Tarih gazeteciliği diye bir şey mümkün mü? Türkiye'deyseniz her şey mümkün.Yeni Şafak son bir ayda gündemin tartışmalı konularını gündeme taşıyan belgeler yayımladı. Bunlardan dört belge medyada en çok tartışma yaratan belgeler oldu. İlki, Fetullah Gülen’nin Mason locasına kayıtlı olduğunu söyleyen belgeydi. Sonrasında İsmet İnönü’nün Atatürk’ü zehirleyerek öldürdüğü belgesi yayımlandı. Bu aşamadan itibaren Yeni Şafak, Cumhuriyet tarihçilerinin dikkatini çekmeye başladı. Ardından Menderes’in Yassıada’da işkence gördüğüyle ilgili belge ve son olarak da dün Cumhuriyet tarihinin en çok tartışılan konularından birisi olan “Dersim katliamından Atatürk’ün haberi var mıydı, yok muydu?” başlığını da içeren ve Seyit Rıza’ya (sonrasında Dersim’e) yapılan katliamı aydınlatan görüşmeydi. Bununla ilgili Atatürk’ün 14 Kasım 1937’de Seyit Rıza’yla Elazığ tren istasyonunda görüştüğünü anlatan bir belge yayımladı.
Belgeye göre Atatürk Seyit Rıza’yı istihbarat (MAH) aracılığıyla büyük bir gizlilikle görüşmeye çağırıyor. 14 Kasım günü yapılan görüşmede
Atatürk, Seyit Rıza’ya “Sana son olarak gel benden af dile, yaptıklarından pişman olduğunu söyle ki seni affedeyim. Eğer bunları yaparsan Dersim’e daha faydalı olursun. Bizimle iş birliği yaparsın. Cumhuriyet Dersim’e çok faideli işler yapacak,...” diyor. Bunun üzerine Seyit Rıza, “Ben sulh için, Cumhuriyet için çok şey yaptım. Silah toplamaya yardımcı oldum. Silahlar toplandı. Şu adamlar teslim edilecek dendi, teslim ettim. Her istediklerinde ‘bu son’ dediler. Sonra daha fazla şeyler istemeye başladılar. İstekleri hiç bitmedi. Ben bunu önceleri anlayamamıştım. Sonraları çıkan Tunceli Kanunu’ndan iyice anladım. Emin oldum ki biz Dersimliler ne yaparsak yapalım bu sizi durdurmayacak.
Sizin de başından beri planınız Dersim’i toptan yok etmek.,ortadan kaldırmaktı. Bunu çok geç de olsa anladım.
Ben, yaptığım hiçbir şeyden pişman değilim, af da istemiyorum, bu benim son sözlerim, başka da bir şey demeyeceğim.” diyor. Ardından Atatürk, “götürün gereğini yapın” diyor. Seyit Rıza, arkasını dönerek şu tarihi sözleri söylüyor: “Ben sizin hilelerinizi anlayamadım, onlarla baş edemedim, bu yüzden görüşmek için geldim.
Ölüme gidiyorum. Bu bana dert olsun, ama ben de size boyun eğmedim bu da size dert olsun.” diyor ve Seyit Rıza ertesi gün 15 Kasım’da yanındakilerle beraber idam ediliyor. Ve son söz olarak şunları söylüyor:
“Evlad-ı Kerbelayız, ayıptır, zulümdür, cinayettir.”
Türkiye’nin yakın tarihiyle yüzleşmesi, yaptığı hataları kabul etmesi daha barışçı bir ortam için olması gereken temel meselelerden birisi. Yeni Şafak’ın yayımladığı belgeler de bu anlamda olumlu. Ancak bir alanla ilgili herhangi bir yayın organı eski tartışmalara yeni bir bilgi ekliyorsa, veya yeni bir bakış açısıyla yeni bir tartışmayı başlatabiliyorsa yaptığı işin önemi olduğu inancındayım. Korkarım popüler tarihçilik dizilerle, tartışma programlarıyla ve gazetelerle günlük hayatımıza kadar girerek akademinin üzerine yıllarca kafa yorarak ürettiği değerli çalışmaları arka plana itecek. Zira medya yavaş yavaş şöyle bir algı da oluşturmaya başladı: "Tarihle ilgili bilmeniz gerekenleri ben zaten size tartışma programlarıyla, dizilerle ve belgelerle sunuyorum, bunların haricinde ek bir araştırma yapmanıza ihtiyaç yok, eğer olursa onu da ben yeni programla hallederim."
Yeni Şafak, tarih gazeteciliğine nasıl ve neden geçti?
