Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, “Medya; yasamanın, yargının veya yürütmenin yerini alamaz, bu kurumlara efendilik taslayamaz. Herkes kendi asli mecrasında demokratik rolünü oynamak durumundadır. Biz manşetlerle çarpışa çarpışa iktidar olduk, ne basının tezviratlarından korkarız, ne de basının yalan haberlerine aldırış ederiz” dedi.
Akdoğan, TBMM Genel Kurulu’nda, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü ile Radyo Televizyon Üst Kurulu’nun 2015 yılı bütçeleri üzerinde konuştu.
Bu bütçenin 2002 yılı sonundan itibaren istikrarlı bir şekilde büyüyen Türkiye’nin daha da büyümesine ve daha da kalkınmasına, daha müreffeh bir ülke haline gelmesine vesile olacağına işaret eden Akdoğan, bütün milletvekillerine görüş, öneri ve eleştirileri nedeniyle teşekkür etti.
Akdoğan, her türlü eleştirinin aynı zamanda bir tür katkı olduğunu, muhalefetten istifade etmenin iktidar için bir eksiklik değil kazanım olduğunu söyledi. “Ülkemize hizmet etmek de sadece iktidar olmakla değil, aynı zamanda yapıcı muhalefet yapmakla da mümkündür” diyen Akdoğan, bu yüzden burada belirtilen her görüşü ülkeye hizmetin bir tezahürü olarak değerlendirdiğini kaydetti.
Konuşmacıların genel olarak basın özgürlüğünden bahsettiğine işaret eden Akdoğan, şöyle konuştu:
“Aslına bakarsanız siyaset-medya, iktidar-medya, sermaye-medya ilişkileri bütün dünyada sorunlu bir alandır. Bizlerin bu ilişkiyi sağlıklı bir şekilde tesis etmemiz, demokrasinin güç kazanması için büyük bir gerekliliktir. Yalnız bunun için sadece siyaset üzerine spotları çevirmek, sadece iktidara ayna tutmak yetmez. Aynı zamanda medyayı da masaya yatırmak, basının durumunu da analiz etmek, muhalefet-medya ilişkisini de irdelemek gerekir. Medya-iktidar ilişkisinden bahsediyorsak, bir medya analizi de yapmanın gerektiğine inandığımdan, biraz medya eleştirisi de yapmak istiyorum. Medya aracının kendisi, demokrasinin parçası değildir; basın ve medyanın yüklendiği misyon, oynadığı rol, taşıdığı anlam ve muhteva demokrasiyle ilgilidir. Demokratik olmayan ülkelerde de medya bulunuyor. Darbe döneminde de bizatihi medya, anti demokratik bir rol oynayabiliyor.
Teknolojik gelişmeler medya alanında baş döndürücü bir değişim ortaya koydu. Peki zihniyet ve anlayış ilerledi mi, ne kadar değişti? Eskiden siyaset, soğuk savaşın parametreleriyle yapılıyordu. Silahların, ideolojik kutuplaşmaların, vesayetçi anlayışların gölgesinde yapılan siyaset, büyük güven kaybetmişti ve ayakları üzerinde doğrulamıyordu. Siyaset kurumu son dönemde önemli mesafeler kat etti. Ancak medya aynı parametrelerle hareket etmeyi sürdürüyor. Silahların gölgesinde manşet atan, darbelere ve vesayetçi anlayışlara alkış tutan, 27 Mayıs, 12 Eylül, 28 Şubat rejimlerinin bülteni gibi kendisini konumlandıran medya 27 Nisan’da da 17 Aralık’ta da bu görünümden kurtulamadı. Topyekun savaş manşetleri atan, seçilmiş iktidarlara karşı seferberlik ilan eden, hükümet kurup hükümet yıkmayı asli fonksiyonu gören medya anlayışı, demokrasinin altını oyarken demokrasi nutukları atmaktan da geri durmadı. Postmodern darbelerde basının oynadığı rolü, bizzat o rolü oynayanlar yazdıkları kitaplarda itiraf ettiler ve özür dilediler. Yayıncılıkla siyaset mühendisliğini birbirine karıştıran anlayış ülkenin kaderine yön vereceği yanılgısına kapıldı. Medya çalışanlarına karşı düzenlenen andıçlar, yalan haberler, itibar suikastleri basının gözetiminde, bazen de suç ortaklığında gerçekleşti. ‘Tehlikenin farkında mısınız’ manşetleri, ‘Genç subaylar rahatsız’ manşetleri’, ’411 el kaosa kalktı’ manşetleri, ‘Muhtar bile olamaz’ manşetleri. Tüm bunlar basın tarihine kara bir leke olarak geçti.”
“BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ ANCAK BASIN AHLAKIYLA BİRLİKTE ANLAM TAŞIR”
Başbakan Yardımcısı Akdoğan, basın özgürlüğünün ancak basın ahlakıyla birlikte anlam taşıdığını söyledi.
Basın ahlakının hiçe sayıldığı bir ortamda basın özgürlüğünün gelişmeyeceğine işaret eden Akdoğan, CHP İstanbul Milletvekili Oktay Ekşi’nin uzun süre başkanlığını yaptığı Basın Konseyi’nin, Basın Konseyi Basın Meslek İlkelerini okudu.
Bu ilkelerin, “Kamusal bir görev olan gazetecilik, ahlaka aykırı özel amaç ve çıkarlara alet edilemez. Kişileri ve kuruluşları, eleştiri sınırlarının ötesinde küçük düşüren, aşağılayan veya iftira niteliği taşıyan ifadelere yer verilemez. Kişilerin özel yaşamı, kamu çıkarlarının gerektirdiği durumlar dışında, yayın konusu olamaz. Soruşturulması gazetecilik olanakları içinde bulunan haberler, soruşturulmaksızın veya doğruluğuna emin olmaksızın yayınlanamaz. Saklı kalması kaydıyla verilen bilgiler, kamu yararı ciddi bir biçimde gerektirmedikçe yayınlanamaz. Suçlu olduğu yargı kararıyla belirlenmedikçe hiç kimse suçlu ilan edilemez. Yasaların suç saydığı eylemler, gerçek olduğuna inandırıcı makul nedenler bulunmadıkça kimseye atfedilemez. Gazeteci görevini, taşıdığı sıfatın saygınlığına gölge düşürebilecek yöntem ve tutumlarla yapmaktan sakınır” olduğunu anımsatan Akdoğan, “Acaba bu düsturlara ne kadar riayet ediliyor? Basında itibar cellatlığı, yargısız infazlar, kişilik suikastleri sıradan bir hal almadı mı acaba?” diye sordu.