Sosyolog Volkan Ertit’in
“Endişeli Muhafazakarlar Çağı” kitabı üzerine geçen hafta yazmıştım. Kitabında, uzun süredir gözlemleyip ifade edemediklerimizi bir bir bizim adımıza en iyi biçimde ifade etmiş. Ancak şunun altını çizmeliyim ki, bu kitap çok daha tafsilatlı ve uzun bir yazıyı hak ediyordu. Daha fazlasını hak eden bu kitap için biz de Volkan Ertit’le son yıllardaki sosyal alışkanlıklarımızı, dizileri, filmleri ve toplumun değişen tepkilerini kitaptaki tez bağlamında konuştuk.
SAMİ AKBIYIK: “Kitabınızın adını “Endişeli Muhafazakarlar Çağı” koymuşsunuz. Ancak gözlemlediğim kadarıyla çevremdeki muhafazakar arkadaşlarımın çoğu Türkiye'nin (siyasi ve sosyal) gidişatından gayet memnunlar. Ne dersiniz?”
VOLKAN ERTİT: “Benim kitabımın iddiası oldukça net. Türkiye toplumu her geçen gün dinden uzaklaşıyor. Yeni kuşaklar eski kuşaklar kadar dini umursamıyorlar. Eğer sizin Muhafazakâr arkadaşlarınız toplumun dindarlaştığını düşünüyorlarsa, kendileri bir önceki nesle kıyasla daha dindar bir yaşamın parçası durumuna gelmişlerse ve ellerinde bu dönüşümü destekleyecek akademik çalışmalar var ise, okumayı çok isterim. Zira benim kitabımın iddiaları çürütülmeye açık ve her zaman revize edilebilir durumdalar. O nedenle bu soruyu bana değil de kendi arkadaşlarınıza sormanız daha iyi olabilir. ‘Hoop hacı, toplum dinden uzaklaşıyorken sizdeki bu mutluluğun kaynağı nedir?’ diye.”
SAMİ AKBIYIK: “Neden bu kitabı özellikle solcuların okumasını istediniz? Gidişatlarını görmek için daha çok Muhafazakârların okuması gerekmiyor mu?”
VOLKAN ERTİT: “Bu kitabı özellikle solcuların okumasını istemedim. Herkes okusun diye yazdım. Ancak Türkiye'nin dindarlaştığı iddiasını özellikle “endişeli modernler” dediğimiz kesim devamlı dillendirdiği için, ve hatta gittikçe İranlaşan bir toplumdan dolayı askeri açıkça darbe yapmaya davet ettikleri için onların okumasını tabii ki isterim. Zira Muhafazakâr kesim zaten yaşanan sekülerleşme sürecinin oldukça farkında. Sekülerler ise bu dönüşümü hali hazırda kendileri seküler olduğu için fark edemiyor. Kitabı okuyan ve okumayan mütedeyyin kesim aynı tepkiyi veriyor: ‘Yıllardır bunu iddia ediyordum, teşekkür ederim bu kitap için.’”
SAMİAKBIYIK: “Solcu Muhafazakarlar yok mudur sizce? Bu değerlendirmelere onlar da dahiller mi?”
VOLKAN ERTİT: “Solcu Muhafazakâr ne demek bilmiyorum. Benim kitabımın bu toplumun sekülerleştiğini iddia ediyor. Bahsettiğiniz solcu Muhafazakârların kim olduklarını bilmediğim için bu dönüşüme nasıl tepki vereceklerini de bilmiyorum.”
SAMİ AKBIYIK: “Önümüzdeki yıllarda ‘Büşra’ filmindeki gibi başörtülü ablalar barlara gidip ot içerler mi?”
VOLKAN ERTİT: “Başörtülü kadınlar kendilerinden önceki kuşakların yap(a)madıkları şeyleri yapmaya başladılar. Büşra filmindeki karikatürize sahneleri bir tarafa bırakırsak, kapalı kızların artık üniversitelerde sevgilileri ile el ele rahatça dolaşmaları, sevgililerinin evinde kalmaları onlardan bir önceki kuşağın deneyimleri değildi. 28 Şubat döneminde üniversite kapılarında okuma mücadelesi veren kapalı kızlardan, sevgilisi ile okul kantininde yanak yanağa oturan kapalı kızlar dönemini yaşıyoruz. Facebook’taki ilişkisi var modülü sadece sekülerlere ait değil artık. Sevgilisi ile yanak yanağa fotoğrafları olan başörtülü kızlar bunu facebook üzerinden tüm aile üyeleri ve arkadaşları ile paylaşabiliyorlar.”
