerken moral kazanıyor.
Kaynak: cumhuriyet.com.tr / Ceren Çıplak