Sözcü gazetesi yazarı Soner Yalçın, eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’a kaset komplosunun perde arkasına ilişkin olarak, Anayasa Mahkemesinin ‘hak ihlali’ kararından sonra serbest bırakılan Ergenekon sanığı Prof. Dr. Yalçın Küçük'ün yeni çıkardığı "Çıkış" kitabına dayandırdığı bilgiler aktardı.
Soner Yalçın, Silivri Cezaevi’nde kaldığı dönemde başından geçen bir olayı anlatarak başladığı yazısında Deniz Baykal'ın kendisi hakkında söylediklerine değinerek tepkisini hatırlatıyor.
Koğuş arkadaşı Odatv Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan, “Deniz Bey bunu bize nasıl yapar; bu tezgahı nasıl görmez” diye Taraf gazetesinin manşetini gösterdiği manşette Deniz Baykal’ın “Soner’in arkasında kim var, öğrenmek istiyorum” haberine şaşırdıklarını dile getiriyor.
Kaset komplosunun perde arkasına ilişkin Anayasa Mahkemesinin ‘hak ihlali’ kararından sonra serbest bırakılan Ergenekon sanığı Prof. Dr. Yalçın Küçük'ün yeni çıkardığı "Çıkış" kitabına dayandırdığı bilgiler aktardı.
Küçük'ün kitabında "Erdoğan'la Baykal'ın bir araya geldiğini öne sürdüğünü" söyleyen Yalçın'ın "Yine Baykal… Yine kaset…" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Yine Baykal… Yine kaset…
.....
“ÇIKIŞ”
Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı görevine üç kez gelmiş Emniyet Müdürü Sabri Uzun’un yazdığı “İN” kitabında, Baykal’a komplo kuran Cemaatçi polislerin ödüllendirildiği; seks kasetinin Cemaatci bir gazeteci tarafından Baykal’a ulaştırıldığı gibi bilgileri vardı. Bunlar birçok yayın organında haber oldu. Dün “Soner’in arkasında kimin olduğunu” merak eden, savcılara çağrılarda bulunan Baykal’ın bugün nedense pek sesi çıkmıyor. Niye?
Prof. Dr. Yalçın Küçük, bu hafta başında yeni kitap çıkardı: “ÇIKIŞ”…
Yalçın Küçük, Baykal’ın malum seks kasetiyle ilgili önemli bilgiler veriyor. Özetliyorum:
“Tam tarihini bilemiyoruz, 2002 sonu ya da 2003 başıdır ve Deniz Baykal’ı aldılar ve Çengelköy’de bir balıkçıda buluştular. Erdoğan’ın Deniz Baykal’ın önüne kaset koyduğunu ve Baykal’ın esir düştüğünü artık biliyoruz….
“Bir, muhalefet liderinin, hiç tanımadığı bir politikacı (RTE) ile gizli yemek yemesi saçmadır, evrende dönen ve dönmeyen hiçbişi’ye uyumunu düşünemeyiz. İki, bunu gizli tutmasının hiçbir mantığı yoktur; yıllar sonra Zülfü Livaneli’nin tepkili açıklamasından öğrenmiş bulunuyoruz. Üç, yemekten sonra telaşla anayasa değişikliği ve kanunsuz erken seçimi işletmesi utanç verici bir haldir. Dört, ‘biz demokratız’ lafı gülünçtür…
“Deniz Baykal’ın, bu onuruna tecavüz tarihinde, istifa töreninde, bu kasetin sürülmesinde, Fethullah Gülen’in bir ilgisinin olmadığını açıklamasından son derece rahatsız olmuştum, büyük bir yakınlık ifadesi saymıştım, şimdi yanıldığımı, itiraf durumundayım…
“Acılı birisinin istifa ederken ‘Gülen’in bunda dahli yoktur,’ diyebilmesi için, kaseti çok önceden, birisinin ve bu arada Erdoğan’ın elinde görmesi şarttır. Baykal, kaset çıkarılmasını hep ‘Sayın Başbakan’a’ bağladılar. Kuşkusu yoktur ve masada beraberdiler…”
Tutsak Baykal
Artık…
Mesele sadece Baykal’ın seks kaseti boyutunu aşmıştır. Mevzubahis olan Türkiye’dir, Cumhuriyet’tir. Şundan…
Sözü Yalçın Küçük’ün “Çıkış” kitabına bırakıyorum:
“Erdoğan’ın, pornografik olduğu söylenen bu kaseti, ilk kez internetlerde gördüğü iddiası gerçek dışıdır. Erdoğan, müstehcen olduğu iddia edilen bu kaseti, Çengelköy’deki yemekte, bizzat kendisi, masaya koymuş olmalıdır. Baykal’ın bir şok geçirmesi doğaldır ve sonra ortak planlar yaptıklarını anlıyoruz. Huzuru buldular. Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmaması, anayasa ve seçim kanunu değiştirilerek önce milletvekili ve arkasından başbakan yapılması, Çankaya’ya türbanın sokulmaması veBaykal’ın cumhurbaşkanı seçilmesi, belli başlı anlaşma noktalarıdırlar…
“Hem anayasa değişikliğine ve hem de bir ilde seçim yenilenmesine, Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu ve Danıştay Başkanı Nuri Alan şiddetle itiraz ettiler. Ayrıca, bir ilde seçim yenilenirse, buna, yalnızca, aynı seçime daha önce katılmış olanlar girebiliyordu; Erdoğan daha önce hiçbir seçime girmemişti, imkansızdır. Baykal, imkan yaratıyordu ve biz, tutsak düştüğünü bilmiyorduk…
“Baykal’ın (2007) seçime girmediğini görüyordum. Miting yapmıyordu, Doğu’yu, Kürt illerini, tümüyle terk etmiş haldeydi ve ben tutsak düştüğünü bilmiyordum, Çengelköy yemeğinden habersizdik ve saf bir çocuk halimle, seçimlere girmesi için çığırıp duruyordum. Seçim sath-ı mailinde, Cenevre’ye, sekreteriyle, tatile gidiyordu. Esirmiş, haber vermiyordu. Bunun yerine, partiyi de CHP, esarete sürüklüyordu, çok acıdır. Neden mi, tabii tutsak düşmüş insan halidir, ancak, o tarihte, 2002 sonu veya 2003 başı, bir istifa ile kurtulabilirdi. Yapmadı, kendisini ve cumhuriyetin kurucu partisini esir verdi…”
Yazının tamamını okumak için tıklayınız...