Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Yeni Türkiye Yolunda" programında konuştu.
Erdoğan'ın "Ulusa sesleniş" konuşmasına benzeyen bir konuşma yapan Davutoğlu şunları söyledi:
"24 Kasım'da Sayın Cumhurbaşkanımızın onayının ardından açıkladığımız yeni Hükümetimiz, 30 Kasım'da güvenoyu alarak görevine başladı. Yoğun bir çalışma programı bizi bekliyor, büyük hedeflerimiz var. O çerçevede Hükümetimizin üç temel misyonu olacak. Bir; milletimizi temsil etmek, büyük bir onur. İki; milletimize hizmet etmek. Üç; ülkemizi geleceğe taşımak. Önümüzdeki 4 yıl boyunca bu doğrultuda milletimize söz verdiğimiz her konuda gerekli adımları atacağız. Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu her alanda gerekli yapısal reformları gecikmeden gerçekleştireceğiz. Atacağımız adımların arasında en önemlilerinden birisi elbette yeni anayasa olacak. Türkiye darbe dönemi imalatı bir anayasayla yönetilmenin ayıbını daha fazla taşıyamaz. Bu Anayasa, milletimizin siyasi, ekonomik, kültürel can damarlarını kurutmaya ve kuşatmaya ahdetmiş bir zihniyetin eseri olarak ortaya çıktı. Türkiye'yi büyük bir tarihi mirasın taşıyıcısı, emanetçisi olarak göremeyenlerin müellifi olduğu bu Anayasa, bizim için, demokrasimiz için kocaman bir ayıptır.
"VESAYETÇİ ANLAYIŞLARI TEDAVÜLDEN KALDIRMANIN YOLU YENİ ANAYASADIR"
Geçen 13 yılda Anayasanın pek çok hükmünü değiştirdik, ancak yine de köklü bir değişimle demokrasiye özünden bağlı, özgürlükçü, yenilikçi bir anayasa hazırlamayı daha fazla erteleyemeyiz. Millet iradesini hiçe sayan vesayetçi anlayışları tam manasıyla tedavülden kaldırmanın yolu yeni anayasadır. Yeni Meclisimiz bu tarihi görevi yerine getirmelidir. Bu konuda sadece Meclis'teki siyasi partilerle değil Meclis'te yer almayan partilerle, sivil toplum kuruluşlarıyla ve toplumun bütün kesimleriyle istişareyi esas alıyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki en büyük grup sıfatıyla yine bu şerefli görevde öncü olacağız ve inşallah yeni anayasayı en geniş mutabakatla hayata geçireceğiz. Türkiye'yi insan hak ve özgürlüklerine bağlı, insan onurunu korumayı esas alan, gelişmiş demokrasisiyle örnek bir ülke haline getirmek için bütün gücümüzü seferber edeceğiz.
'DİYALOĞA VE ELEŞTİRİYE DAİMA AÇIK OLACAĞIZ'
Siyasetimizin esası istisnasız bütün vatandaşlarımızın hukukunu korumak, savunmak ve geliştirmek olacaktır. Kimsenin hukukunu kimseye çiğnetmeyeceğiz. Güç ve kuvvetin değil hukuk ve adaletin belirleyici olduğu bir anlayışla ülkemizi yöneteceğiz. İnsanlarımıza bu inançla hizmet edeceğiz. Ayrımcılığın her türlüsünü reddedeceğiz. Diyaloga ve eleştiriye daima açık olacağız. Hükümet olarak bir kısmının ilk adımlarını attığımız birçok reform hazırlığımız var. Bütün bu reform çalışmalarına özellikle siyasi partilerimizin, sivil toplum kuruluşlarımızın, ilgili toplum kesimlerimizin, hatta ve hatta her birinizin katkılarını bekliyoruz.