SAMİ AKBIYIK: “Onur Ünlü’nün son filmi İtirazım Var’da (2014), baş kahraman, ilahiyat kökenli olmayan siyaset bilimi okumuş ve Antropoloji’de lisansüstü yapmış ve kızı evlilik öncesi bir erkekle yaşayan imam. Aynı şekilde son ayların fenomen dizisi Kertenkele’deki protagonist (Ziya Hoca) eskiden hırsızlık yapan bir imam. Artık bu tarz kahramanları TV ve sinemalarda görüyoruz. Her ikisi de alt metinde şu mesajı veriyor: ‘İmam olmadan önceki hayatlarında dindar olmayan bu adamlar şimdi kusursuz birer din adamları. Ancak insanların böyle kusursuz din adamları olmaları için öncesinde dindar bir hayat yaşamamaları, bütün heveslerini ve bastırılmışlıklarını o dönemde (dindarlık öncesinde) yaşamaları gerekiyor. Ardından ‘doğru yolu’ bulduklarında bütün heveslerden arınmış olarak örnek birer dindar olabilirler.’ Siz bu vurguyu nasıl değerlendiriyorsunuz? Radikal Muhafazakar olmak için bir ‘ara dönem sekülerliği
’ mi yaşanmalı, veya bu yaşanıyor olabilir mi Türkiye’de?”
VOLKAN ERTİT: “Filmin yarısındayım.”
SAMİ AKBIYIK: “Eskiden başörtülü oyuncular dizilerde ve filmlerde görünmezken şimdilerde Huzur Sokağı, Kertenkele vb. dizilerde ve birçok sinema filminde başörtülü karakterlere rastlanabiliyor. Sizce film ve dizi sektörü Muhafazakar değerlere önem mi vermeye başladı?”
VOLKAN ERTİT: “Bilmiyorum. Ancak daha önce yok sayılan kesimlerin, özellikle toplumun önemli bir çoğunluğunu oluşturan kesimin artık yer yer dizilerde yer alıyor olmasını sorgulamaktansa, daha önce neden olmadıklarını sorgulamak benim için daha anlamlı. 1990’ların aile dizilerinde dahi bir tane başörtülü karakterin olmaması toplumsal gerçekliği çok yansıtıyor muydu emin değilim.”
SAMİ AKBIYIK: “Son zamanlarda Muhafazakar gazetelerin sayısı hayli çoğaldı. Milat, Millet, Vahdet ve son olarak da Hakan Albayrak’ın çıkarttığı Diriliş Postası. Son üç gazete son aylarda kuruldu. Buna karşılık son zamanlarda herhangi bir sol gazete kurulmadı. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?”
VOLKAN ERTİT: “Bu soruya kitap özelinde yanıt vermek gerekirse, henüz bu gazetelerin sekülerleşme tartışmalarında yer alacak kadar toplumsal etkisi olup olmadığını bilmiyoruz. Yani Vahdet gazetesinin daha önce seküler yaşam tarzına sahip olan kesimleri etkilediğini ve toplumsal dönüşüme neden olduğunu bilmiyoruz. Başlı başına bu gazetelerin kurulmasının ardında yatan sebepleri değerlendirmek de benim boyumu aşıyor. Ancak mütedeyyin kesime hitap bu gazetelerin son dönemlerde ortaya çıkmasının da tesadüf olmadığını düşünüyorum. Umarım yakın gelecekte bu konu ile ilgili doyurucu bir makale okuma şansımız olur.”
SAMİ AKBIYIK: “Batı disiplini almış bir akademisyen olduğunuz çok belli. Zira istatistiksel verilere önemli derecede yer vermişsiniz. Kitabı yazarken nasıl çalıştınız ve nelere dikkat ettiniz?”
VOLKAN ERTİT: “Kitap için gerekli akademik çalışmaları yapmadan ya da referansları bulmadan önce kitabın çatısını kurdum. Bu çatıyı 11 madde üzerinden kurdum. Bu 11 madde benim gözlemimdi. 1) Yeni kuşaklar eski kuşaklardan daha az dindardır. 2) Eşcinselliğin görünürlüğünde belirgin bir artış gerçekleşmiştir. 3) Evlilik öncesi flört sayısında artış vardır. 4) Evlilik öncesi ya da evlilik dışı cinsellikte artış gerçekleşmiştir. 5) Doğaüstü güçlere olan inançlarda azalış gerçekleşmiştir. 6) Farklı inanç grupları arasındaki evlilikler artmıştır.7) Toplumda vücut hatlarını belli edecek kıyafetler tercih edilmeye başlamıştır. 8) Dinin toplumsal alandaki prestijinde ve gücünde azalış gerçekleşmiştir. 9) Medya dili sekülerleşmiştir. 10) Toplumsal tartışma dili daha seküler hâle gelmiştir. 11) “Kutsal”ların günlük pratiklere olan etkisi azalmıştır. Ardından bu maddeler ile ilgili olarak daha önce okuyup not almış olduğum kaynakları tekrar gözden geçirdim. Ana iskeleti o şekilde oluştu. Ardından kitabı siyasi duruşları ve yaşamı okuyuşları birbirinden tamamen farklı 10 kişiye gönderdim. Bunlar içinde endişeli modern, liberal, dindar, ateist, Kemalistler vardı. Onların tüm eleştirilerine yanıt vermek üzere kitabın diğer bölümlerini yazdım. O nedenle kitabı okuyanlar genelde şu cümleyi kuruyorlar: “Tam bir soru soruyorum ama arka sayfada sorunun yanıtını buluyorum.” Bunun olması normal zira o soruları daha önce sordular ve kitap onlara da yanıt verecek şekilde kaleme alındı.”
