Tarih tekerrürden ibarettir

4 Şubat 2015 - 13:18
Tarih tekerrür ediyor.

Üçüncü halife Osman’ın on iki yıllık iktidarında Kuran’dan saptığı, muhaliflerine baskı uygulayarak sindirdiği, sürdüğü, yolsuzluk yaptığı ve kamu adına hizmet veren görevlere kendi akrabalarını yerleştirdiği hemen tüm kaynaklarda belirtilmektedir.

İlginçtir, bin üç yüz elli sekiz yıldan sonra Türkiye’de on iki yıllık bir iktidar aynı uygulamalarla itham edilmektedir. Biz Kuran’ın İslam dininin kaynağı olduğunu biliriz ancak bu iktidarın Kuran’dan sapıp sapmadığını tabi ki Allah bilir. Ülkemizde hemen her evde bulunan Kuran’ın bir tefsiriyle kalmayıp bir elin parmakları sayısındaki tefsirlerde de bu ithamları İslami açıdan haklı kılacak bir harfe rastlamadık.  Yalnız İslam’ın değerlerine atıfta bulunup vatandaşların dini duygularını istismar ederek kolayca iktidara oturduğu, yirmi dokuz harfle herkes gibi bizim de hafızamızda kazılıdır.

Kendisi gibi din sömürüsü yaparak iktidara ortak olan ve cemaat şeklinde örgütlenmiş bulunan güç odaklarının profesyonel kadrolarıyla birlikte cumhuriyet devletinin tüm önemli kurumları önce itibarsızlaştırıldı. Sonra cumhuriyet devletine hizmetten alıkonularak kendi iktidarlarına hizmetle görevlendirilmenin kitabına uydurulması gayretine girildi. Yaptıkları hukuka uygunsuz kanunlarla, ele geçirdikleri kurum ve medya gücüyle de karşısına çıkan her türden muhalefet baskı altına alındı. Ancak başından itibaren hakkındaki yolsuzluk iddiaları hiç dinmedi ve 17-25 Aralık gibi sadece Türkiye değil dünya tarihinin en büyük yolsuzluk soruşturmalarından ikisi patlak verdi.

Tarih tekerrür ediyor.

Dişiyle tırnağıyla hayata hazırlanmış, elinde diploması, hakkıyla işe girmeyi bekleyen muhtaç durumda bunca vatan evladı dururken, bütün Türkiye’de iktidara yakın olanların yakınlarının nasıl da kanunsuz yöntemlerle işe yerleştirildikleri ortalığa saçıldı. İktidar milletvekilleri, hiç hicap duymadan, akrabalarını işe yerleştirmenin Kuran’ın emri olduğunu söylüyor. “Yaptığınız haksızlık değil mi?” diye soranları da pişkince “Sen Kuran’a karşı mı geliyorsun?” diye azarlıyor.

Tarih tekerrür ediyor.

Sadece İslam tarihini değil bütün dünya tarihini yakından araştırmış olan Atatürk, inançların istismara açık bir konu olduğunu ve her zaman siyasete alet edilebileceğini çok iyi biliyordu. O nedenledir ki din, kişinin kendisi ile Allah arasındaki bir meseledir diyerek kurduğu devletin temeline laikliği oturttu. İslam dininin ilk defa Sıffin Savaşıyla siyasete karıştırıldığını söylemişti. Din bezirgânları Sıffin’de Kuran ayetlerini mızrakların ucuna takıp, Allah’ın yeryüzüne inen iradesini siyasete alet ederek savaşta sinmiş, savaş bittiğinde iktidara yürümüşlerdi. O gün ekilen tohumlar, çoğu kere olduğu gibi bugün de meyvelerini veriyor. Bugün Türkiye’de iktidara sahip olanlar, Allah’ın ayetlerini makaraya sarıyor. Bu sargılarla esir aldıkları milletin iradesini de siyasete alet ediyorlar. Ne diyanetten ne de yüzde ellilik hidayetten çıt çıkmıyor. Al takke ver külah, hepsi birlikte iktidarlarını sürdürüyor.

Tarih tekerrür ediyor.