'İNANIYORUM Kİ BU GÖRÜŞMELERDEN TÜRKİYE İÇİN HAYIRLI NETİCELER ALACAĞIZ'
Biz istiyoruz ki Türkiye'nin bütün meselelerini bütün taraflarla bir mutabakat içerisinde elbirliğiyle çözelim. Biz her türlü yapıcı eleştiriye, her türlü öneriye açığız. Her attığımız adımı diğer siyasi partilerle uzlaşma içinde atmak istiyoruz. Her aşamayı kamuoyumuzla paylaşarak çalışmalarımızı şeffaf biçimde yürütme kararlılığındayız. Bu çağrımız samimi bir çağrıdır, gereğini de yapıyoruz, yapacağız. Bunun bir ilk adımı olarak bu hafta başında başta yeni anayasa çalışmaları olmak üzere önümüzdeki dönemde yapacaklarımızı görüşmek üzere siyasi partilerden randevu talep ettik. 30 Aralık ve 4 Ocak'ta Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanlarıyla biraraya geleceğiz. İnanıyorum ki bu görüşmelerden Türkiye için hayırlı neticeler alacağız"
'AVRUPALI DOSTLARIMIZLA ORTAK BİR NOKTAYA GELDİĞİMİZ İÇİN ÇOK MEMNUNUZ'
Aralık ayı iç hareketlilik yönünde ne kadar yoğun geçtiyse dış temaslar açısından da bir o kadar hareketli geçti. 29-30 Kasım tarihlerinde Brüksel'de Türkiye-Avrupa Birliği Zirvesine katıldık. 11 yıl sonra gerçekleşen bu zirve Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri için önemli bir dönüm noktası oldu. Bildiğiniz gibi 2004'ten bu yana Türkiye ile Avrupa Birliği'nin bir zirve çerçevesinde biraraya gelmesi mümkün olamamıştı. Biz aday ülkelere yönelik bu kararın yanlış olduğunu ısrarla söylüyorduk. Türkiye ile liderler seviyesinde yapılacak istişarelerin ve müzakere sürecinin hızlandırılmasının önemine işaret ediyorduk. Bugün Avrupalı dostlarımızla bu konuda ortak bir noktaya geldiğimiz için çok memnunuz. Avrupa Birliği'ne tam üyelik hedefi bizim için son derece önemli. Hükümet olarak önümüzdeki dönemde Avrupa Birliği müktesebatına uyum sürecini hızlandırmakta da kararlıyız. Yargı sistemimizi başta Avrupa Birliği olmak üzere uluslararası norm ve standartlara göre yeniden yapılandıracağız. Avrupa Birliği'ne katılım için ulusal eylem planımızı titizlikle hayata geçireceğiz"
'VİZE SERBESTİSİ SÜRECİNİN TAKİPÇİSİ OLACAĞIZ'
ine çok özel önem verdiğimiz, vatandaşlarımız için vize serbestisi sürecinin de takipçisi olacağız. Bütün hedeflerimiz için bu zirve Avrupa Birliği sürecimizde bir yeniden başlangıç dönemi olmuştur. Bu zirveyle fasılların tekrar açılmasından Schengen Vizesine kadar pek çok alanda hızlı gelişmeler bekliyoruz. Değerli vatandaşlarım, inşallah en geç 2016 Ekim'ine kadar Schengen Bölgesine vizesiz seyahat imkanına kavuşmuş olacaksınız. Hayırlı olsun, artık konsolosluklar önünde uzun sıralar, kuyruklar beklemenin dönemi kapanıyor.
Avrupa Birliği Zirvesinde ayrıca Suriyeli kardeşlerimiz için de önemli kazanımlar elde ettik. Suriye'de yaşanan trajediye Avrupa Birliği'nin tam olarak yönelmesini sağlamış olmayı son derece önemli buluyorum. Bu çerçevede Avrupa Birliği ülkeleri Türkiye'de acil ve sürekli insani yardım sağlayacak. Aynı zamanda genel mali destek de önemli ölçüde artırılacak. Avrupa Birliği Türkiye'ye başlangıç olarak 3 milyar Avro ilave kaynak sağlamayı taahhüt etti. Biz bugüne kadar kapımıza geleni geri çevirmedik. Sınırlarımıza ulaşanların dinine, mezhebine, ırkına bakmadan yardımına koştuk, bütün bunları yaptık, yapıyoruz, bundan sonra da yapacağız. Bu bize inancımızdan, kültürümüzden, tarihimizden gelen ulvi bir sorumluluktur. Ama bütün bu yardımları yapmamız, Suriyeli kardeşlerimize destek olmamız, onların daha iyi şartlara ulaşmasına yönelik arayışlarımıza mani değildir. Bugün eğer Avrupa Birliği'nde yöneticilerden sokaktaki pek çok kesime kadar Suriye dramına bir duyarlılık ortamı oluşmuşsa, emin olun bunda Türkiye'nin izlediği etkin, ısrarcı stratejinin büyük payı vardır" dedi.
