close

Erdoğan 'yolsuzluk' diyemedi!

Cumhurbaşkanı Erdoğan, NTV canlı yayınında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunuyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, NTV canlı yayınına konuk oluyor.

Oğuz Haksever'in gündeme ilişkin sorularını yanıtlayan Erdoğan ilginç sözler sarfetti. Erdoğan; "Biz 3 Y ile mücadele için geldik; yoksulluk, yasaklar, yoksulluk..." derken yolsuzluk diyemedi.

Erdoğan şunları söyledi:

"Bu seçimlerde yeni anayasa ve başkanlık sistemi üzerinde duruyorum. Türkiye artık bir değişimi dönüşümü yaşamak zorunda. Dünyada parlamenter sistemle idare edilen sistemlere bakıldığında belirli bir yerden sonra patinaj başlıyor.

Türk milleti artık bir karar arefesinde. Bu karar arifesinde idari bir değişimi dönüşümü ortaya koyacak. G20 ülkelerinin bir çoğu başkanlık sistemiyle yönetiliyor. Bu ülkeler başkanlık sistemine bu denli önem verdiklerine göre, bu değişimi biz neden düşünmeyelim.

Bu mevzular yeni değil, uzun süredir konuşulan mevzular. Biz dile getirince farklı yaklaşımlar ortaya kondu. Bunların hiçbirisi benim kişisel arzum ve menfaatim için değil.

Derdimiz faniler değil, sistemin üzerinde durmalıyız. En ideal sistemi belirleyebilmek için bu sistemi kimler en iyi şekilde başarmış bunlara bakmamız lazım. Türkiye bundan çok kazanacaktır. Bu değişimi yapacak kadroda tarih boyunda hiç unutulmayacaktır.

Herkes beni eleştirebilir. Cumhurbaşkanı oldum beni eleştirebirliler. Bütün hakaretleri eleştirileri yapanlar benim milletimin tarafında olduğumu gözardı etmesinler. Ülkemin menfaati neyi gerektiriyorsa bunu yapmak durumundayım. 

Ben bu kadar baskıcıysam bu kadar otoritersem, 320 milletvekiline sahip bir partinin başkanı olarak anayasa uzlaşma komisyonunu oluşturuken diğer partilere sizlerle eşit sayıda üyelerle gelin bu uzlaşma komisyonun oluşturalım der miydim?

Derdim ki komisyonların oluşumu parlemnetoda bellidir. Nedir, sayınıza  göre, ne kadar üyeyle temsil edilmeniz gerekiyorsa o kadar üyeyle temsil edilirsiniz arkadaş, derdim. Ben böyle demedim.

Ben dışardan cumhurbaşkanlığı makamına gelmiş birisi değilim. Belediye başkanlığından, başbakanlıktan gelmiş birisiyim. IMF'ye 23.5 milyar dolar borcumuz vardır. Bizden önceki yönetimler bu borcu yaptı. Bize borç verdiyseniz bu bizim borcumuzdur. Yunanistan Başbakanı gibi şöyle yapacağız, böyle yapacağız demedik. Ama bizi idare edemeyeceklerini söyledik.

Merkes Bankamızın döviz rezervi 27.5 milyar dolardı. Şu anda 122 milyar dolar. Türkiye bir taraftan bu gücü rezerve etti, diğer taraftan bir çok alanda çok ciddi yatırımlar yaptı. Laik derken demokratik kavramı unutulmuş. Sosyal devlet anlayışı genlerimizde olduğu halde üzerine gidilmedi. Ama bizim iktidarımız bunun üzerine gittik.

Öncelikle muhatap almak istemem. Bu ülkenin cumhubaşkanına kullandığı kelimeleri iyi bilecek. Beni CHP'nin ve MHP'nin belediye başkanları karşılar. Şu anda HDP'nin belediye başkanlarının beni karşıladığı bir il olmamıştır. Mardin'e, Diyarbakır'a gittim gelemediler. Neden? dağdan talimat gelmiştir. Dağdan gelen talimatlarda yönetilen belediyelerle nasıl diyalog kuracaksınız? Bizim için önemli olan Hakkari halkının Selahattin Eyyubi Havalimanı'nın açılışında olması. Önce bu beyler yaptıkları yanlışı düşünsünler. Bu ülkede onların barış diye bir dertleri yok. Kendi kan kokan ideolojilerini gerçekleştirmek istiyorlar. 50 kişi öldü. Yasin Börü'yü 5. kattan attılar. Onların hesabını nasıl verecekler. Müslüman bir sokulduğu yerden bir daha sokulmaz.

