Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geleneksel hale getirdiği Ak Saray’daki muhtarlar toplantısında çok konuşulacak açıklamalarda bulundu.
Erdoğan’ın hedefinde, geçtiğimiz hafta partisinin grup toplantısında
“Erdoğan seni başkan seçtirmeyeceğiz” diye açıklamalarda bulunan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ile cumartesi günü yaptığı açıklamada
“Hükümet’in işlerine karışma” mesajı veren Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç vardı. Erdoğan Demirtaş’a
“Ben cumhurun başkanıyım ya… Kendini bil, haddini bil. ” diye çıkışırken, Bülent Arınç’a da isim vermeden
“Dert adamı söyletir. Meselesi koltuk olanlar bizi anlayamadı anlayamaz” dedi.
İşte Erdoğan’ın konuçmasından satırbaşları;
“Biz bu coğrafyanın insanları olarak birbirimize kenetlenebilsek, dışardan hiçbir güç bizim aramıza nifak sokamaz. Biz emredildiği gibi birbirimizi kardeş görsek, Allah’ın ipine sımsıkı sarılsak, inanın dışarıdan hiçkimse gelip de bizim ağzımızın tadını bozamaz.
Bu coğrafyanın tüm bireyleri ellerini şöyle kenetleyecek, başını da iki elinin arasına alacak ve başkalarını suçlamadan önce kendi muhasebesini yapmak suretiyle yoluna devam edecektir.”
“6-8 ekim tarihlerinde olan olayları unutmayalım, gezi olaylarında olanları unutmayalım. Vatandaşlarımızın araçları dükkanları nasıl yakıldı yıkıldı unutmayalım.
Belediyelerin otobüslerinin nasıl yakıldığını unutmayalım. Bütün bunlar nerede oluyor? Kendi ülkemizde olanlar da bunlar. Türklerle kürtlerin kardeşliği öyle sıradan pamuk ipliğine bağlı bir kardeşlik değildir. Bunun özellikle bilinmesini isterim.
Özellikle genç nesillerin, kardeşliğin boyutunu derinliğini ruhunu çok çok iyi anlamasını gönülden arz ederim. Biz Malazgirt savaşında kürt kardeşlerimizle omuz omuza savaştık, haçlı seferlerine karşı omuz omuza savaştık.”
“MARJİNAL, ATEİST, İNANÇSIZ…”
“Aynı sofraya oturduk, kız aldık kız verdik. Aynı toprağı değil aynı kaderi paylaştık. Şunu açık açık ifade etmek isterim. Yaklaşık bin yıldır bu topraklarda kürtlerin yegane dostu ve kardeşi türkler. Türklerin de yegane dostu ve kardeşi kürtler olmuştur.
Açın bin yıllık tarihine bakın. Kürtlerin zor zamanlarında yanlarında sadece türklerin olduğunu göreceksiniz. Türklerin yanlarında kürtlerin de olduğunu göreceksiniz. Birinci dünya savaşının ardından ayrıştırma çabasına, türklerden önce kürtlerin kendisi karşı çıkmış, bizi birbirimizden ayıramazsınız diye duygularını gayelerini ifade etmişlerdir.
Bizim ortak tarihimiz öyle 30-40 yıldan ibaret değildir. 30-40 yıl içindeki gelişmelere bakıp kardeşliği sorgulayanlar tarihe haksızlık ederler. Bizim kürtlerle olan ilişkimizi muhabbetimizi ancak ve ancak türkler ve kürtler olarak biz tanımlarız. Marjinal, ateist, inançsız, bu topraklarından değerinden kopuk akımları çıkıp da bizim birbirimize olan muhabbetimizi yeniden tanımlayamazlar.”
YİNE GEZİ OLAYLARI DEDİ
“Bundan 40 yıl önce de bu zaviyeden bakıyordum, bugün de bu zaviyeden bakıyorum. Bu bakış açısı bu toprakların özüdür, ruhudur. Kim ki etnik unsurları bir farklılık, ayrışma, husumet vasıtası olarak kullanıyorsa, bu topraklar üzerinde bin yıllardır muhafaza eden kardeşliğe ihanet içindedir.
Hiçbir zaman tehditlere, telkinlere, saldırı ve sabotajlara aldırış etmedik. Terör bizi tehdit etti boyun eğmedik. Nice darbe girişimi, nice saldırı, Gezi olayları, 17-25 Aralık darbe girişimi, hepsi de Kürt kardeşlerimin sorunlarının çözümünü engellemek için sahneye konulmuştur.
Ama biz hiçbirine eyvallah etmedik. Bizim politikalarımızı terör belirleyemez. Bizim istikametimizi, darbe tehditleri, çatışma tehditleri de belirleyemez. Sadece ve sadece milletimiz belirledi, bundan sonra da sadece ve sadece milletimiz belirler.”