'AVRUPA BİRLİĞİ'NİN EVRENSEL NORMLARINDA İFADESİNİ BULAN DEĞERLER BİZİM DE DEĞERLERİMİZDİR'
Aralık ayı içinde Avrupa Birliği süreciyle ilgili başka temaslarımız da oldu. Avrupa Birliği Reform Eylem Grubu toplantısında ilgili bakan arkadaşlarımızla biraraya geldik. Bu toplantıdan üç gün sonra da Avrupa Birliği üyelik müzakerelerinde uzun bir aradan sonra 17 numaralı ekonomik ve parasal politika faslı açıldı. Brüksel'de katıldığım Fikirdaş Ülkeler Toplantısı da çok verimli geçti. Burada Almanya Başbakanı Sayın Angela Merkel ve Yunanistan Başbakanı Sayın Aleksis Çipras ile biraraya geldik. Şunu hep ifade ettik: Avrupa Birliği'nin evrensel normlarında ifadesini bulan değerler bizim de değerlerimizdir. Biz bu değerlerimizi öncelikle ülkemiz için, milletimiz için önemsiyoruz. Müzakerelerin düşük profilli seyrettiği zamanlarda bile AK Parti hükümetleri olarak biz AB normlarına yönelik hedeflerimizden hiç geri adım atmadık. Demokratik ve müreffeh bir ülke olma yolundaki pek çok iyileştirmeyi, ilerlemeyi hayata geçirmeye devam ettik. Önümüzdeki dönemde de teyiden söylüyorum, bu ilke siyasetimize yön vermeye devam edecektir" ifadelerini kullandı.
'ADA'DA ÇÖZÜM HEDEFİNE YÖNELİK OLARAK ATILACAK ADIMLARI KONUŞTUK'
Kıbrıs'ta başta Cumhurbaşkanı Sayın Akıncı olmak üzere Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yetkilileriyle Ada'da çözüm hedefine yönelik olarak atılacak adımları konuştuk. Bu arada güzel bir tarihi mekanda Yunus Emre Türk Kültür Merkezinin resmi açılışını da yaptık. Düşününüz o zor günlerde Türkçe'nin neredeyse yasaklandığı bir ortamdan bugün Kıbrıs'ta her alanda güzel dilimizin özgürce konuşulduğu, Kıbrıslı kardeşlerimizin özgürce kendi kaderlerini belirledikleri ve dünyada saygın bir konum elde ettikleri bir döneme girdik. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti her zaman her meselesiyle yüreğimizdedir, her zaman da öyle olacaktır. Anadolu'dan Kuzey Kıbrıs'a ulaşan, Anadolu'nun can suyu, sevda ve muhabbet yüklü suyu Kıbrıs'a da bereket ve barış getirecektir" diye konuştu.
'BARZANİ İLE DOSTANE İLİŞKİLERİ DAHA İLERİ GÖTÜRECEK AÇILIMLARI DEĞERLENDİRDİK'
9 Aralık'ta Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Sayın Mesud Barzani ile bir görüşme gerçekleştirdik. Bu görüşmede Sayın Barzani ile Türkiye ve Bölgesel Yönetim arasında var olan dostane ilişkileri daha da ileri götürecek açılımları değerlendirdik.
'SURİYE VE IRAK'TA YAŞANANLAR SINIRLARIMIZDA CİDDİ SORUNLARA SEBEP OLUYOR'
Malumunuz olduğu üzere bölgemizde birçok sıkıntı yaşanıyor ve çevremizde birçok çatışma alanı var. Etrafımız ateş çemberiyle çevrili. Bu yaşananların bizim sınırlarımızda birçok soruna yol açtığı da bir gerçek. Şunu baştan ifade edeyim. Biz tüm komşularımızın toprak bütünlüğüne saygılıyız, bölgemizde sadece barış ve sadece barış istiyoruz. Bu sadece bizim dış politikamızın ilkesel bir tutumu değil aynı zamanda ulusal güvenliğimizin de bir gereğidir. Suriye ve Irak'ta yaşananlar bu iki ülkeye olan sınırlarımızda ciddi sorunlara sebep oluyor. Suriye'de uzun zamandır bir otorite boşluğu var ve kargaşa yaşanıyor. Başta mülteciler meselesi olmak üzere Suriye'de yaşanan her olumsuzluk ülkemizi etkiliyor. Birçok ülke yaşanan bu kargaşayı artıracak şekilde bölgeye müdahil olmaya çalışıyor.
