Yeni Şafak yazarı Abdülkadir Selvi köşesinde bugün gerçekleşecek olan Davutoğlu- Kılıçdaroğlu görüşmesini masaya yatırdı.
İşte Selvi'nin yazısı...
Başbakan Davutoğlu ile CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, AK Parti-CHP koalisyon hükümeti için bugün bir araya gelecekler.
İki liderin görüşmesine tarihi anlamlar yüklemek doğru değil. Ama büsbütün işlevsiz görmek de yanlış. Önemli olan iki liderin iradesi olacak. Davutoğlu ile Kılıçdaroğlu sadece koalisyon kurup kurmayacaklarına karar vermeyecekler. Aynı zamanda kendi siyasi gelecekleri açısından da kritik bir karar verecekler. Koalisyon hükümetinde erimek veya erken seçimde büyümek ya da tam tersi gibi bir tercihle karşı karşıyalar.
Davutoğlu-Kılıçdaroğlu görüşmesi bundan sonraki süreci tayin edecek.
İki liderin koalisyon hükümetlerine bakış açıları farklı.
Kılıçdaroğlu, 4 yıllık güçlü bir AK Parti-CHP koalisyonunu istiyor.
Başbakan ise 4 yıllık bir angajmanın bu aşamada erken olduğu görüşünde. Koalisyon kurulmadan ne kadar devam edeceğini kestirmek güç. O nedenle koalisyonun sürecinin ucu açık olmasını istiyor.
CHP, bir restorasyon hükümeti kurulmasını istiyor.
AK Parti ise reform hükümeti talep ediyor.
CHP'nin restorasyon hükümeti talebinde kriz kokan bir nokta var. Neyin restorasyonu? AK Parti'nin 13 yıllık icraatlarının restorasyonu.
28 Şubat'ın İmam Hatiplerin kapasına kilit vurmayı hedefleyen 8 yıllık kesintisizeğitiminin tasfiyesi anlamına gelen 4 artı 4 artı 4 yıllık eğitimin restorasyonu. Peki bu iş nasıl olacak? CHP'nin ısrarla savunduğu 1 artı 8 artı 4 yıllık eğitim formülüyle mi? Bu teklif İmam Hatiplerin orta kısmının tasfiyesi anlamına gelmiyor mu? AK Parti ve CHP, iki farklı zihniyeti, birbirine taban tabana zıt olan iki dünya görüşünü temsil ediyor. Zaten iki ayrı dünya görüşünü savundukları için birisinin kapısında AK Parti, diğerinin kapısında ise CHP yazıyor.
İki parti heyetlerinin çalışmalarında, “derin görüş ayrılıkları” tespit edildi. Ancak iki lider müzakerelerini bunların üzerine kurmayabilir.
Örneğin Kılıçdaroğlu, yeni bir yaklaşım açısı getirip, görüş ayrılıkları yerine, ”Nasıl koalisyon kurabiliriz” diye bir başlık üzerinden müzakere isteyebilir.
Davutoğlu ve Kılıçdaroğlu'ndan daha güçlü bir şekilde AK Parti-CHP koalisyonunu savunan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Görüşmeler sırasında uzlaştıkları metin esas alınabilir. Ona liderlerle olan görüşmeler çerçevesinde eklenebilecek ve uyum sağlayabilecek konularda dahil edilinebilir. Hükümet kurulduktan sonra anlaşılamayan konular da şimdilik ötelenir. Koalisyon çalışmaları sırasında koalisyonun içyapısını oluşturabilecek bir kurumsal yapıya benzer bir koordinasyon kurulu ile diğer anlaşılamayan konular üzerinde anlaşma sağlanabilir” şeklinde bir açılım getirdi.
İşte o an, koalisyon umudunun yeniden canlandığı andır.
Erken seçimin en güçlü ihtimal olduğuna inanmakla birlikte, iki liderin görüşmelerinin bir tiyatrodan ibaret olmadığının da altını çizmek istiyorum.
Burada iki liderin göstereceği irade önemli. Liderlerin evet demesi için de hayır demeleri için de müsait bir hava var. Her iki kararı verdiklerinde de tabanlarına anlatabilecekleri malzeme var.
