Soma'da 301 madencinin can verdiği 45 sanıklı davada, üçüncü duruşma başladı.
Manisa'nın Soma İlçesi'nde 301 madencinin hayatını kaybettiği faciayla ilgili 8'i tutuklu 45 sanıklı davada, iddianamenin okunmasının tamamlanmasından sonra ifadelere geçildi. İlk olarak soruşturmanın bir numaralı sanığı Soma Kömür İşletmeleri Yönetim Kurulu Başkanı Can Gürkan ifade verdi. Bilirkişi raporuna itiraz eden ve en büyük gururlarının, tertemiz sicilleri olduğunu anlatan Gürkan şunları söyledi:
"Bu konuda büyük üzüntü duyuyorum. Allah'tan rahmet diliyorum. 301 ocağa ateş düştü ama, bizim yüreğimize de 301 kez ateş düştü. Çok samimiyim. Bizim gruba bağlı 6 maden ocağında 6 bin 750 işçi çalışıyordu. Kurumsal bir firmayız. Babam emekli olana kadar firmada ailemizden 3 kişi çalışıyordu. Ondan sonra 2 kişi çalışmaya başladık. Madencilik uzmanlık gerektiren bir iş. Bunun için bilirkişi raporunu bekledik heyecanla. Bizim şirketin kurumsal olmadığı, çok basit bir yapılanması olduğu yönünde tarifler oldu. Şirkette 150 maden mühendisi çalışıyordu.
EYNEZ OCAĞINI RAMAZAN DOĞRU KURDU
Ramazan Doğru yönetiminde Eynez ocağı kuruldu. Yönetimi o kurdu. 25 maden mühendisi vardı. 2009 yılında kendisinin altında gerekli birimler kuruldu. Onun da altında işletme müdürü olarak Akın Çelik vardı. Bizim şirkette uzmanlık gerektirdiği için bu işi de uzmanlar yapıyordu. Kaza olduğunda 50 maden mühendisi, 70'den fazla maden teknikeri olmak üzere 400 kişilik idari bir kadro yönetiyordu madeni.
Kazanın nedenini bizler de merak ettik. Kazadan sonra cezaevinde olduğumuz için gerekli araştırmayı yapamadık. Ancak sonrasında bilirkişiler olay yerine gitmedi.
BEN FİNANS UZMANIYIM
Bakanlık ile TBMM komisyonunun raporları, bilirkişilerin raporlarından farklı çıktı. Ancak şu var. Bilirkişi raporundaki gibi kömür topundan yangın çıkmadı. Olay yerinde yangın olmadığı kesin. Şirketimize ön yargılı yaklaşımlar oldu. Biz şirkete 550 milyon TL yatırım yaptık. Ben finans uzmanıyım. Yatırımlar için finans sağlar, bu finansları yönlendiririm.
Bu güne kadar madenlerimizde 3 kişinin öldüğü bir patlama dahi olmadı. Kaza neden oldu, adil yargılama için, madenlerde bu tür başka kazalar olmaması için, bu kazanın neden olduğu mutlaka bilinmeli. Bunun için kazanın çok iyi incelenmesi, değerlendirilmesi lazım. Ancak yorumlarla ortaya çıkmış bir bilirkişi raporu var. Ancak bu raporu, bilimsel olarak yalanlayan raporlarda var.
MADENCİLİĞE EN BÜYÜK YATIRIMI YAPAN FİRMAYIZ
Türkiye'de madencilik alanında son 5 yılda en büyük yatırımı yapan firmayız. Bizim için en büyük gururumuz, tertemiz sicilimizdir. Olası kast ile bizleri yargılanmak, bizleri çok yaraladı. Çünkü burada canlarını hiçe sayan kişiler var tutuklu olarak. Adalet er ya da geç ortaya çıkacak. Er ya da geç kazanın nedeninin ortaya çıkması, bu araştırmanın yapılması lazım. Ben işim icabı benden istenen her türlü ihtiyacı karşıladım. Her harcamayı yaptım. Kazanın gerçek nedeninin ortaya çıkması, acımızı hafifletecektir. Bizim ocaklarımızda çok modern malzemeler kullanıldı. Ahşap tahkimat kullanıldığı gibi haberler oldu. Avrupa'daki maden ocaklarıyla bizimkiler karşılaştırıldı ve ahşap tahkimat kullandığımız yazıldı. Ancak biz ahşap tahkimatı ben 8 yaşında bir çocukken bıraktık. En iyi tahkimatları kullandık. Ben son kez tahliyemi ve yargılama sonunda da beraatımı istiyorum."