Bugün 330 bin liralık bir Mercedes'i lüks olarak değerlendirir misiniz? 330 bin liralık bir Mercedes, Diyanet İşleri makamı kullanıyor. Bakanlarımızın hepsinin altında bu araçlar var. Önceden bilgi sahibi olsam iade etme derdim. Bu Diyanet makamı sıradan bir makam değil. Mehmet Görmez sadece bu ülkenin dini lideri değildir. Ama bunların dinle diyanetle alakası yok. Ben de Cumhurbaşkanlığı envanterindeki zırhlı Mercedes'lerden birini tahsis ettim. Şu anda gönlüm hoşnut, çünkü o makam buna layık. Vatikan'a niye bakmıyorlar. Dini liderin özel uçağı var. Biz sıradan bir ülke miyiz? Vatikan'da bu olacak, bizim dini liderimiz tarifeli uçakla seyahat edecek. Bunu Ahmet (Davutoğlu) bey ile konuşacağım. Diyanet İşleri Başkanımızın yurtdışı ziyaretlerine şu anda havuzda bulunan uçaklarımızdan kullanmak suretiyle gitsin. O ziyaretlerde zamana karşı yarışıyorsunuz.

Milleti 6-7-8 Ekim'de sokağa davet edeceksiniz, onlarca kişi ölecek bu kan değil mi? Bu milletin evlatları olarak herkesin yerini belirlemesi lazım. Biz burada bu vatandan yana mı olacağız, yoksa musluklardan kan akıtanlardan yana mı olacağız. Biz bunları ortaya getirdiğimiz zaman sert oluyoruz. Çözüm süreci devam edecek. Ama nasıl devam edecek, bu işin kurallarına uydujları sürece devam edecek."

Oğuz Haksever'in yönelttiği sorular ve Erdoğan'ın yanıtları şu şekilde:

Seçimlerle başlarsak “sürprizlerle dolu bir seçim olacak” demiştiniz bunu açar mısınız?

Bu seçimlerde özellikle yeni Türkiye, yeni anayasa, başkanlık sistemi üzerinde ısrarla duruyorum. Beklentim 12 yıllık başbakanlık dönemim ve 9 aylık cumhurbaşkanlığı dönemimde de bir gerçeği tespit ediyoruz. Türkiye artık bir değişimi, dönüşümü yaşamak durumunda. Dünyada gerek başkanlık sistemi gerekse parlamenter sistemle idare edilen ülkelere baktığımızda veya bizim geçmişimize baktığımızda gelişmeler bir yere kadar geliyor orada artık patinaj başlıyor. Bunu aşabilmek için idari yapılanmada bi değişiklik şart. Onun içinde bu seçimlerin milletimiz tarafından gerek benim cumhurbaşkanlığı seçiminde yaşadığımız gibi bu seçimde de böyle bir şeyi yaşamak beklentilerim içinde. Çünkü Türk milleti artık bir karar arifesinde. İdari değişimi dönüşümü ortaya koyacak. Biz 20 tane G20 ülke ve kurumu içinde üyelerden birisiyiz ve bu yıl ev sahipliğini biz yapacağız. Buradaki ülkelerin büyük çoğunluğu başkanlık sistemi ile yönetiliyor.

