13 Ağustos 2014’te, Ulaştırma Bakanı’nın açıkladığı İstanbul’daki yeni havalimanına RTE adı verilmesi kararı, aslında Atatürk Havalimanı’nın adının RTE olarak değiştirilmesinden ibarettir, zira bölgedeki hava sahasının darlığından dolayı iki havalimanı aynı anda kullanılamaz, yeni havalimanının ilk fazı devreye girdiğinde Atatürk Havalimanı’nın tarifeli uçuşlara kapatılması gerekmektedir.
Bu demektir ki, 2019 veya 2020 yılında İstanbul’da iki havalimanı mevcut olacaktır:
ATATÜRK ADINDA BİR HAVALİMANIMIZ KALMAYACAK
Cumhuriyet'ten Raize Karabey'in haberine göre, Sabiha Gökçen ve RTE. Daha net bir ifadeyle, planlanan havalimanı İstanbul’un üçüncü değil, ikinci havalimanı olacaktır. Sonuçta,
Atatürk adında bir havalimanımız kalmayacaktır.
Yani konu, RTE adının verilmesi değil, Atatürk adının yok edilmesidir.
Zaten TAV’ın kira sözleşmesi revize edilerek bunun altyapısı hazırlanmıştır. TAV’ın Atatürk Havalimanı’nı işletmek üzere DHMİ ile 2005 tarihinde imzaladığı ve 2021 yılında sona erecek kira sözleşmesi, 2013 yılında DHMİ’nin talebiyle yenilenerek, TAV’a erken fesih ve zarar tazminatı ödenmesi maddesi eklenmiştir. Ve zaten DHMİ Genel Müdürü Birdal bizzat, “üçüncü havalimanı” değil, “yeni havalimanı” ifadesinin daha uygun olacağını söylemiştir, çünkü planlanan havalimanı Atatürk’e ilaveten “diğer” bir havalimanı değildir, onu ikame eden bir “kapasite artırma” yatırımıdır ve onun trafiğini alacaktır.
FİİLİYATTA ATATÜRK HAVALİMANININ İSMİNİ DEĞİŞTİRMEKTEDİR
Dolayısıyla, hükümet bizleri aptal yerine koyarak, görünürde “üçüncü” havalimanına ad koyarken, fiiliyatta Atatürk Havalimanı’nın adını değiştirmiş olmaktadır. İşte bu nedenle, yapılacağı belirtilen isim değişikliğinin tek gerekçesi, Atatürk’ün adını silmek, hatırasını unutturmaktır.
Oysa beklenen, havalimanının adının Atatürk olarak dev am etmesidir. Bu ülkenin kurtarıcısı ve bu Cumhuriyetin kurucusunun adının havalimanından silinmesi kabul edilemez. Düşünülmesi dahi abestir. Ad değiştirme niyetinin hükümetin rutin bir icraatı olmadığının herkes farkındadır. Anımsanacağı üzere, Avrupa Parlamentosu ve TBMM arasındaki Karma Parlamento Komisyonu’nun eşbaşkanı Andrew Duff 17 Eylül 2005 tarihindeki konuşmasında Atatürk’ün resimlerini resmi dairelerden indirmemizi talep etmişti.
İzleyen dönemde, dıştan da destek gören uzun vadeli bir planın adım adım gerçekleştirildiğini görüyoruz. Üniversitelerde “Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi” dersi kaldırıldı, ortaöğretim kurumları yönetmeliğinde “Atatürk ilkelerine bağlılık” çıkarıldı, AOÇ talan edildi, Bakanlığın Teşkilat Yasası’nda yapılan değişiklikle MEB görevleri arasında olan “Atatürk inkılap ve ilkelerine ve anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı” yurttaşlar yetiştirme ifadeleri kaldırıldı. Ve son olarak, havalimanından adının kaldırılması planlanıyor.
Tüm siyasi partilere, sivil toplum kuruluşlarına, üniversitelere, öğrenci ve kadın kuruluşlarına ve mesleki örgütlere çağrıda bulunuyorum: Sayesinde varlık bulduğumuz Atatürk’ün adının silinmesine karşı çıkınız. İnşaatın finansmanını üstlenmeyi planlayan bankalar Atatürk’ün adını ve hatırasını yok etmeye yönelik bu girişime alet olmayı kabul etmeyiniz, bu ulus ve tarih sizi affetmez. İnşaat ihalesini alan siz, Limak-Kolin- Cengiz-Mapa-Kalyon Grubu, Atatürk’ü hedef alan bu planın bir parçası olmayı içinize sindirmeyiniz.
Ulusumuzun ve insanlığın aziz değerine yapılması amaçlanan bu saygısızlığa karşı durmak hepimizin görevidir. (EDK)