BANA RAMAZAN DOĞRU BİLGİ VERİR
Bu sırada hakim Aytaç Ballı'nın "Size kim bilgi verir?" sorusuna Can Gürkan, "Bana Ramazan Doğru bilgi verir. Bir de iki ayda bir yapılan toplantılarda, Akın bey verir. Ancak madenlerde tehlike olduğuna yönelik bir bilgi verilmedi. Biz aylık 20 milyon TL maaş veririz. Elbette böyle bir maaşı veren firma olarak her türlü ihtiyacı karşılarız. Zaten madenler bankalardan zor finans desteği alırlar. Zaten bu ihtiyaçları gidermesek, bankalar gerekli finansal desteği vermezler. En büyük sicilimiz, tertemiz mazimizdir. Kazanın nasıl olduğunu bilmek en büyük arzumuzdur" yanıtını erdi.
BİLİRKİŞİ RAPORUNA İTİRAZ ETTİK
Hakim Aytaç Ballı'nın bilirkişi raporunda yer alan eksiklikleri sorması üzerine ise, Can Gürkan, “Bizler, zaten bilirkişi raporuna itiraz ettik, dava açtık. Sensör bakımı, işçi eğitimi her bir işlem için uzman ekipler vardı. Hiçbir zaman bana eksikliklerden bahsedilmedi. 2011 yılında madenin bir yerinde metan gazı çıktı. 35 milyon TL'lik zararı göze aldık işçi güvenliği için bu bölgeden kömür çıkarmadık" dedi.
Can Günkan ayrıca, TBMM araştırma komisyonuna, iş müfettişlerine ve savcılıkta verdiği ifadeleri doğruladığını da ifade etti.
RAMAZAN DOĞRU: AİLELER TAHKİLERİNDE HAKLI
Can Gürkan'ın ardından Genel Müdür Ramazan Doğru ifade verdi. Hakimin 115 sayfadan oluşan savunmasının kendilerine iletildiğini söylemesinin ardından söz alan Ramazan Doğru şunları söyledi:
“2009 yılından beri bu madende çalışıyorum. 13 Mayıs'ta bizleri ülkeyi derinden etkiyen kazada ölenlere Allah'tan rahmet, geride kalanlara başsağlığı diliyorum. Bir daha da böyle bir kaza olmaması için de dua ediyorum. Ben 6 binin üzerinde çalışanı olan 6 ayrı maden firmasının genel müdürüyüm. Yönetim kuruluna bağlı olarak çalışırdım. Kazanın olduğu Eynez maden ocağında 50'den fazla maden mühendisi, teknikeri vardı. Ben işletmelerden ihtiyaçları problemleri, işletme müdürlerinden öğrenir. Yönetim kuruluna aktarırdım. Yönetim kurulu her ay Soma'da ya da İstanbul'da toplantı yapardı. Bu toplantılardaki konuşmalarda daha sonra mail ortamında bizlere gönderilirdi. Ben bu toplantılarda yaşanan sıkıntıları ve problemleri talepleri, Yönetim kuruluna aktarırdım. Bu yönetim kurulu toplantılarında alınan kararların da yerine getirilip getirilmediğini takip ederdim. Soma Kömür İşletmeleri'ndeki görevim, savcılıkta işveren vekili gibi ortaya çıktı ancak benim işveren vekilliğim protokol düzeyinde. İşveren vekiliyim ama gerekli belgelerde imzam yoktur."