Bunların büyük bir çoğunluğunun başkanlık sistemi ile yönetilmesi biraz bizi düşündürmesi lazım. Acaba dünyanın en zengin ülkeleri olan ki yüzde 85’ini oluşturuyor dünya sermayesinin bunlar başkanlık sistemine bu denli önem verdiklerine göre neden biz hala burada bir değişimi düşünmeyelim. Türkiye'de yakın siyasi tarihimize baktığımız zaman liderlerin büyük çoğunluğunun başkanlık sistemini hep savunduğunu görüyoruz. Özellikle mesela 1970, burada Kasım Gülek cumhurbaşkanını halkın seçmesini istiyor. Rahmetli Türkeş’in bir açıklaması “güçlü iktidar güçlü idare için bakanlık sistemini savunuyoruz. İcrayı ikiye bölemeyiz tek bir başkan tarafından yönetilmelidir. Her konuda olduğu gibi icranın başında da bütünleşmeci olmalıyız”. Bir başka gazete başlığı 1997 yılına ait. “Başkanlık için  iki aday yarışacak, başkanlık sistemi raporu hükümetin önünde”. Yine sene 2002 yılında rahmetli Yazıcıoğlu; “başkanlık sistemi şart”. Sayın Demirel’in “başkanlık sistemine geçmeye mecburuz, Türk usulü başkanlık”. Bu mevzular yeni değil yani. Bunu biz dillendirdiğimizde farklı bir yaklaşım ortaya konuluyor. Ülkemizin menfaati neyi gerektiriyorsa oradan bakmamız lazım. Hiç birisi benim kişisel arzum değil. Bizim derdimiz faniler değil en ideal sistem nedir bunun üzerinde durmamız lazım. Bunun içinde dünyada bu işi en iyi kimler başarmış bunlara bakmamız lazım. Amerika bu konularda en ileri olan ülke. Arjantin, Avustralya gerçi orada valilik yönetim anlayışı var ama İngiltere ulusalar topluluğunda da yine iş sonunda kraliçeye dayanıyor. Brezilya, Çin öyle. Endonezya, Fransa yarı başkanlık sistemi. Güney Kore geçti bu sisteme ve gerimizden gelerek bizi geçti. Japonya aynı noktada. Meksika, Rusya öyle. Biz hala öyle olmaz böyle olur diyoruz. Türkiye'nin böyle bir sisteme geçmesinden bu kadara rahatsız olanların gerekçesi ne? Denetim diyorlar burada yok mu? Ciddi manada denetlenir ve başkan adım atamaz. Benim arzum, gayretim hep buna yöneliktir ve sürpriz olayı da oyda olacak bir patlama ve bu konuda da bu iş kendini verecek bir siyasi kadro böyle bir adımı atmaya karar verirse Türkiye bundan çok kazanacaktır. Bu değişim ve dönüşümü yapacak siyasi kadroda tarih boyunca unutulmayacaktır.

Size yönelik eleştirilerde otoriter bir rejim geçiyor Recep Tayyip Erdoğan’ın kafasından diye. Bir de AK Parti’nin uzlaşma komisyonuna verdiği çerçeve hala geçerli mi sizin açınızdan da?

Şu anda hükümet bu yeni oluşumla birlikte nasıl bir tablo ortaya çıkacak onu göreceğiz. Ama benim başbakanlığım döneminde partimin uzlaşma komisyonuna yaklaşım anlayışıyla yeni dönem nasıl olur bilemem. O dönem ortaya olumlu bir yaklaşım koyduk. Baskıcı, otoriter diyenlere ben bu kadar baskıcıysam, otoritersem 320 milletvekiline sahip bir partinin başkanı olarak anayasa uzlaşma komisyonunu oluştururken diğer partilere sizlerle eşit sayıda üyelerle oluşturalım der miydim? Komisyonların oluşumu sayınıza göredir. Ben tam aksine ülkemin çıkarı nerede yeter ki anayasa değişikliğini yapalım bunu istedim. Sizin topunuz 220-25 üyeden oluşuyorsunuz. Siz 9 üye temsil edileceksiniz bizim partimiz 320 üyesi olmasına rağmen 3 üye ile temsil edilecek. Bu kadar olumlu bir yaklaşımla giriyorum onlar bakın 47 madde 4 parti imzayı atıyor en sonunda ana muhalefetin başı hiç olmazsa bunu geçirelim diyor. Bende hemen gidin görüşün buyursunlar buna varız dedim. Dedi ki 4 partinin de imzası olmazsa biz yoğuz. Bunlar samimi değiller dürüst değiller. Daha sonra 60 maddeye gelindi yine dedim arkadaşlarıma gidin görüşün diye. Batıda böyle bir siyaset göremezsiniz masaya oturulunca ülkenin menfaati için kalkarlar. Bizde henüz böyle bir menfaat yok. Ben bu siyasi parti liderleri içinde üç kez randevu talebinde bulunduğum halde randevu vermeyen siyasi liderler var.