Hz. Muhammed’e peygamberlik gelene kadar, o bölgede kadının talan edilen bir çöl keçisinden farkı olmadığından, binlerce yılda oluşan insanlık dışı ve karşı konulamayacak kadar toplumun atomlarına işlemiş bu erkek egemen, bu zalim töre karşısında, insanlar, kız çocuklarını türlü işkencelerle öldürecek derecede vahşileşmişlerdi. Peygamberin put diye kırdığı, bize hikâye gibi anlatılan taştan harçtan heykeller değil, bütün adaletsizliklerle beraber, kadının aşağılanması geleneğidir. Kadının toplumda saygı görmeyi hak ettiğini eşi Hatice ve kızı Fatma ile geçirdiği örnek yaşamıyla göstermiştir. O günün Sami toplumlarında bu bir ilktir. Bin beş yüz yıl sonra Anadolu’da modern ve laik bir devlet kuran Atatürk de her tarafı keşfedilen dünyada, hiçbir toplumda olmayan, eşit yurttaşlık temelinde kadına seçme ve seçilme hakkını tanıdı ve anayasaya koydu. Ancak aynı devletin her konuda İslam’ı referans gösteren bugünkü cumhurbaşkanı, Cumhuriyet yasaları yürürlükteyken cahiliye dönemi toplumlarının bir âdetini, kadınların, fıtratı gereği erkekle eşit olamayacağını söylüyor. Ortadoğu toplumlarında her alanda hala İslam öncesi gelenekler sürdürülürken, Cumhuriyeti yörüngesinden çıkarma gayretinde olan ve Peygamberin yolundan giden Atatürk’e küfreden aynı geleneğin savunucuları, bugünün Türkiye’sinde çocuklarının hepsini kız doğuruyor diye eşlerini ya doğrudan öldürüyor ya da ömür boyu işkenceye maruz bırakabiliyor. Muktedirler de kim bilir belki de stratejik derinlik gereği Arap emirlikleriyle birlikte alındıkları küresel sermayenin kıskacından olup biteni seyrediyor.

Tarih tekerrür ediyor.

Kuran indirilmeden önce de Hicazda Hz. İbrahim’den beri Allah’ın varlığına ve birliğine inanılıyordu. Onlarla sınırladıkları İslam’ın beş şartı ve daha birçok ritüel o dönemde de vardı. Oysa Hz. Peygamber nebilik göreviyle getirdiği Kuran’ın insanlık değerlerini ve emeği kutsadığını, her açıdan eşitliği, kardeşliği, adaleti, barışı ve huzuru emrettiğini söyleyerek evrensel sömürü ve şirk düzeninin çarkına çomak soktu. O gün sahte La ila he illallah naralarıyla Kuran’ın özgürlükçü ve adaletçi öğretisine, Allah’ın elçisine, ashabına ve ailesine saldıranlar, aynı marifetle dünyanın ulaşabildikleri her yerinde Müslüman olan olmayan herkese aynı saldırıları bugün de sürdürüyor.

Tarih tekerrür ediyor.

İyi ki Kuran’ın ve Peygamberin gerçek dostları var. Peygamber ve ashabı gibi hepsinin ekmeğini kazandıkları bir de mesleği var. Dinde yeri olmayan ulemadan hiç olmadıklarını, bilim veya kültür emekçisi olduklarını alçak gönüllülükleriyle söyleyebiliyorlar. Dinle ilgili bütün doğruların yanında, diyanetin, dünyalıklarla işi olmaması gerektiği halde aç bir fil gibi zenginden fakirden hatta yetimden helal haram demeden beslendiğini de söylüyorlar. Tarihin hak yolunda tekerrür etmesi ise, inanın kendilerini sadece doğruları söylemekle görevli kılmış bu Allah dostlarının yüzü suyu hürmetinedir. Hak yolunda tarih tekerrür etsin, hiçbir itirazımız yok.

Madem Allah kâinatı, bölgeleri, o bölgelerin iklimlerini, o iklimlerde hayat bulan canlıları, o canlılar arasında insanları yarattı; o insanlara akıl verdi, onlar da akıllarıyla dillerini, kültürlerini, kılıklarını oluşturdu; öyle ise Allah bütün dilleri biliyor, bütün kültür ve kılıkların da hoş görülmesini istiyordur her halde. Peki, Allah ve Kuran herkesin ortak değeriyse, cahiliye dönemi Sami toplumlarının dilinden, kültüründen, kılığından bize ne, kime ne? Bu cahiliye tarihi bulaşıcı bir hastalık gibi ikide bir nüksetmek zorunda mıdır? Değil ama olmaması için de İslam’ın bir an önce reforma tabi tutulması şarttır. Reform olmadığı müddetçe, öncesine ve sonrasına ait birbirine karıştırılmış Kuran dışı birçok yaşam ve davranış biçimi, insanlığı rahatsız etmeye devam edecektir. Reform olmazsa Türkiye’de buna ek olarak Allah’ta Kuran’da Peygamber de siyasete alet, ağızlara gargara edilerek millet aldatılmaya, sömürülmeye devam edilecektir.

Sahi az kalsın unutuyorduk: Tarihin tekerrür etmesi, her şeyin böyle geldiyse böyle gitmesi değildir. Ayrıca tarih sadece istenmeyen yanlışların tekerrüründen de ibaret değildir. İstenmeyen yanlışların tarihteki yeri en fazla dünyanın evrende bir nokta kadar görünmesi gibi bir şeydir. Yine de Allah bunları bir daha ve bir daha ne bize ne bir başkasına yazdırmasın. Hâlbuki hak yolunda tekerrür eden insan hayatına dair güzelliklerin gerekiyorsa mevsimler gibi ilelebet tekerrür etmesinde hiçbir sakınca da yoktur, itiraz da!

    :

    :

    :

    :

    "Tarih tekerrürden ibarettir" hakkında Tweetler
    YAZARIN DİĞER YAZILARI