NASIL OLDUĞUNU ANLAMADIM
Olay günü de saat 15.00 sıralarında Işıklar Madene Ocağı'nda olduğunu da anlatan Doğru, ifadesini şöyle sürdürdü:
"Saat 15.20 sıralarında bir personel bana mesaj attı. Ocaktan yoğun duman çıktığını ve tahliye ekiplerinin ocağa girdiğini aktardı. Kendi aracımla ocağa gittim. 15 dakika sonra oraya vardım. O zaman trafo patladığına yönelik söylenti vardı. Ocakta da bir panik havası vardı ve yaralılar çıkartılıyordu. Ben hemen ELİ Müdürü Hakkı Duran'ı aradım ancak ona ulaşamadım bunun üzerine yardımcısını aradım ve başka madenlerden kurtarma ekipleri için yardım istedim. İnsanları kurtarmak için çalışma başlattık. Ben de gaz lambası ve maskeyle ocağa girdim. 45 dakika belli bir noktaya vardım. İnsanların S panosunun olduğu yere sığınmalarını bekliyorduk ama orada sadece 5 kişi vardı. Aslında 7 kişilermiş ama 2 kişi çıkışta can vermiş. Ancak buradaki görüşmelerden sonra yangınını trafodan çıkmadığına karar verdim. Ardından cezaevinde, tüm ifadeleri okudum. Olayın bambaşka bir nedenle olduğunu anladım. Akın Bey'le birlikte cezaevinde kalıyorum. Zamanımız çoktu. Ancak 11 aydır kazanın nasıl olduğunu anlamış değiliz. Zamanımız olduğu için binlerce ifadeyi tek tek okuduk ama kazanın nasıl olduğunu buna rağmen anlamadık. Bu kazanın nasıl olduğunun bilinip araştırılması lazım. Soma havzasındaki 500 milyon ton kömür buradan çıkartılmalı."
Bilirkişi heyetinin kaza yerine gitmediğini ileri süren Ramazan Doğru, "Kazanın nasıl olduğunu böyle tespit ettiler. Bilirkişiler her nedense olay yerini görmekten imtina ettiler. Tamamen yorumlara dayanan, demeçlerle olayını nasıl geliştiğine dair yorumda bulunmuşlardır. TBMM araştırma komisyonu da bilirkişilerden farklı bir görüş sunmakta, Çalışma Bakanlığı müfettişlerinin de farklı bir raporu var. Üç tane birbiriyle çelişen rapor vardır" dedi.
25 yıllık madenci olduğunu ve bunun 24 yılının Soma'da geçtiğini aktaran Ramazan Doğru, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Yeraltı madenciliğinde çalıştım. Kaybettiklerimizin çoğunun babasını tanıyorum. Çalışma arkadaşımdır onlar. 13 Mayıs'a kadar madencilik konusunda bir kariyerim vardı ama yerle bir oldu. İnsanlara haklılar tepki göstermekte. Bu kazada ben de ölseydim. Ailem sizlerin yanında olacaktı. Tepkiler gösterecekti. Biz de üzgünüz. Bu işi yapan insanlarız, iş güvenliği mühendisi arkadaşımız kendisini feda etti. Hayatını kaybeden arkadaşlarımız şehit, dışarıda kalanlar sanık oldu. Mesleğimiz bu. Maden mühendisliğinin kaderinde olan bir olay. 11 aydır bu kazanın nasıl olduğuna dair bir fikrimiz yok ve araştırılmasını istiyoruz."
MADENE HAFTADA BİR GİDERDİM
Mahkeme başkanı Aytaç Ballı'nın, "Genel Müdür müsünüz? İşveren vekili misiniz? İş güvenliğinde sorumluluğunuz nedir? Ne kadar sürede madene gidersiniz?" yönündeki sorularına Ramazan Doğru, “Benim işveren vekilliğim protokol düzeyindedir. Benim görevim idarecilik. Tüm işletmelerden aldığım bilgileri yönetim kuruluna aktarmaktır. Ben işletmelere devamlı gitmem. Kazanın olduğu madene haftada bir gün giderdim. Çoğu zaman şehir dışında bulunuyordum" dedi.