Meydanlara çıkmanız eleştiriliyor. Muhalefeti eleştirmeniz de eleştiriliyor. Nasıl açıklıyorsunuz bu durumu?

Herkes beni eleştirebilir. Geçmişte de Allah rahmet eylesin Turgut beye hakaretamiz ifadelerle saldırmışlardı.  Aynı şey sayın Demirel içinde yapılmıştı medya tarafından. Bu hakaretleri yapanların bir defa benim milletimin tarafında olduğumu bir sorumluluk mevkisinde olduğumu göz ardı etmesinler. Sorumluluk mevkisinde olduğum sürece elimden ne geliyorsa ülkemin milletin menfaatine bunu yapmak durumundayım. Ben dışarıdan cumhurbaşkanlığı makamına gelmiş birisi değilim, belediye başkanlığından, başbakanlıktan gelmiş birisiyim ve ilk defa milletin oyuyla cumhurbaşkanı olmuş birisiyim. Başbakan olarak masaya ilk oturduğumda zorunlu tasarruf dediler eski rakamla 15 katrilyon. Konut edindirme yardımı dediler 3 buçuk katrilyon. Ben bunu açıklamak zorundayım halkım bunu bilmiyor. Peki bu zorunlu tasarrufu kimler aldı kimden aldılar? Memurdan işçiden aldılar. SHP’ye dayanıyor. Oradan gel bütün yönetimlerin döneminde bu paralar kesildi. Çünkü memurun maaşını ödeyemiyorlardı, içinin maaşlarını ödeyemiyorlardı. Konut edindirme yardımı dediler işçiyi memuru aldatılar. 3 buçuk katrilyonda oradan ve ne konut var ne bir şey. İlk işimiz bunları ödemek oldu. IMF’e 23 buçuk milyar dolar borcumuz vardı. Biz oturuyoruz konuşuyoruz bizi idare edemezsiniz diye. Borç bizim borcumuzdur. Kalkıp Yunanistan başbakanı gibi ödemeyeceğiz veya şöyle yapacağız böyle yapacağız demedik ödeyeceğiz dedik. Ama takvim belli buna göre ödeyeceğiz dedik. Ama bizi idari yönden idare etmeye kalkarsanız böyle bir yönetim değimiz dedik. Şimdi onlar bizden 5 milyar dolar talebinde bulundular ona da evet dedik. Merkez bankamızın döviz rezervi 27 buçuk milyar dolardı ve bunun yarıdan fazlası da yurtdışındaki vatandaşlarımıza ait ve bir kısmı da altındı. Şimdi 122 milyar dolar. Türkiye bir taraftan bu gücü rezerve etti ama bir taraftan, sağlıkta, eğitimde, ulaşımda, adalette, emniyette, tarımda çok ciddi yatırımlar yaptı. Biz bunları yaparken kaynak çeşitlendirmesi yaptık. Ekonomide kaynak benim demekle havalimanı yapılmaz, yollar yapılmaz göstereceksin kaynağın ne? Sen ortaya hiçbir şey koymuyorsun kaynak benim diyorsun. Bir kısım da kalkıyor Diyanet İşleri Başkanı’nın altındaki 320 bin liralık Mercedes’miş kaynak. Öbürü kalkıyor evler kaynak. Bu iş bu kadar basit değil: İşte bunları açıklamak bunları yaşayan bir lider olarak benim görevimdi. Ben onun için meydanlarda milletime bunları anlatıyorum.

Kaynak: ntv.com.tr

    :

    :

    :

    :

    "Erdoğan 'yolsuzluk' diyemedi!" hakkında Tweetler

    DİĞER POLİTİKA HABERLERİ

    KARŞI VİDEO
    https://twitter.com/KarsiGazete