AK Parti ile CHP heyetleri; ekonomi, dış politika, çözüm süreci-Alevilik, Anayasa, eğitim, Meclis, bağımsız kurullar başlıklarını çalıştı. 7 Haziran gününe kadar birbirine temel temele zıt politikaları savunan iki parti bir araya geldi ve Türkiye'yi nasıl yönetiriz diye çareler aradı. Koalisyon görüşmelerinden çıkacak sonuç ne olursa olsun. Bu dahi başlı başına bir başarı. Türk demokrasisi açısından önemli bir kazanım.
7 Haziran'dan bu yana kimi hükümet formülleri hiç denenmeden şansını kaybetti. Geriye güçlü iki ihtimal kaldı.
AK Parti-CHP koalisyonu deneniyor.
Koalisyon kurulamadığı taktirde ise AK Parti, takvimi ve gündemini önceden ilan ettiği, Türkiye'yi Kasım ayında seçime götürecek bir hükümet kurar, MHP ise HDP'li seçim hükümetini engelleyen bu formülün hayata geçirilmesi için güven oylamasına girmeyerek destek verir. Böylece bir hükümet kurulur, 257 milletvekilinin güvenoyuyla ülkeyi seçimlere götürür.
Bu formüller hayata geçmezse geriye Cumhurbaşkanı'nın Anayasa'nın 116. Maddesi gereğince kurduracağı bir seçim hükümeti kalıyor.
Söz konusu Cumhurbaşkanı olunca bir çift laf etmek istiyorum. İster koalisyon, ister seçim hükümeti olsun Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın rolünü dikkate almadan yapılan hesaplar başarısız olmaya mahkumdur. Hele hele Erdoğan'a karşı geliştirilen hükümet modellerinin ise şansı yok. Türkiye'nin yol haritasını çizerken Erdoğan faktörünü dikkate almadan yapılacak hesap, yanlış hesap olur.
Bu vesile ile CHP liderinin yanlış bir hamlesine dikkat çekmek istiyorum. Kılıçdaroğlu, Başbakan Davutoğlu'nun CHP ile koalisyona taraftar olduğunu ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın erken seçimi istediğini belirterek, Başbakan'ı, ”Erdoğan vesayeti” nden kurtulmaya çağırıyor. Bu ortak hükümet kurmak için el sıkıştığınız Başbakan'a karşı yapılmış bir nezaketsizlik. Eğer gerçekten koalisyon istiyorsanız Davutoğlu'nu, Erdoğan'a karşı kışkırtmakla bir sonuç almanız mümkün değil. Başta Davutoğlu buna izin vermez.
CHP şunu hiç unutmasın. Eğer AK Parti ile koalisyon kurmak istiyorlarsa Erdoğan'ın hukukuna özenli davranmalılar. AK Parti demek, Erdoğan demektir. Çünkü AK Parti'yi var eden liderlik Erdoğan'ın liderliğidir. Cumhurbaşkanı olması bu gerçeği değiştirmez.
Bugün iki lider koalisyon kurmak isterlerse, ya yeni bir yol bulacaklar ya yeni bir yol açacaklar.
Yok eğer koalisyonu riskli bulurlarsa, ver elini erken seçim.
Hem de AK Parti hükümeti ile gidilen bir seçim olacak.
Devlet Bahçeli'nin,” Halihazırda yeni bir hükümet kurulmadığına göre Türkiye'de yasaya göre hükümet kuruluncaya kadar var olan hükümetin görevine devamı istenmişse o zaman siyasi sosyal ekonomik ve idari tasarrufları kullanma hakkı var demektir. Bu hakkın içerisinde seçime ülkeyi götürme sorumluluğunu da taşıyorsa götürebilir” sözleri önemli. Formül bu sözlerde gizli.
Burada sorun şu? AK Parti mevcut hükümetle mi seçime götürecek, yoksa yeni bir hükümet mi kurulacak? Bir ihtimal daha var diyeyim ama merakınızı depreştirmek için kulisleri izlemekte yarar var demekle yetineyim.