Kazanın olduğu maden ocağını da 2009 yılında devraldıklarını söyleyen Ramazan Doğru, ocakta metan gazı bulunduğuna yönelik soru üzerine de "Eynez'i devraldık. A panosu olan bir yer vardı. Orada yandaki diğer madende biriken suyun patlamasından dolayı binlerce ton su dolmuştu. Bizler iki ayda bu suyun önemli bir bölümünü çıkardık. Oradan kömür çıkarmaya başladığım sırada metan gazı olduğunu fark ettik. Hemen TKİ'ye bilgi verdik. Onlar da ihale ile anlaştıkları firmanın, bu gazı çıkarmasını sağladı. Tekrar üretim yapabileceğimiz bizlere aktarıldı" dedi.
Ramazan Doğru kendisine yönelik sensörlerle ilgili suçlamayı kabul etmeyip, sensör sayısının kendisine göre yeterli olduğunu, zaten yönetmeliklerde sensör sayısıyla ilgili bir bilginin olmadığını ifade etti.
“KENDİMİ MADENCİ HEYKELİNDE YAKARIM" DEDİ FENALAŞTI
Ramazan Doğru'nun ardından ise İşletme Müdürü Akın Çelik, ifade verdi. Kazada arkadaşlarının çoğunu kaybettiğini söyleyen ve duygusal anlar yaşayan Akın Çelik, "Bir çoğunu tanıyorum. Hepsine Allah'tan rahmet. Milletimize ve ailelerine başsağlığı diliyorum. Beni de bir dakika ile kurtardılar. O yüzden tüm ailelerin acısını yürekten hissediyorum" dedi.
Üniversiteyi birincilikle bitirdiğini anlatan Akın Çelik, "96 yılında onlarla birlikte 6 ay bir madenci gibi çalışıp madenciliğe başladım. Burada her gün yüzüne baktığım arkadaşlarımı öldürmekle suçlanıyorum. Bu beni çok yıprattı. Keşke ölseydim. Uyuyamaz durumdayım. Cezaevinde her akşam ağlıyorum. Her türlü cezaya razıyım, ama ailelerin 'katil' demesiyle üzülüyorum. Onlar bizim arkadaşlarımız. Keşke böyle bir kaza olmasaydı biz de kurban olmasaydık. Aileler de bu davayı takip etsin. Bu olay böyle değil. Mesleğimin 20'nci yılındayım. İnsanların sağlığı ve güvenliği için çalıştım. Bilirkişiler benim üniversiteden hocalarım. Ama gerçekler mutlaka ortaya çıkmalı ki, başka ocaklarda çalışanlar rahat çalışılmalı" dedi.
"YAK YAK" SESLERİ
Akın Çelik, olayın gereği gibi araştırılmadığından yakınarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Biz belki yıllarca burada kalacağız. Olay yerinden bir parça bile alıp incelenmedi. Dışarıda ifadeler okundu. Maden içinde ısıyı ölçen bir termometre bile kullanılmadı. Grafiklere baktılar, gazı gördüler. Kafalarında bir senaryo oluştu. İki ay sonra kapanan ocak tekrar açıldı, yine olay yerine gitmediler. Kömür yangını dendi gitti. Eğer bu kendiliğinden yanan, bizden kaynaklanan bir yangınsa ben Soma'da madenci anıtı önünde kendimi yakacağım. (o sırada yak yak diyen işçi yakınlarına karşılık olarak ise,) bize katil diyebilirsiniz. Bilirkişi heyetleri, ama bilerek ama bilmeyerek bu kazayı manüpüle ettiler. Çocuğum o gün hastaydı. İzmir'e gittim. Orada panosunda herkes tahliye oluyor diye yoğun duman var diye telefon geldi. Hemen geri döndüm. Aşağıdaki İsmail'e sordum 'yoğun duman var' dedi, 'ne biz girebiliyoruz, ne de onlar ocaktan çıkabiliyorlar' dedi. Ben de temiz hava girişini değiştirmelerini söyledim."