'YAŞANANLAR DEAŞ'LA MÜCADELEYİ AŞAN MÜDAHALELERDİR'
Bu müdahaleler Suriye'deki sorunları çözmüyor, aksine daha da büyütüyor. Geçen ay mükerrer uyarılarımıza rağmen Suriye sınırımızı ihlal eden uçağın düşürülmesi üzerine Rusya'yla yaşadığımız gerilim bu sorunlara yeni bir boyut ekledi. Suriye'deki bütün tarafların orada bulunmak için ileri sürdükleri gerekçe DEAŞ'tır. Ancak görüyoruz ki yaşananlar DEAŞ'la mücadeleyi aşan müdahalelerdir. Rusya'nın son zamanlarda yaptığı 4198 uçaktan sortiden sadece 191'i DEAŞ mevzilerine yönelik saldırılar olmuştur. Diğer bombalamalar birçoğu Türkiye'ye yakın bölgelerde bulunmak üzere ılımlı muhaliflerin mevzilerine ve hatta sivil insanlara yönelik olmuştur. Son saldırılar ise özellikle Bayırbucak Türkmenlerini hedef almıştır. Rusya'nın alana girmesiyle sivil ölümlerde de kayda değer artış yaşandı. Bu sayı son haftalarda 600'ün üzerine ulaştı ve daha da yüksek rakamlara doğru her gün artıyor. Bunu sadece biz söylemiyoruz, bunu uluslararası insan hakları kuruluşları söylüyor. Bu bilançodan 150'den fazlasının çocuk olduğunu tüm dünyanın bilmesini istiyoruz.
'TÜRKİYE, SURİYE'NİN DEMOKRATİK DÜZENE KAVUŞMASI İÇİN ÜZERİNE DÜŞEN SORUMLULUĞU YERİNE GETİRECEK'
Daha geçtiğimiz Cuma günü Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Suriye'de 5. yılını tamamlamak üzere olan ihtilafın çözümüne ilişkin yaklaşımı yansıtan siyasi bir karar aldı. Rusya'nın da yazımında aktif rol oynadığı bu kararın daha mürekkebi kurumadan çıkıp sivilleri bombalaması anlaşılır bir şey değildir. Rusya'nın siviller ve ılımlı muhalifleri hedef almaktan bir an önce vazgeçmesi gerekiyor. Uluslararası toplumun bu konuda harekete geçmesini bekliyoruz. Aksi takdirde Suriye ihtilafı daha yıllarca sürecek, terör de maalesef bitmeyecektir. Suriye halkının acıları artık sona ermelidir, Suriye'de gerçek bir barışın zemini mutlaka hazırlanmalıdır. Türkiye, Suriye'nin demokratik bir düzene kavuşması için üzerine düşen sorumluluğu yerine getirecektir. Bu çerçevede Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde kabul edilen karar ile Suriye'deki krizin çözümü yolunda kritik bir eşiğe gelindiğini görüyoruz.
Meşruiyetini tümüyle kaybetmiş bir yönetimin varlığını sürdürmesini öngören bir girişimin Suriye'ye barış ve istikrar getirmesi de mümkün değildir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı, sorunun diplomatik çözümü açısından olumlu bir adımdır, bunun için destek de beyan ettik. Ancak bu kararın Suriye halkını Esad'ın zulmünden koruyacak gerçekçi bir perspektife kavuşması gerekiyor. Türkiye, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da Cenevre Bildirisi temelinde Suriye'de siyasi geçişe dayalı kalıcı bir çözüm için Suriye muhalefeti ve diğer fikirdaş ülkelerle birlikte gayretlerini sürdürecektir.
