Marksist iktisatçı Boratav, Türkiye hakkındaki düşüncelerini açıkladı.
Marksist iktisatçı olarak tanınan Prof. Dr. Korkut Boratav, tüm dünyayı kasıp kavuran Çipras rüzgarını, bu rüzgarını Türk soluna nasıl yansıyacağını, AKP hükümetini ve yaklaşan seçimleri değerlendirdi. Prof. Boratav'a göre Türkiye İslamcı faşizme gidiyor. Bu arada CHP, hükümetin seçimlerden önce yasalaştırmayı planladığı İç Güvenlik Paketi’ne ilişkin muhalefet şerhinde, ‘tabanca’ya paraya çevrilip ertelenebilecek şekilde 1 yıl ceza verilirken, ‘sapan’a 2 yıl hapis cezası getirildiğine dikkat çekti. Soğuktan korunmak için yüzünü kaşkol ile örten barışçıl göstericiye bile 4 yıla kadar hapis cezası öngörüldüğü belirtilen muhalefet şerhinde, 3200 polis müdürünün de zorunlu emekli edileceği ifade edildi. İşte bir yanda 'Türkiye İslamcı faşizme gidiyor' diyen Prof.Dr. Boratav, diğer yanda Soğuktan korunmak için yüzünü kaşkol ile örten barışçıl göstericiye bile 4 yıla kadar hapis cezası öngörülen iç güvenlik paketi.
AKP, ÖZAL YÖNTEMİYLE EMEKÇİ OYLARINI ALDI FORMÜL; ÖRGÜTLÜ HALK TEHLİKELİ, YOKSULU TEK TEK BUL VE GÖZET
2002’de iktidara gelen AKP’nin performansına baktığımız zaman tarihsel olarak işçi sınıfının güçlü olduğu şehir ve yörelerde ciddi anlamda bir başarı sağladı. Çok basite indirgeyerek söylersek, AK Parti işçi sınıfını sosyalist hareketin elinden kapmayı başarmış görünüyor, doğru mu?
Evet, evet.
AKP bunu nasıl bir ekonomik modelle başardı? Ve o model daha ne kadar işler?
AKP, Turgut Özal’ın yöntemini devraldı. Bu şudur; halk sınıflarını sınıf tabanıyla bağlı olarak değil birey olarak gözetin. Yoksulu takip edin, destekleyin, siyasi amaçla da manipüle edin. Ama bu öyle kolay olmadı. Bak, 1989’da yeniden 70’li yılların siyasetine dönmenin eşiğine geldik. 1989’da SHP birinci parti oldu. Turgut Özal, büyük kentlerde emekçi oylarını almaya başlamıştı. Fakat, 12 Eylül’ün bölüşüm politikalarının da mimarı olarak görüldüğü için sınıfsal tepki 89’da patlak verdi. Orada kritik bir dönemece geliyoruz. Halk muhalefeti iki tabandan besleniyor; birincisi 70’li yılların sol tabanı, 12 Eylül’ün vurup darmadağın ettiği o sosyalistlerin mirası ile birlikte Ecevit’in temsil ettiği halk sınıflarına dönük söylemi devralmaya aday olan SHP. İkinci taban ise siyasi İslam örgütlenmesi. 1991 yılında bir araştırmamızda anlaşıldı ki; büyük kentlerin emekçi sınıfları yol ayrımında, ya sola yönelecekler; ya da solun yöntemlerini benimseyerek çalışmaya başlamış olan Refah Partisi’ne. Yani tam dönüm noktasıydı. O sırada SHP eğer Ecevit’in mirasını hakkıyla sahiplenip sınıfsal bir platforma taşısaydı eski, dağınık solcularla da ittifak kurabilseydi belki böyle olmayacaktı. Ama haklısınız, AKP o yöntemleri devraldı. Şu farkla, emekçilerin örgütlenmesini istemiyor.
-HDP'nin parti olarak seçime girmesine neden karşısınız?
Bu ne demek? Anayasayı değiştirecek çoğunluğu ikram etmek demek. Üstelik samimiyetsiz bir manevra ile ikram… Sosyalistlere Birleşik Haziran Hareketi’ne karşı diyorlar ki; ‘Bizi destekleyin, yani kaybolun’. Dolayısıyla yüzde 10’u geçemedikleri zaman sosyalistleri, veya ‘niye CHP’ye oy verdin’ diye laik çevreleri suçlayacaklar. Bu şu anlama geliyor; Kürt bölgelerinin tüm milletvekillerini AKP’li olarak, belki bağımsız parlamentoya girecek olan Hüda-Par’lıların eklenmesiyle parlamentoya taşımak. Bir pazarlık ve anlaşma var mıdır, yok mudur? Karşılığı nedir? Anayasayı değiştirecek çoğunluğa ulaşmak.
CHP İLE HDP SEÇİMDE BİR MUHALEFET CEPHESİ KURMALI
Türkiye sosyalistlerinin o kervana katılmaması lazım. Bana göre en doğru seçeneği Alper Taş söyledi. Sosyalistler, CHP ve HDP’nin seçimlerde bir muhalefet cephesi kurması lazım. Çözüm yolu budur. CHP’nin şoven, MHP’ye yatkın olan söylemini kontrol altına alması, ilaveten laik, aydınlanmacı pozisyonu da açıkça, ilkeli olarak benimsemesi lazım. Kürt hareketinin de Türkiye’nin Cumhuriyet değerleri dediğimiz duyarlılıklarına saygı göstermesi lazım. Ama bu kısa vadeli bir ütopyadır. İnsanlar bunu öğrenecekler, fakat AKP’nin hakimiyetini anayasal sistemle pekiştirme hevesini kazasız atlatabilirsek tabii.
Getirilen mevzuat ile Nazi türü bir rejim hayata geçirilebilecektir. Polis-yargı-MİT üçlüsünün sınırsız yetkilerle hakim olduğu, aynı yörüngeye girmiş olan jandarmanın da dahil olduğu bir düzen. Bu düzen gelirse Türkiye solu için sözünü ettiğimiz ütopya çok ileri bir tarihe atılmış olur. Ama AKP bunu sağlayamazsa, Türkiye’nin direnme odakları; veya yeni bir muhalefet dalgası bunu önlerse o formül işleyebilir.
İç Güvenlik Paketi bakanlığın ve valilerin yetkilerini olağanüstü genişleten, onlara adli makamların görevlerini devreden, özgürlüklere darbe vuran bir tasarı diye niteleniyor.
OLAĞANÜSTÜ HAL KAMPI GİBİ
Kolluğun silah kullanma yetkisini genişleten düzenlemenin ‘yargısız infaz’ ve ‘orantısız güç’ tartışmalarını alevlendireceği belirtilen muhalefet şerhinde, sapanın da suç sayıldığı anımsatılarak şu ifadelere yer verildi: “Üzerinde ateşli silahla (tabanca) yakalanan şahsa verilecek cezanın 12 ay olduğu, bu suçun paraya çevrilebildiği, ertelenebildiği ve hatta hükmün açıklanmasının geri bırakılabileceği de düşünülürse, bir sapanla gösteriye katılmış barışçıl göstericiye, 2 yıldan fazla ceza verilerek nasıl tehdit altına alınmak istendiğini kabullenmek olanaksızdır. Yine yüzünün yarısını kaşkoluyla belki soğuktan korunma amacıyla kapatmış barışçıl göstericiye 2 yıl 6 aydan, 4 yıla kadar ceza verilmesini anlamak mümkün değildir.”
DHA