KİMSEYİ İÇERİDE BIRAKMAK İSTEMEDİK
Bu sırada hakimin dumanın rengini ve tüm işçilere tehlikenin durumunu söyleyecek imkanları olup olmadığını sorması üzerine ise, Akın Çelik, "A tarafındakiler H tarafındakilerle karşılaşmışlar, teknikerlerin vasıtasıyla, A panosuna sığınmışlar. Yarım metre gidilecek bir durum yoktu. Çok organize olmuşlardı içerdekiler ama duman tüm madeni sarmıştı. İlk çıkan dumana S panosuna gitmiş, bir iki dakikada A panosuna geçmiş, Ben ölmek üzereydim. Çıkmak istemedim. Dışarıda kargaşa gözükmesine rağmen içeride daha organizeydik. Kimseyi içeride bırakmak istemedik. Kömür yanabilir. İşçi bunu tespit eder. Yönetimin tespit edemediği çok ağır bir suçlama. Ayrıca sensörler kritik yere konulur. Konumlandırmayla ilgili baş mühendisler bunu uygun görür. Ocakta sıcaklık sensör şart değildir, önemli olan ölçümdür" dedi.
RAHATSIZLANDI
Akın Çelik ayrıca, dinamitlerin kim tarafından, nerede ne zaman patlatılacağının belli olduğunu, ancak o günkü kaos ortamında bunun çöpte bulunduğunu anlattı. Çelik, son olarak, "Sanki işçileri gaz yangın içerisinde çalıştırılmış imajı var. Eğer öyle bir şey varsa. Kendimi Soma heykelde yakacağım. Hakkımı da helal ediyorum" dedi. Akın Çelik, ifadesinin tamamlanmasının ardından yorulduğunu söyleyip, kendisini iyi hissetmediğini aktarınca, duruşma salonu çıkışında bekletilen ambulansta müdahale edildi.
Bu arada ifadeler alınırken bazen madenci yakınlarının protestoları yükseldi. Mahkeme başkanı sık sık bu kişileri uyardı. Fenalaşan madenci yakınları da dışarı çıkarılıp müdahale edildi.
"KATİLLER ASIN KENDİNİZİ"
Manisa'nın Soma İlçesi'nde 301 madencinin hayatını kaybettiği faciayla ilgili 8'i tutuklu 45 sanıklı davada, ifadelere devam edildi. Soruşturmada Can Gürkan, Ramazan Doğru ve Akın Çelik'in ardından İsmail Adalı ifade verdi. İfadesinde İşletme Müdür Yardımcısı olduğu yönündeki bilgiyi kabul etmeyip teknik müdür olduğunu söyleyen İsmail Adalı, sadece üretimden sorumlu bulunduğunu anlattı.
İfade verdiği sırada İsmail Adalı'nın, iş güvenliğinden faciada can veren başmühendis Mehmet Efe'nin sorumlu olduğunu söylemesi üzerine salonda bulunan işçi aileleri tepki gösterdi. Aileler, “Öldü ya, her şeyi ona yükleyin" diye bağırdı.
Üretim baskısı yönündeki iddiaları da kabul etmeyen Adalı, şunları söyledi:
"Çok ifade var bu yönde, 'zorlama var' deniyor. Böyle bir şey asla yok. Madene yatırım yapılır. Bir iken iki hava girişi ve hava çıkışı yapıldı. Makinayla üretime geçildi. İşçinin işi azaldı. İnsanı zorlayarak ne kadar çalışır? İşçi 8 saat çalışır, işini yapar, zorlamayla nasıl çalışır? Biz geldiğimizde, 700 işçi vardı, 3 bin işçiye çıktı. Makinalar arttırıldı. Üretim baskısını kabul etmiyorum. Gaz maskesiyle işim de olmaz, benim gaz maskem vardı ama ben üretimden sorumlu olduğum için onlarla ilgilenmiyordum. Ben madende arkadaşlarımı, akrabalarımı kaybettim. Eğer bir sorun olsa ben o madene girer miydim? Benim de ailem, eşim çocuğum var. Ben insanlara o acıları yaşatmak istermiyim? Benim de kalbim var. Ben insanları zorlamadım."
BİZİMKİLER MEZARDA
Ayrıca kendisinin de 6 yaşında bir çocuğu bulunduğunu ifade eden İsmail Adalı, "O da bana, 'baba neden eve gelmiyorsun?' diye soruyor. O zaman ben de bunu söylemek zorundayım" dedi. Bu sözlere salondaki işçi yakınları bir kez daha tepki gösterdi ve “Keşke bizimkiler de cezaevinde olsalardı ama onlar mezarda" dedi.
