17 Ocak 2015 - 19:37
Cumhuriyet Gazetesi bugünlerde yaptığı habercilikle yine gündeme geldi. Uzun süredir gündemi meşgul etmeyen gazete habercilik refleksini doğru zamanda kullanarak yaşanan insanlık dışı katliamdan sonraki Charlie Hebdo dergisinin ilk sayısını yayımladı. Yapılan katliamı eleştirmek, terörizmin karşısında durmak adına önemli bir hamleydi. Takdire şayandı. Peki, bu tarz konularda bu kadar hassas olan gazete 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi döneminde aynı hassasiyeti göstermiş miydi? Ezilen, işkence gören halkın yanında mı durmuştu, yoksa ezen devletin yanında mı? O dönemin gündemini belirleyen yayın organlarından Cumhuriyet Gazetesi'nin nasıl bir yayın politikası izlediğine göz atalım.
Basın-Yayında bir dönemin merkez figürüyseniz ve iktidarla aranızı hoş tutmak niyetindeyseniz bu durumda neleri düşündüğünüzden ziyade neleri yazmanız, haber yapmanız gerektiği ön plana çıkar. Cumhuriyet Gazetesi sayfalarında da acaba 1980 darbesinde farklı görüşlerin yaşadığı sıkıntılar daha sıcağı sıcağınayken haber sayfalarına taşınabilmiş miydi? Yoksa askeri darbenin failleri üzülmesin diye yayınlar mı yapılmıştı?
Bu dönemde, Hıncal Uluç TV’de yayınlanacak programlar ve televizyon sektöründe öne çıkan çalışmalarla ilgili haberler yapıyor ve köşe yazıyordu. Aynı zamanda dönemin askeri yönetimini eleştiren en cesur yazıları yazıyordu. TRT’deki usulsüzlükleri eleştiriyor yapılan TRT atamalarında farklı görüşteki insanların açığa alındığını ortaya koyuyordu. Ancak 1981’e geldiğimizde Hıncal Uluç’un gazetede yazmamaya başladığını görüyoruz. Bu da ya muhalif tavrından dolayı işinden atıldığını veya istifa ettiğini gösteriyor. Dönemin ikinci muhalif ismi ise Atilla Dorsay'dı. Festivalleri takip ederek oradaki filmlerle ilgili tanıtım, eleştiri yazıları yazıyor, ayrıca her hafta “Haftanın Filmleri” başlığıyla dünya ve Türkiye’de sinemalara giren filmleri tanıtıyordu...
Öncelikle olay daha sıcaklığını korurken, insanların acıları henüz geçmemişken yaşanan olayın, acının hemen ertesi günü 80 dönemi acılarının gündeme gelmesi beklenemezdi. Ancak 1981 yıllarında yaşanan acılarla, yapılan işkencelerle ilgili röportajların, eleştiri yazılarının yazılması hiç kuşkusuz habercilik reflekslerindendi. Bu açıdan 80 döneminin sıkıntılarıyla ilgili Kültür Sanat sayfasında, 1980’in Ekim ayında, üç ilginç haber yer alıyor. Bunlardan ikisi de TRT’yle ilgili. İlki, 12 Ekim’de sokağa çıkma yasağı ilan edildiğinden o gece Emel Sayın, Ahmet Özhan ve Hülya Koçyiğit’in seyircileri şarkılarla eğlendireceği haberi veriliyor. Bu haberle, “zaten dışarı çıkmanıza gerek yok, iyi bir program sizi bekliyor. Bunu izlemelisiniz” mesajı veriliyor. Ardından ikici haber de 13 Ekim tarihinde TRT’nin içindeki atamalarla karşılaşılan sıkıntılardan bahsediliyor. Bu iki haberi de bir dönemin önemli muhaliflerinden Hıncal Uluç gündeme taşıyor. Üçüncü olarak 18 Ekim 1980’deki Hıncal Uluç'un haberine göre yine TRT Genel Müdürü Doğan Kasaroğlu 1000 kişilik bir atama yapıyor. Ancak bu atamalar ailelerin sağlık durumlarına, eşlerin iş durumlarına bakılmaksızın kararlaştırılıyor. Bu sonuca göre atama değil “sürgün” yapıldığı gündeme geliyor. Hıncal Uluç’un bu haberlerinin ardından 16 Ocak 1981 Atilla Dorsay’ın TRT 3’de hazırladığı ve Pazar günleri yayınlanan “Beyaz Perdeden Mikrofon” programı TRT Genel Müdürlüğü tarafından mazeret belirtilmeksizin yayından kaldırılıyor. Dorsay, aynı tarihteki köşesinden TRT’nin yayın politikasını eleştiriyor ve programının kaldırılma sebebini Cumhuriyet Gazetesi’nde yazıyor olmasına bağlıyor. Bu haberle, 80 döneminde değişen TRT yönetiminin Cumhuriyet yazarlarına karşı ön yargılı politikalar izlediğinin altını çiziyor.
Atilla Dorsay'ın söylediklerinden de anladığımız üzere hükümet, Cumhuriyet Gazetesi'ni o dönemde de muhalif gazeteciler topluluğu olarak görüyor. Ancak yayınladıkları haberlerle bir kaç isim haricinde tam da muhalif bir tavır sergilemediklerini açık şekilde görülüyor. Halbuki Cumhuriyet tarihinin en uzun soluklu gazetesi olan Cumhuriyet'ten, bugünlerde olduğu gibi her zaman ezilenlerin, hakları yenenlerin yanında durması ve onların haklarını savunmasını bekliyoruz.