SAMİ AKBIYIK: “Sekülerleşme konusunu tarihsel perspektifte değerlendirdiğimizde zannediyorum daha açıklayıcı olacaktır. Sarık giymekte ısrar ettiği için asılan İskilipli Atıf Hoca’dan sakalını kesmeyi gündelik alışkanlık haline getiren bir sekülerleşme görülüyor galiba?”
VOLKAN ERTİT: “Bu sorunuz sekülerleşme tartışmalarından çok laiklik tartışmalarının konusudur diye düşünüyorum. Zira devlet istediği için her gün tıraş olmak benim için sekülerleşmek anlamına gelmemektedir. Zira bir başka devlet altında da bu sefer sakal bırakmak zorunlu olabilir ve bu süreç de benim için desekülerleşme demek değildir. Şu anda sakalını kesmemek için devlette çalışmayanlar halen mevcut olabilir.”
SAMİ AKBIYIK: “Muhafazakarlaşma anlamında da öneriler ortaya atılıyor bazen. Örneğin, pembe otobüsler. Bunlar siyasi talepler de olabilir, muhafazakar kesim hakikaten bunu istiyor da olabilir. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz bu tarz talepleri? Muhafazakarlaşma hamleleri midir?”
VOLKAN ERTİT: “Pembe otobüslerin varlığını muhafazakârlaşma olarak kodlamıyorum. Eğer bu pembe otobüslerin varlığının sebebi “kadın ve erkeğin aynı otobüste yolculuk etmesi günah olduğu için” halkın geniş kesiminin talebi ise, bu desekülerleşmedir. Ancak benim bildiğim kadarı ile bu konu dinden bağımsız. En azından ben şuna benzer cümleler okumadım: ‘Kadınlar ve erkekler ayrı otobüslerde seyahat etmeliler aksi takdirde bu günahtır.’”
SAMİ AKBIYIK: “Ayasofya’nın ibadete açılması talebi, Çamlıca’ya, Taksim’e vb. yerlere cami inşaları zaman zaman gündeme geliyor. Bu durumu siyasilerin Muhafazakar toplum oluşturma çabası mı, yoksa ihtiyaca yönelik talepler mi olarak okuyorsunuz?”
VOLKAN ERTİT: “Ayasofya konusu Erdoğan’ın ‘öncelikle Ayasofya’nın etrafındaki camileri doldurun da ondan sonra Ayasofya’yı konuşuruz’ demesi ile kapandı. Taksim ya da Çamlıca’ya cami projelerinin alt yapısını bilmiyorum. Ancak benim bildiğim kadarı ile Türkiye’deki camilerin çoğu Cuma namazı hariç boş.”
SAMİ AKBIYIK: “Son olarak İstanbul’un elit gece mekanları olan Reina ve Sorti yolunun sırasına aynı mantıkla elit Muhafazakarların takılabilecekleri, nargilelerini içebilecekleri Huqqa adında bir mekan kuruldu. Gözlemlediğim kadarıyla baya da rağbet görüyor. Bu durumu nasıl yorumlarsınız?”
VOLKAN ERTİT: “Para kazanan mütedeyyin kesimin takılacağı lüks mekanların açılması özellikle ilahiyat camiasında sekülerleşme olarak okunuyor daha çok. Açıkçası bu konu hakkında ne diyeceğimi bilmiyorum. Etrafta o kadar güçlü sekülerleşme emareleri var ki, daha fazla para kazanıp bu parayı biraz daha lüks şeylere harcamayı sekülerleşme olarak yorumlasak dahi, sanırım o kadar güçlü veriler ortada duruyorken ben bunun üzerinde durmazdım. Para kazanan mütedeyyinler bu paraları harcamamalılar mı? Eğer harcamayacaklarsa niye kazanıyorlar o zaman. Ayrıca bunun sınır ne? Lüks araca binmek sekülerleşme belirtisi ise, arabaya binmenin kendisi de pek âlâ sekülerleşme olarak okunabilir zira önceden araba mı vardı? Bunun sınırını çizmek çok kolay değil. Ve sanıyorum bu gibi tartışmalar ilahiyat camiasında çok popüler. Benim alanıma girmiyor.”
SAMİ AKBIYIK: “Bu güzel sohbet için çok teşekkürler.”