“NE DEDİK?..”
“Kürt kardeşlerimize bakışımızla, inanın 40 yıl önce neredeysek bugün de oradayız. Biz de hiç kırıklık göremezsiniz. İstikametimizin sarsıldığını göremezsiniz. Ne terör, ne de çeteler, uluslararası çeteler, ulusal paralel çeteler bize istikamet çizemez.
Bu meseleyi çözmek için kefenimizle yola çıktık. Ne dedik? Terör örgütü silahları bırakacak dedik. Öyle mi? Çünkü ben Cumhurbaşkanlığı makamına gökten zembille inmedim, 12 yıl Başbakanlık yaptım. Ondan öncesinde belediye başkanlığı yaptım. Buralardan, halkımın içinde bu toprakları eşiye eşiye bu duruma geldik. Hangi köyde, hangi beldede, hangi ilçede, ilde ne var ne yok bunları bilen birisiyiz.
Daha dün evvelsi gün Denizli’deydik. 24 kere ben Denizli’ye gitmişim. Acaba şöyle Cumhuriyet tarihinde hangi başbakan, cumhurbaşkanı bir ile 24 kere gitmiş olsun? Ankara’ya oturup buradan yönetmeye kalkarsan işte 12 yıl önceki Türkiye olurdu.”
‘MUHATABIM TERÖR ÖRGÜTÜ DEĞİLDİR’
“Terör örgütü silahları bırakacak dedik, söyleyecek sözü varsa siyaset zemininde söyleyecek dedik. 13 yılda yaptıklarımız, silahı tamamen zeminsiz bahanesiz bırakmıştır.
Sıkılı yumruklarla hiçbir sorun çözülemez. O silahları bırakmadığınız sürece zerre kadar katkınız olmaz. Şimdi söylüyorlar, silahlar bırakılsın. İfade olarak çok güzel.
Tamam da bir yıl önce Nevruz’da yine bunlar söylenmişti. Ve tamam dendi. E ne oldu? ben ne dedim, uygulamaya bakarız. Uygulama görmeden bunlara inanmak mümkün değil. Dolayısıyla uygulamayı görelim, işte şimdi 2,5 ay sonra seçimler var.
30 mart seçimlerinde tehditlerle bu işler yürüdü, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde tehditlerle yürüdü. Artık bu tehditlerden halkımızı kurtarmak zorundayız. Burada da muhatabım asla terör örgütü değildir. Bu çağrımı terör örgütüne değil, vesayetinden kendisini kurtaramayan o siyasi partiye yapıyorum.
“VERİLEN SÖZLER DEFALARCA ÇİĞNENDİ”
” Eğer çözüme katkı sunmak istiyorlarsa, önce silahların gölgesinden, tasallutundan kurtulacaklar. Tekrar söylüyorum. Her ne pahasına olursa olsun, son nefesimize kadar bu ülkede çözüm süreciyle tesis ettiğimiz kardeşliğimizin mücadelesini sürdüreceğiz.
Ancak hiç kimsenin Kürt kardeşlerimi zehirlemesine, haksız muhataplık kazanmasına müsaade edemeyiz, etmemeliyiz. Silahların gölgesinde barış olmaz. Verilen sözlerin defalarca çiğnendiği bir ortamda somut adımları görmeden daha ileriye gidemeyiz.
Şurada Allah aşkına soruyorum. Diyarbakır’daki merhum Yasin Börü ve arkadaşlarının alçakça katledilmesinin üzerinden çok geçmedi. İstanbul Okmeydanı’nda, Burakcan’ın ölümünün üzerinden daha çok geçmedi. Terör örgütü nasıl onu da orada şehit etti biliyorsunuz.
Şu ana kadar çıkıp da bunun özeleştirisini yaptılar mı? Kendilerini hala sorgulamadılar. Biz bu şımarıkça tavırlara boyun mu eğeceğiz? Yasin Börü, olayların içinde değildi, kurban eti dağıtıyordu. Bu sözüne güvenilmeyen figürlerle yol mu yürüyeceğiz? Her türlü oyunu oynayanlarla nasıl devam edeceğiz? Önce silahı bırakacaksın. Bak IRA İngiltere’de İrlanda’da silahları betonlara gömdüler.
Sizin buna benzer attığınız bir adım var mı şu anda? Yok. Silahı bırakacaksın, savaşın fitne ve nifakın dilini bırakacaksın. Söyleyecek sözün varsa, siyaset zemininde söyleyeceksin. Ha siz çözüm istemiyorsanız, kusura bakmayın keyfiniz bilir. Biz bu meseleyi çözmek için onlara değil milletimize güvenerek yola çıktık. Silahlara rağmen, silahların tasallutunda siyaset yapanlara rağmen biz bu meseleyi çözeriz.”