'DESTEĞİMİZ, MUSUL KURTARILINCAYA KADAR DEVAM EDECEK'
Irak'ta da terör örgütlerinin ve özellikle de DEAŞ'ın yol açtığı ciddi sıkıntılar var. Irak Merkezi Hükümeti ve Silahlı Kuvvetleri DEAŞ saldırıları karşısında maalesef etkin tedbirler alamıyor. Musul gibi ülkenin ikinci büyük kentinin düşmesi, bu tehdide karşı mücadelede yerel güçlerle birlikte uluslararası destek ve işbirliğinin gerekliliğini bir kez daha ortaya koymuştur. Biz bu çerçevede Irak makamlarının talepleri doğrultusunda, gerek Peşmerge, gerekse Musullu yerel gönüllülere eğitim ve donanım desteği sağlıyoruz. Bu desteğimiz, Musul kurtarılıncaya kadar devam edecektir. Bu amaçla gönderdiğimiz eğitim birliğinin güvenliği için asker mühimmatta yeniden tanzim de dahil olmak üzere her türlü tedbiri almak durumundayız. Nitekim DEAŞ'in Başika'daki eğitim kampımızın olduğu bölgeye gerçekleştirdiği saldırılar bu konudaki haklılığımızı bütün dünyaya göstermiştir.
'ASKERİMİZİN TEMEL AMACI EĞİTİLEN MUSULLULARI DAHA İYİ KORUYABİLMEK'
Türkiye komşu ülkelerinin toprak bütünlüğünün korunması ve bölgenin terör örgütlerinden arındırılması konusunda her zaman hassasiyet göstermiştir. Bizim bölgeye ilave olarak gönderdiğimiz askerimizin temel amacı, DEAŞ'a karşı orada görev yapan eğiticilerimizi ve eğitilen Musulluları daha iyi koruyabilmektir. Terör tehdidi olduğu sürece oradaki varlığımızı hiçbir şekilde tehlikeye atmayacak tarzda teyakkuz halinde olmaya devam edeceğiz.
'TERÖRLE MÜCADELEDEN ASLA TAVİZ VERMEYECEK VE BU İLLETİ BU TOPRAKLARDAN MUTLAKA TEMİZLEYECEĞİZ'
Terör örgütü Doğu ve Güneydoğu'daki bazı ilçelerde vatandaşlarımızın hayatını hiçe sayarak saldırılar gerçekleştiriyor, hendekler kazıyor, barikatlar kuruyor, camileri, okulları yakıyor, sivilleri kendine kalkan yapıyor. Terör örgütü, güvenlik güçlerimizle vatandaşlarımızı karşı karşıya getirmeyi hedefleyen kirli hesaplar içindedir. Terörle mücadeleden asla taviz vermeyecek ve bu illeti bu topraklardan mutlaka temizleyeceğiz. Terörle yürüttüğümüz mücadelede sivillere zarar gelmemesi için kılı kırk yaran bir dikkatle hareket ediyoruz. Evlerini terk eden vatandaşlarımız, dükkanlarını açamayan esnafımız, okullara gidemeyen öğrencilerimiz ve öğretmenlerimiz müsterih olsunlar. Hiçbir vatandaşımızı terörün, şiddetin kucağına, insafsızlığına terk etmeyeceğiz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Hükümetimiz daima yanlarındadır"
Mağduriyetlerinin giderilmesi için her türlü tedbiri aldık-alıyoruz. Esnaf kardeşlerimizin kayıpları ve mağduriyetleri giderilecek. Hiç kimsenin endişesi olmasın, hiçbir çocuğumuz, hiçbir öğrencimiz mağdur olmayacak. Onların hiçbir mağduriyet yaşamaması için Milli Eğitim Bakanlığımız gerekli bütün tedbirleri aldı, almaya da devam edecek. Milli Eğitim Bakanlığımız bu süreçte yaşanabilecek eksiklikleri tamamlamak üzere hafta sonları ve gerekirse sömestr tatilinde yoğunlaştırmış bir program izlemek üzere gerekli bütün tedbirleri aldı. Çocuklarımız güzel ülkemizin her tarafında olduğu gibi 180 iş günü ve sağlıklı bir eğitim ortamında eğitim alacaklar. Bizim için her gencimiz, her çocuğumuz çok değerli ve bir tekinin bile zarar görmesine asla izin vermeyiz. Oradaki o güzel masum çocuklarımızı geleceğe en iyi şekilde hazırlayacağız. Onları teröre, terörün karanlık dünyasına asla terk etmeyeceğiz