Yeni Şafak, Burcu Bulut'un Noam Chomsky'le "yaptım" dediği milk port röportajından ve sonrasında yaptığı bazı haberlerden dolayı medyada bir güvensizlik oluşturmuştu. Bu güvensizliği belgeci tarihçilikle aklamaları ne kadar doğru bir hamleydi emin değilim. Belki yeni bir gazete kurarak uzman tarihçilerin yazı ve görüşleriyle bu belgeleri yayımlamış olmaları Türkiye'de tarihçilik anlamında daha ufuk açıcı ve yenilikçi bir adım olabilirdi. Peki bu sürece nasıl gelindi? Meydan Gazetesi'nden Abdullah Kılıç 9 Nisan 2015 tarihli yazısında şunları yazmıştı:
"Yeni Şafak’ın İsmet İnönü’nün Atatürk’ü öldürttüğü iddiasına dayanak yaptığı ‘belge’leri bir yıl önce görmüştüm.
Bir eskici, tarihi belgelerle ilgilendiğimi bildiği için bana da haber vermişti.
Gittim gördüm.
Eski saman kâğıtlar üzerine daktilo ile yazılı birçok belge!
Şaşırdım!
Çünkü abuk sabuk ifadeler, saçma sapan iddialar…
Okudukça şoka girdim.
Eskiciye “Kırathane dedikodusu bunlar, kargalar bile inanmaz” dedim.
Birisi getirmiş, “İyi bir müşteri bulursan sat” demiş.
Onun işi de satmak...
Fiyatını sordum dudağım uçukladı.
1 milyon TL…
Dedim ki “Kimse almaz, bir kere çok pahalı…”
“İkincisi bu iddialar o kadar absürd ki yazsan kimse inanmaz.”
Üçüncüsü bu belgeleri düzenlemek çocuk oyuncağı…”
Dedi ki “Ama bunlar eski”, dedim ki “Her eski kâğıt belge olmaz.”
Dedi ki “Alırsan bir şeyler yaparız, almazsan birine satar, ben parama bakarım.”
Bana hayırlı işler demek düştü!
Epey geçti, tekrar görüştük…
Sonradan öğrendim ki bir gazeteci tanıdığım müşteri olmuş.
Ama onlar da fiyatta anlaşamamışlar!
Eski kâğıtlar geçen hafta tefrika edilmeye başlanınca anladım ki fiyatta anlaşılmış…"
Belgelerin doğrulu yanlışlığı tartışılacaktır muhakkak. Ama böyle bir tartışma bizi doğru bir tarihsel tartışmaya da hiçbir zaman götürmeyecektir. Anlaşılan önümüzdeki günlerde gündem oluştukça Yeni Şafak yeni belgeler yayımlayacak ve bir tarih gazetesine dönüşecek. Ben alternatif bir okuma önerisi ortaya koymanın yararlı olabileceği kanaatindeyim. Yayımlanan belgelerle elimizdeki (Cumhuriyet Arşivindeki, özel arşivlerdeki vb.) belgeleri karşılaştırarak yeniden bir okuma yapmamız daha yararlı olabilir.
Örneğin, Cumhuriyet Arşivleri’nde Dersim harekatıyla ilgili son yayınlanan iki önemli belgenin olduğunu görüyoruz.Bilindiği gibi Cumhuriyet tarihinde iki Dersim harekatı mevcut. İlki, 1932-33’de olan ve ikincisi (Dersim Katliamı) 1937-38’de olan. İlk belge, 9 Haziran 1933 yılındaki Dersim harekatı dolayısıyla kıt'anın ihtiyacı için Maliye Vekaleti tarafından Cumhurbaşkanı Atatürk ve Bakanlar Kurulu kararıyla 20.000 lira ek yardımın yapılması kararının alındığını gösteriyor. Bu tarihteki belge Atatürk’ün bizzat Dersim harekatını takip ettiğini ve ordunun ihtiyacını gidermek için ek bütçe ayırdığını görüyoruz.
[1]
Bu belgenin ardından II. Dersim Harekatı olarak bilinen ve birçok insanın katlediği harekat için Atatürk’ün haberdar olup olmadığından emin olamıyorduk. Ancak 19 Haziran 1937 yılana ait bu belgeye göre ilk olarak 17. Tümen’in mevcut kadrosunun yükseltilmesine karar veriliyor. Aynı Tümene Erata adlı kuvvetli tayın verilmesinden ötürü 5000 liralık yardım yetersiz kaldığından bu yardımın iki katına çıkartılarak Dersim harekatı devam ettiği müddetçe bahsi geçen Kolorduya 10.000 lira olarak düzenli ödenmenin yapılmasına karar veriliyor.
[2]
Sonuç olarak Dersim Katliamı’nın 1938’de gerçekleştiğini biliyoruz. Ancak yukarıdaki belgelerde ve Yeni Şafak’ın 20 Nisan 2015’de yayımladığı 14 kasım 1937 yılına ait belgelerde de görüldüğü gibi Atatürk başından itibaren Dersim Harekatını takip ediyor, gerektiğinde bütçe ve ilave asker yollayarak bölgeyi kontrol altında tutuyor. Bütün bu birikimlerin sonucu olarak da 1938’de de Dersim Katliamı gerçekleştiriliyor.
Bugüne kadar üretilen fabrikasyon tarihimizle yeni belgeler ışığında yüzleşmemiz temennisiyle.
[1] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, No: 030_0_18_01_02_38_60_011
[2] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, No: 030_0_18_01_02_77_66_00