“BANA BİR ŞEY SÖYLEDİLER…”
“6-8 Ekim tarihlerinde milleti sokağa davet eden kimdi? Ondan sonra yalana başladılar. Ne yapmadın ya, sokağa davet ettin. Kendileri için hak aradılar. Şimdi çıkmışlar utanmadan Cumhurbaşkanı çözümün karşısında diyorlar.
Cumhurbaşkanı çözümün yanında mı karşısında mı geriye dönüp 12 yıllık döneme bakarsın görürsün. Kürt demek yasaktı bu ülkede. Kürtçe şarkı türkü yasaktı. Sokakta Kürtçe konuşmak yasaktı
Anne evladıyla cezaevinde Kürtçe konuşamıyordu. Bölgede seyehat etmek yasaktı. Yol yoktu, öğretmen yoktu, hastane doktor yoktu. Bunların hepsini biz çözdük. İktidara geldiğimizde, ne yapılması gerektiğini sormuştum. Bana bir şey söylediler, OHAL’i kaldırın yeter dediler.
O zaman başbakan sayın Abdullah Gül’dü. İki ayda OHAL kaldırıldı. Hükümet güvenoyu aldı, 28 Kasım’da, 30 Kasım’da OHAL kaldırıldı. Bununla kalmadık. Faili meçhul dönemini sona erdirmekten, Kürtçe televizyondan, seçmeli Kürtçe dersine, çocuklara isim verilmesinden, yerleşim birimlerinin adlarına kadar her anlamda tarihi adımlar attık.
Bu bölgede de çok büyük yatırımlar gerçekleştirdik. Batıda ne varsa, Güneydoğu’da, Doğu’da aynı hizmetlerin verilebilmesini biz sağladık. Önce Demokratik Açılım diyerek, sonra Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi diyerek, ardından Çözüm Süreci diyerek bugünlere geldik.
Bütün bunları birileri bizi zorladığı için değil, bölgedeki kardeşlerimizin de bu ülkenin birinci sınıf vatandaşı olduğuna inandığımız için, ebedi kardeşlerimiz olduğu için yaptık.”
“İKİ YÜZLÜLERLE ASLA YOL YÜRÜYEMEYİZ…”
“Elbette bu meselede tümüyle ortadan kalkmış değil. ama biz Türkiye’nin tüm meseleleriyle birlikte bu meseleyi de çözme irademizin sonuna kadar arkasındayız. Türk kardeşimin, Kürt kardeşimin, Arap kardeşimin ne sorunu varsa, Alevi’nin, Sünni’nin, işçinin, sanayicinin ne sorunu varsa Allah’ın izniyle hepsini de çözeceğiz.
Çözüm Süreci bir iki etnik unsurun değil, iki bölgenin değil, tüm milletimizin ve tüm Türkiye’nin ortak meselesidir. Kim çözümde yanımızda olursa onunla yürürüz, ama iki yüzlülerle asla yol yürüyemeyiz. Bizim hiçkimseye meşruiyet kazandırmak gibi bir gayemiz yok olamaz.
Türkiye, terör örgütleri karşısında, vandallar karşısında, paralel ihanet şebekeleri karşısında boyun eğmez. Eğer itiraz ediyorsam, bazı yanlışlara dikkat çekiyorsam, bugüne kadar yaşananları yakından bilen biri olarak yapıyorum. Bu ülkede paralele, yapılanmaya dikkat çekerek yapıyorum.
Bir şeyi daha özellikle söylüyorum. Paralel devlet yapılanmasının, bizlere yönelttiği çağrılara bakarsanız, nerelerle nasıl paslaştıklarını görürsünüz.”
“YA BEN CUMHURUN BAŞKANIYIM YA!.. KENDİNİ BİL, HADDİNİ BİL …”
Eğer eleştiriyorsam bunu ülkem adına, kardeşlik adına, barış adına yapıyorum. Biz dertliyiz. Dert adamı söyletir. Bu ülkenin derdini sızını içimizde hissettiğimiz için konuşuyoruz.
Meselesini ikbal olanlar bizi anlayamadı, meselesi koltuk olanlar bizi anlayamadı. Ucuz kahramanlık peşinde olanlar bizi anlayamadı. Biz şahsi meseleleri işin içine katmadan, hükümetimizle devletimizle bu işi çözeceğiz. Muhalefet katkı sağlayacaksa buyursun sağlasın.
Bundan sonraki gelişmelere ilişkin söz söylemek, değerlendirme yapmak, teklifte bulunmak herhalde benim hakkım. Birileri çıkmış ne diyor, artık tek adamsın, yanında kimse yok.
Yahu bunlar çok zavallı ya. Ya ben cumhurun başkanıyım ya, ben bu milletin başkanıyım. Büyüklerimizin çok güzel bir lafı var, ‘kendini bil, haddini bil, neslini bil.’ Ama bunlarda hiçbirisi yok.”