İsmail Adalı'nın ardından bu kez 5'inci sanık Ertan Ersoy'un ifadesine geçildi. Ölen arkadaşları için rahmet dileyen ve onlarla toprağa oturup kahvaltı yaptıklarını anlatan Ersoy, "Ben de 301 kez acı yaşadım. Duygularımı anlatamıyorum. Teknik nezaretciyim. Maden kanunundaki kurallara göre işimi yaptım. Denetimlerimde tespit ettiğim aksaklıkları işletme sorumlularına aktardım. Sensörlerle ilgili sorunlar başmühendiste toplanır. Eğer varsa bir sorun onlar da bana bildirir ben de teknik nezaretçi defterine kaydederim. Bunun haricinde ölçüm yapanlar zaten kendileri toplantı yapıyorlar. Kanuna göre 15 günde bir madenini bütün bölümlerini dolaşır eksiklikler varsa tespit ederdim. En son denetimimde ayaklarda bozulmalar vardı bunu da deftere kaydettim" dedi.
SEN DAHA CEHENNEMİ YAŞAMADIN
Kül basmanın ise yangın çıktığı anlamına gelmeyeceğini, yangını önlemek için de bu çalışmanın yapıldığı bilgisini veren Ertan Ersoy, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Savcılık ifademle, avukatım yoktu. Orada kazanın travmasıyla bazı ifadeler verdim. Ben bu ellerimle arkadaşlarımın cesetlerini çıkardım. Bir işçi yanıma geldi, ailemin beni ölü bildiğini dışarıda oldukları aktardı. Ben de onlara iyi olduğumu söylemesini ve son arkadaşımı da içeriden çıkarmadan ocaktan ayrılmayacağımı söyledim. Cehennemi yaşadım orada" dedi. Vatandaşların bu sözler üzerine “Sen daha cehennemi yaşamadın" sözleriyle tepki gösterdiği Ertan Ersoy, “Bilirkişi bu olayı çözmek isteseydi olay yerine giderdi. Biz olay yerine gittik. Bilirkişinin dediği gibi eğer orada yangın çıksaydı, çökme olurdu ama öyle bir bulgu yoktu."
Kurtarma çalışmaları tamamlandıktan hemen sonra gözaltına alındığını söyleyen Ersoy, “Üzerim çamurluydu, zor üstümü değiştirdim. Gözaltına alınıp tutuklandım. Ben TBMM araştırma komisyonunun ve müfettişlerin raporlarına katılıyorum. Dünyanın en büyük maden kazası, hikayelerle aydınlatılmaya çalışılmasını kabul etmiyorum. Kazadan sonra aynen futbol maçından sonra olduğu gibi, herkes konuştu. Üniversiteden hocalar gelip araştırsın ama onlar da araştırma yapmıyorlar" dedi.
Ocak içerisinde yeterli temiz hava olmadığı yönündeki suçlamaları da kabul etmeyen Ertan Ersoy, "İş güvenliği uzmanı öldü, ben tutuklandım, müdürlerim tutuklandı. Gerekli belgeleri verecek kimse kalmadı. Havalandırma sistemini MİGEM ve müfettişler denetledi. Eğer kötü bir olumsuzluk olsa, bizleri uyarırlardı. Ama bu uyarılar olmadı. S panosuna yeterli hava gittiği açık açık belgelerde görülüyor. Bilirkişi raporuna göre 3 bin 300 kişi aynı anda ocağa giriyormuş gibi biri hava var. Ama 800- 900 kişi ocağa giriyordu. Bu da havanın yeterli olduğunu ortaya koyar. Yani mevzuata uygun" dedi. Ertan Ersoy'un ifadesi tamamlandıktan sonra mahkeme başkanı duruşmaya, yarın devam etmek üzere ara verdi.
Duruşma bittikten sonra vatandaşlar hep bir ağızdan, 'Katiller, asın kendinizi' diye bağırdı. Ayrıca sanıkların sık sık suçladığı başmühendis Mehmet Efe'nin ismine de tempo tutuldu.
Kaynak: DHA